KAROSHİ’DEN ORTAKÖY’E: ÖLÜME GÖTÜREN UMURSAMAZLIK

Japonya Başbakanı Sanae Takaichi’nin yalnızca iki ila dört saat uyuduğunu söylemesi, aşırı mesai ve karoshi (aşırı çalışmaya bağlı ölüm) gibi kronik sorunlarla boğuşan Japonya’da endişeleri artırdı.

Abone Ol

Takaichi’nin 03.00’te danışmanlarını toplantıya çağırması ve yoğun diplomasi trafiği tartışmayı daha da büyüttü. 1960’lardan beri kullanımda olsa da kullanım yoğunluğu son yirmi yıldır artan bir kelime karoshi. Japoncada çok çalışmaktan hayatını kaybetmek anlamına geliyor. Zaten yoldan geçen birisine bu kavramın anlamını sorup hangi ülkede yaygındır diye sorsanız Japonya cevabını almanız muhtemeldir.
Karoshi, fazla çalışmaktan kaynaklanan ölüm anlamına geliyor. Buna karşılık, fazla çalışmanın tetiklediği intihar vakaları ise ‘karojisatsu’ olarak adlandırılıyor.
Karoshi (ve karojisatsu) konusunun Japon Hükümetinin gündemine girmesi ise Matsuri Takahashi’nin 2015 yılındaki intiharı sonucu oldu. Onun intiharı Japon Hükümetini bu konuyu ciddi bir biçimde ele almak ve fazla mesainin sınırlandırılması için yasal değişikliklere gitmek konusunda zorladı. Ölümünden önceki aylarda 100 saatten daha çok fazla mesai yapan 24 yaşındaki Takahashi intiharından önce “Ölmek istiyorum” ya da “Fiziksel ve zihinsel olarak paramparça oldum” gibi pek çok sosyal medya paylaşımı yapmıştı. Uzmanlar, genç kadının ölümünün uzun çalışma saatlerinin getirdiği stres kaynaklı olduğunu açıkladıklarında Japonya’daki çalışma koşulları hakkında ulusal bir tartışma başlamış oldu.
2015 yılında Japon Hükümeti karoshi hakkında detaylı bir araştırma yürütüp sonucunu kamuoyu ile paylaştı. Araştırmada her beş çalışandan birinin aşırı çalışma nedeniyle ölüm riski altında olduğu yer alıyordu. Hükümet, araştırmanın yapıldığı yıl 2.000’den fazla Japonun işle ilgili stres nedeniyle intihar ettiğini, yüzlerce çalışanın da kalp krizi, felç gibi nedenlere bağlı olarak öldüğünü ifade ederek şirketlere çalışma koşullarının iyileştirilmesi için çağrı yaptı. Karoshi vakalarının azaltılması için çeşitli yasal düzenlemeler yapıldı ama bildiğim kadarıyla uzun saatler çalışma kültürü birçok sektörde hâlâ eskisi gibi devam ediyor.


Japonların konuşmaktan kaçındığı karoshi hakkında daha fazla yazmayacağım. Zira Japonların çok çalışmasından çok, nasıl çalıştıkları üzerine düşünmek gerekiyor—özellikle de bu hafta ülkemizde yaşananlar ışığında.
Belki aranızda izleyenler vardır 2023 yapımı Wim Wenders filmini izlediğimde Nasıl Yaşamalı? Diye kendime sormuştum.
Film ince işçilik ile detaylara önem vererek halk tuvaleti temizleyen bir karakterin hayatını anlatıyor. Her gün sabah uyanışından akşam yatışına kadar onun o sakin ve aynı döngüde devam eden hayatına eşlik ediyoruz.
Sade yaşamanın huzurunu, aynı sadelikle anlatan bu dingin filmden elbette pek çok anlam çıkarabiliriz.
Bir şeyi nasıl yaptığın her şeyi nasıl yaptığını gösterir.
Dünyanın en zor ve “kirli” işlerinden birini bu kadar özenerek yapmak... Yoksulluğun içinde kendine böyle kaliteli bir yaşam kurmak…
Liyakatsizliğin, denetimsizliğin alıp başını gittiği günümüzde maalesef her gün yeni bir acı habere uyanıyoruz. Ortaköy'de yaşanan gıda faciasında anne ve 2 çocuğu hayatını kaybetti,
Almanya’dan İstanbul’a tatile gelen dört kişilik Böcek ailesi, Ortaköy’de bir seyyar satıcıdan midye ve bir restoranda tavuk tantuni ile sucuk yedikten sonra gıda zehirlenmesi şüphesiyle hastaneye kaldırıldı. İki küçük çocuk Kadir Muhammet (6) ve Masal (3) ilk gün yaşamını yitirirken, yoğun bakımda tedavi gören anne Çiğdem Böcek de ertesi gün hayatını kaybetti. Baba Servet Böcek’in entübe edilerek yoğun bakımda tedavisinin sürüyor. Üstelik ailenin gün içinde iki üniversite hastanesine başvurduğu ve tedavi sonrası eve gönderildikleri iddialar arasında.
“Bir aile yok oldu. Peki neden? Doktorundan kumpircisine, tepeden tırnağa liyakatsizlikten, umursamazlıktan, iş bilmezlikten, sorumsuzluktan…
Ve o yüzden unutmamak gerekir: Kimsenin umursamazlığı bir insanın yaşamından daha ağır olmamalı.
Çünkü yaşam incecik bir denge işidir; bir adım eksik atılsa karanlığa düşer insan. O dengeyi korumak ise, her şeyden önce birbirimize karşı taşıdığımız sorumlulukla başlar.”