Tarihe bakıldığında bu tablo aslında şaşırtıcı değil. Birçok insani felaketin ortak bir noktası var: kadınların en zor koşullarda bile erkeklerden daha uzun yaşadığı gerçeği. Kıtlık, salgın hastalık ya da kölelik… Nerede hayatta kalma mücadelesi varsa, kadınların direnci hep öne çıkıyor.
Bilim insanları bunun sebeplerini araştırıyor. En çok öne çıkan bulgu, bağışıklık sisteminin gücü. Vücudun savunması yaşla birlikte zayıflıyor, ancak erkeklerin direnci kadınlara kıyasla daha hızlı düşüyor. Kadın bedeni ise tüm zorluklara rağmen daha dayanıklı.
Bu dayanıklılığın bir başka yönü daha var: Kadın bedenleri, adet döngüsü, hamilelik, doğum ve emzirme gibi ağır sorumluluklar taşıyor. Üstelik bu süreçler çoğu zaman külfetli, hatta ölümcül olabiliyor. Buna rağmen kadınlar, erkeklerden daha uzun yaşıyor. Dahası, dünyanın birçok bölgesinde kız çocuklarının yiyecek ve sağlık hizmetlerine erkeklerden daha az erişmesine rağmen tablo değişmiyor. Kadın bedeni, doğası gereği uzun ömürlü olma eğilimini sürdürüyor.
Bilimin Kadın Bedeninin Gücü Hakkında Bize Söyledikleri kitabının yazarı Starre Vartan da tam olarak bunu söylüyor: Kadın bedeni, dayanıklılık ve uzun ömür için adeta tasarlanmış.
Ama şu soruyu sormadan edemiyoruz: Sadece kadın olmak uzun yaşamak için yeterli mi? Cevap elbette hayır.
Psikolojik faktörler de devreye giriyor. ABD’de yaklaşık 100 bin kadın üzerinde yapılan bir araştırma, iyimser kadınların kötümserlere kıyasla hem daha sağlıklı hem de daha uzun yaşadığını ortaya koydu. İyimser kadınların kalp hastalığına yakalanma riski yüzde 9 daha düşük. Sekiz yıl içinde herhangi bir nedenle ölme riskleri ise yüzde 14 daha az. Buna karşılık, başkalarına güvenmeyen, hayata düşmanca yaklaşan kadınların ölüm riski yüzde 16 daha fazla.
Bunun nedenlerinden biri, iyimserlerin tersliklerle başa çıkmakta daha başarılı olmaları. Hastalandıklarında kendilerine daha iyi bakmaları, tedavilerini aksatmamakta daha titiz davranmaları da önemli bir etken. Yani uzun ömür, biraz da hayata nereden baktığımızla ilgili.
Peki tüm bu verilere rağmen kadınlar nasıl oluyor da daha mutlu, daha pozitif kalabiliyor? Onca baskıya, tehdide, şiddete, ekonomik sıkıntıya, ev içi yükümlülüklere rağmen… Belki de kadınların sırrı küçük şeylerle mutlu olmayı öğrenmiş olmalarında saklı. Bunca hoyratlığın ortasında bir gülüş, bir dokunuş, bir minik iyilik bile kadınların hayata tutunmasına yetiyor.
Bugün Japonya’daki rakamlar yalnızca uzun ömrü değil, aynı zamanda kadınların hayata direncini de anlatıyor. Çünkü kadınların uzun yaşaması sadece biyolojik bir avantaj değil; aynı zamanda dünyaya tutunma iradesinin bir göstergesi.
Ve belki de bu yüzden, kadınların uzun ömrü yalnızca hayatta kalmanın değil, hayatı dönüştürmenin sessiz ama en güçlü kanıtıdır.
Yazımın kapağı, bir Quentin Tarantino başyapıtı olan Kill Bill. Film, düğünü sırasında saldırıya uğrayan hamile bir gelinin (Uma Thurman) eşsiz intikamını aktarıyor seyirciye. Belki yeniden izleme zamanı gelmiştir. Filmin afişi usta tasarımcı Emrah Yücel’e ait.