KAYIP SEZON

Süper Lig’de sezonun son haftasında Bodrumspor’u farklı yenen Beşiktaş, üçüncülük hedefini tutturamayınca sevinemedi. Siyah-Beyazlılar için 2024-25 sezonu sadece skorlarla değil, yönetimsel ve yapısal sorunlarla da dolu bir hayal kırıklığına dönüştü.

Abone Ol

Beşiktaş’ın sezonun son maçında elde ettiği 4-0’lık farklı galibiyet, kağıt üzerinde etkileyici bir sonuç gibi görünse de, siyah-beyazlı camianın duygusal ve sportif tatminini sağlayamadı. Çünkü takımın tek hedefi, şampiyonluk yarışından çoktan kopmuş olmanın burukluğu içinde, sezonu en azından üçüncü sırada tamamlamaktı. Ancak bu hedef de Samsunspor’un direnci karşısında gerçekleşmedi. Ligin başından itibaren üçüncülük koltuğunu kimselere bırakmayan Samsunspor, son hafta oynadığı Kayserispor maçında adeta sezonun tüm stresini sahaya yansıttı. Uzatma dakikalarında bulduğu iki golle maçı 2-1 kazanarak yerini korudu ve Avrupa kupalarına gitme hakkını elde etti.

Samsunspor’un bu başarısı, istikrarlı bir planlamanın ve sezon boyunca sürdürülen mücadele ruhunun bir sonucuydu. Avrupa arenasına çıkma arzularını sezonun her anında hissettirdiler ve bunun için gereken her şeyi yaptılar. Bu başarının arkasında, sahadaki gayretin ötesinde, kulüp yönetiminin ve teknik heyetin istikrarlı duruşu yatıyor. Kayserispor karşısında alınan galibiyet, sadece bir maçın sonucu değil, sezon boyunca verilen emeğin meyvesiydi. Taraftarlarının da desteğiyle bu başarıyı hak ettiklerini söylemek hiç de abartı olmaz.

Öte yandan Beşiktaş için işler o kadar da parlak gitmedi. Sezonun başında şampiyonluk parolasıyla yola çıkan ve kadrosuna milyonlarca dolar harcanarak yıldız isimleri katan Siyah-Beyazlı ekip, henüz sezonun ortasına gelmeden Galatasaray ile arasındaki puan farkını kapatamayacak noktaya geldi. Sezon sonunda bu fark tam 36 puana ulaştığında, taraftarların yaşadığı hayal kırıklığının boyutu daha da netleşti. Beşiktaş gibi bir kulübün, şampiyonluğu değil de üçüncülüğü kovalaması, camianın büyüklüğüyle ve geçmişteki başarılarıyla kıyaslandığında, kabul edilmesi zor bir tabloyu ortaya koydu.

Takımın bu duruma düşmesinin elbette birçok sebebi var. Sezon içinde yaşanan yönetim değişiklikleri, teknik direktörün görevden alınması ve ardından yaşanan belirsizlik süreci, Beşiktaş’ın ritmini tamamen bozdu. Her yönetim değişikliği yeni bir vizyon ve yeni bir plan gerektirir; ancak Beşiktaş bu geçişleri sancılı yaşadı. Teknik heyetin kararlarıyla uyumlu olmayan transfer politikaları, birbirinden kopuk yapılanma çabaları ve bunun sonucu olarak sahada ortaya çıkan dağınık görüntü, Beşiktaş’ın hedeflerinden uzaklaşmasına neden oldu.

Taraftar ise bu sürecin en masum ama en sadık parçasıydı. Her şeye rağmen takımlarına destek vermekten vazgeçmediler. Tribünleri doldurduklarında da, sosyal medyada seslerini yükselttiklerinde de amaçları sadece bir şeydi: Takımlarının hak ettiği yere ulaşmasını sağlamak. Ancak taraftar desteği ne yazık ki sahadaki sonuçları değiştirmeye yetmedi. Yapılan yanlış transferler, kulüp kasasından çıkan milyon dolarların karşılığının alınamaması, yönetime olan güveni büyük oranda sarstı. Bu tabloda asıl acı olan ise, geçmişte Avrupa’da fırtına gibi esen bir kulübün, artık yalnızca üçüncülük hedefiyle tatmin olmaya çalışmasıydı.

Gelecek sezonun planlaması ise bambaşka bir çıkmazı gözler önüne seriyor. Mevcut kadrodaki oyuncuların büyük bölümü, aldıkları yüksek maaşlar nedeniyle başka bir kulübe gitmeye sıcak bakmıyor. Bu da Beşiktaş yönetiminin elini kolunu bağlıyor. Takımı yenilemek ve daha dinamik bir kadro oluşturmak isteyen yöneticiler, sözleşmesi devam eden ve yüksek maaş alan oyuncuların varlığı nedeniyle bu hedeflerini gerçekleştirmekte zorlanacak gibi görünüyor. Bu kısır döngüden çıkmak için ya yüksek bedeller ödenerek sözleşmeler feshedilecek ya da mevcut kadro ile devam edilerek risk alınacak.

Beşiktaş örneği, sadece bu kulüp özelinde değil, Süper Lig’deki birçok takım için ders niteliğinde bir tablo sunuyor. İş bilmez yöneticilerin, günü kurtarma odaklı hamlelerinin nelere mal olabileceğini en açık şekilde ortaya koyuyor. Başarı sadece sahadaki skorlarla değil, kulüp yapısının sağlam temeller üzerine kurulmasıyla gelir. Kurumsal bir yapıdan uzak, tamamen kişisel ilişkilerle şekillenen bir yönetim anlayışı sürdürülebilir değildir. Bu durum, sadece Beşiktaş’ı değil, diğer büyük kulüpleri de tehlikeye atıyor.

Belki de artık kulüplerin şirketleşmesi kaçınılmaz hale geldi. Daha kurumsal bir yönetim modeli, mali disiplinin sağlanması, kaynakların etkin kullanımı ve uzun vadeli planlamalarla başarıya ulaşmak mümkün olabilir. Şampiyonluklar yalnızca iyi futbolcularla değil, doğru yönetim anlayışıyla kazanılır. Sistemin baştan sona yeniden yapılandırılması, futbol ekonomisinin sürdürülebilir hale gelmesi açısından da hayati öneme sahiptir.