“İSMET ABİ” NEDEN UNUTULMUYOR?

Bugün... O’nun aramızdan ayrılışının (7 Aralık 2016)... Dokuzuncu yılı geride kalmak üzere...

Abone Ol

Ha’ni...
Eskilerin dediği gibi...

(*)“Nev-i şahsına münhasır” bir Ege beyefendisiydi...

Türk siyasetinde yarım asırlık derin iz bıraktı…
Fişek gibi bir Aydın delikanlısıydı…
Nasıl efeler kadar yiğit duruşu ile hayran bırakıyorsa…
Zeybek oynarken de müthiş jantiydi…
Hiç unutulmadı…
Memleket politikasının…
Belki de…
Gelmiş, geçmiş “en renkli” simasıydı; İsmet Sezgin…
Ege Bölgesi'nin tüm özelliklerini üstünde topladığı için olsa gerek…
Hep güler yüzlüydü…

Yakışıklıydı… Gösterişliydi... Devlet adamıydı…

50 yılda üç darbe gördü…
“İnadına demokrasi…” dedi…
Harbi şairdi…
Yazdı, yazdı, yazdı; biriktirdi…
Gün ışığına hiç çıkarmadı…

“Allah'ına kadar siyaset yapıyorum; şiir kitabı çıkarırsam, insanlar garipser…”

Diyerek...
Hep cebinde dolaştırdı o duygu yüklü satırları…
52 yıl aynı yastığa baş koyduğu…
Merhum eşi Saadet Hanım'ın…
Vapurla İzmir'den ayrılışından sonra yazdığı…
“Ordu Vapuru” başlıklı şiir; okuyanı ağlatır mesela…

“Bir parça götürüyor benliğimden…
Ordu vapuru…
Bütün anılarımla birlikte…
Beni de sürüklüyor peşinden…
En tatlı tutkularımın…
Bir buçuk aylık hasretimin…
Ve O'nun…
Ardından bakakalıyorum...
Yalnız vücudum dolaşıyor sokaklarda…
Yalnız sokaklar benim arkadaşım…
Bir onlar anlıyor halimden…
Bir ben biliyorum kendimi…
Bu yaşanası dünyada…
Her gün yeniden ölüyor…
Yeniden diriliyorum…”

*

Devlet adamı imajı ile his dünyasını…
Birbirinden ayırmayı iyi bilirdi…
Hep şunu söyledi:

“Politikada ağabey olduysam, şiir tutkum ve aşkım sayesindedir…”

*

Cumhuriyet'in ilanının beşinci yılında…
Aydın'da bir memur ailesinin…
İkisi kız 9 çocuğundan en büyüğü olarak doğdu…
Bugünkü adıyla “Dokuz Eylül Üniversitesi”ni (O yıllardaki adıyla) “İzmir Yüksek Ticaret Okulu”nu tamamladı…
Gösterişli bir delikanlıydı…
Belagat sanatı doğuştan vardı…
Üniversitede “Talebe Cemiyeti Başkanı” oldu…
Diplomasını aldı; Denizli'de bir bankada işe başladı…
İki yıl dolmadan…
Matematik Öğretmeni Saadet Hanım'a aşık oldu…
Evlendiler…
Demokrat Parti'de politikaya atıldı…
1955 seçimlerinde…

Henüz 27 yaşında Aydın Belediye Başkanı seçildi…

O dönemde…
Türkiye'nin en genç belediye reisi oluvermişti…
Aradan beş yıl geçmeden…
Taaak, diye 1960 Darbesi geldi…
Tutuklandı; görevden el çektirildi…

*

İşte o tutuklu günlerinden unutulmaz bir anı…
Askerler…
İsmet Sezgin'e, “Belediye başkanlığını bırak!” dediler…
Genç başkan…
İstifaya direndi, “Benden böyle bi'şi isteyemezsiniz!” dedi…
Askerler, baktı olmuyor…
Aydın'ın belediye başkanına…
Sürpriz bir aracı gönderdiler…
O aracı…
Matematik öğretmeni eşi Saadet Hanım'dı…
Gerisini İsmet Abi anlatıyor:

“O zaman Garnizon Komutanıyla falan aram iyi, beni kurtarmak istiyorlar... İstifa edersem bırakılacağımı söylüyorlar ama benim istifaya niyetim olmadığı için de eşimi bana gönderip baskı yapmaya çalışıyorlar... Ama Saadet Hanım gelip bana, (İstifa edersen seni boşarım) dedi…”

*

O duygu yüklü şiir yazan genç adam…
Serbest bırakılır bırakılmaz…
Adalet Partisi İl Teşkilatı'nı kurdu…
Ertesi yıl, artık Aydın Milletvekili'ydi…
Süleyman Demirel'in kadim dostuydu…
İlk kez kurulan Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın başına geçti…
12 Mart 1971 Muhtırası'nın ardından…
Bakanlıktan ayrıldı…
Demirel, O'nu bu kez Maliye Bakanı yapmıştı…
Ardından…
12 Eylül 1980 Darbesi'ni yaşadı Türkiye…
Siyasi yasaklar kalkınca Doğru Yol Partisi'ne girdi…
Yeniden Aydın Milletvekili oldu…

Bu defa İçişleri Bakanı koltuğuna oturdu…

Dört ayrı bakanlığın vazgeçilmez ismi nasıl olunur; derseniz…
O günleri şöyle anlatıyor:

“1970'lerde para yoktu, (Maliye'nin başına geç) dediler... Sonra askerlerle ilişkiler sıkıntılı diye Milli Savunma Bakanı, (Terör var) diye İçişleri Bakanı oldum... Doğal olarak kamuoyunda ciddi devlet adamı diye algılandım... Çünkü, bu görevler ciddiyeti gerektiriyordu…”

*

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı seçilince…
O da TBMM Başkanı oldu…
Sonra ne oldu?
Refahyol Hükümeti'ne tepki gösterdi, DYP'yi bırakıverdi…
Veda ederken…
Yol arkadaşı Demirel'e…

“Merkez sağdan ve ilkelerinden uzaklaşıyoruz…”

Diyecek kadar açık sözlü bir politikacıydı…
Hiç zaman kaybetmedi…
DTP'nin (Demokrat Türkiye Partisi) kurucusu oldu…
Mesut Yılmaz Hükümeti'nde…
Millî Savunma Bakanlığı yaptı…
18 Mayıs 2002'de aktif politikadan ayrıldı…

*

Yarım asırlık siyaset hayatında…
Dört partide…
Hep aktif koltuklarda oturdu…
Siyasetin hakkını vermek için çalıştı…
Tecrübesi…
İnsanlara yaklaşımı…
Devlet adamlığı ve saygın kişiliğiyle…
Sadece aynı partide siyaset yaptığı arkadaşları tarafından değil…
Rakipleri tarafından da “siyasetin ağabeyi” olarak anıldı…
Yetiştiği siyasi geleneğin çizgisinden hiç ayrılmadı…
Ülkenin hep zor dönemlerinde…
Devlet Baba'yı ve partisini temsil etti…
Sonunda…
Politikanın vazgeçilmez “İsmet Abi”si oldu…

*

Türk siyasetinin benzersiz ismi…
İsmet Sezgin…
Dokuz yıl önce bugün (7 Aralık 2016 / Çarşamba) vefat etti…
Hayatta olsaydı…
Bugün...
O son derece etkili gülümseyişiyle 90’lı yaşlarını kutlayacaktı…
Geride…
Nev-i şahsına münhasır bir siyasi kariyer…
Ege'ye özel “zarif” ama bir o kadar “efe” görüntüsü ile…
Mısraları hep aşk ile örülmüş…
Duygu yüklü, naif bir şair kimliği bıraktı…

*

Bitiriyoruz…
İsmet Abi'nin kaleminden bir aşk şiiri ile…
Üniversite yıllarında…
İzmir'deki bir gece kulübünde…
“I Found My Love in Portofino” şarkısı eşliğinde…
Dans ettiği kızın ardından…
Karalamış bu satırları…

“Ama sen yoksun…
Hiç gelmeyeceksin…
Boşalan bardaklarımda arayacağım seni…
Gözlerin gelecek aklıma kocaman kocaman…
Dudakların kor gibi…
Sesin kulaklarımda çınlayacak…
Yaşadığını bileceğim…
Ve yeniden geliş içinde evrene…
Bir şarkı olacak dudaklarımda…
Ben aşkımı Portofino'da buldum…
Portofino'ya yağmur yağıyordu…
Sarhoştuk, sırılsıklamdık…
Saçlarından alnına inen yağmur damlalarında Liza'nın…
Evrenim ışıyordu…
Mutluluğumuza türküler yakıyordum…
Dudaklarımda buruk bir lezzeti vardı…
Aşkın, yaşamanın...”

Nokta...

Hamiş: Gazeteci Uğur Mumcu'yu suikast sonucu kaybettiğimizde…
O günlerin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin…
Aylar sonra çaresizlik içinde şunları söylemişti:

“Sadece Sayın Demirel değil, Erdal İnönü, hepimiz namus sözü verdik… İnönü de (Boynumuzun borcudur) dedi... Çok içtenlikle söylüyorum, hepimiz samimiyetle konuştuk… Yapamadık, olmadı ama bir gün çözülecektir…”

Son cümleye dikkat ettiniz mi?

“Bir gün mutlaka çözülecek...”

Oysa...
Bugün itibarıyla aradan “32 koca yıl” geçti...
Suikastın üstündeki karanlık örtü hala duruyor!

Nokta...

(*)“Nev-i şahsına münhasır” / Kişiliği ile herkesten ayrılan...”

Sonsöz: “Hayat bir nefestir, aldığın kadar… Hayat bir kafestir, kaldığın kadar… Hayat bir hevestir, daldığın kadar… / Hz. Mevlana…”