İZMİR ULAŞIMINDA VATANDAŞIN ÇİLESİ...

İzmir, deniziyle, tarihiyle, kültürüyle Türkiye’nin en güzel şehirlerinden biri. Ancak iş toplu taşımaya gelince güzelliğin gölgesinde kalmış bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Özellikle son dönemde alınan kararlar ve uygulamalar, vatandaşı zor durumda bırakıyor.

Abone Ol

Bir kere şunu kabul edelim: İzmir’de belediye otobüsüne binmek ile dolmuşa binmek arasında artık neredeyse bir fark kalmadı. Fiyatlar kafa kafaya geldi, oysa belediye otobüsü halk için daha ulaşılabilir olmalıydı. İnsan “madem aynı parayı veriyorum, neden tıklım tıklım otobüse binmek zorundayım?” diye düşünmeden edemiyor.

Vatandaş için durum daha da sıkıntılı. Devlet bile doğduğumuz gün bizi “1 yaşında” saymazken, İzmir’de belediye indirimli kartlarında 29 yaşına geldiğinizde sizi 30 yaşında kabul ediyor. Yani bir günle bile olsa avantajınızı kaybediyorsunuz. Eğitimine devam eden, ikinci üniversitesini okuyan ya da sadece geçim derdinde olan onlarca insan için bu uygulama, sadece haksızlık değil, aynı zamanda görmezden gelinmek demek.

Bir diğer sorun da yıllardır İzmirlilerin can simidi olan 90 dakika ücretsiz aktarma uygulamasının daraltılması. Bu uygulama, sadece öğrenciye değil, işçiye, memura, emekliye de nefes aldırıyordu. İzmir’in dört bir yanına tek biletle ulaşabilmek, şehri yaşanabilir kılan en önemli kolaylıklardan biriydi. Ancak artık 90 dakika hakkı her yerde geçerli değil. Özellikle en çok kullanılan ve kalabalık olan otobüs hatlarında bu uygulamadan faydalanılamıyor. Vatandaş, aktarma kolaylığını en çok ihtiyaç duyduğu yerde kaybetmiş durumda.

Üstelik ulaşım maliyetleri her geçen gün vatandaşın belini daha da büküyor. Düşünün; hem işe hem okula ya da günlük yaşam mücadelesine gitmek zorunda olan bir insan, gün içinde birkaç kez toplu taşıma kullanıyor. Bu da günlük en az 180 TL gibi bir maliyete denk geliyor. Ay sonu geldiğinde ortaya çıkan rakam, yaşam masraflarıyla birleştiğinde altından kalkılamaz bir yük haline geliyor. Hele ki asgari ücretle geçinmeye çalışan bir aile için bu maliyetin karşılanması neredeyse imkânsız.

Ulaşım bir şehirde sadece “A noktasından B noktasına gitmek” değildir. Ulaşım, sosyal adaletin, eşitliğin ve yaşam kalitesinin en önemli göstergelerindendir. İzmir, çağdaşlık iddiası taşıyan bir şehir olarak bu noktada sınıfta kalıyor. İnsanlar, “ulaşılabilir” olması gereken otobüsüne binmekte zorlanıyor; bir gün farkla kart hakkından mahrum bırakılıyor; işçi, memur, emekli 90 dakika hakkını kaybediyor.

Bugün İzmir’de toplu taşıma yalnızca bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda bir sabır testi haline gelmiş durumda. Yetkililerin artık kulağını vatandaşa vermesi, sahaya inip sorunları yerinde görmesi gerekiyor. Çünkü toplu taşıma, bir şehrin nabzını tutar. O nabız zayıflarsa, şehrin nefesi de daralır.