Son Mühür Haber Merkezi/ Melekşah Tufaner  Sevilen Gazeteci Hasan Tahsin Kocabaş'ın Son Mühür TV'de hafta içi Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri, saat 09.15’te, özel konuklarıyla birlikte kentin; yerel yönetimler, siyaset, tarih, kültür ve sanatına dair ne varsa nabzını tuttuğu “Gündem Yorum” programında gündemi yorumlayan Kocabaş, “Bugün 24 Temmuz 2023 Pazartesi, keşke imkân olsaydı da 24 Temmuz 1923’te Lozan’da olabilseydik. 24 Temmuz büyük gün. Ben 24 Temmuz’da Lozan Antlaşması ile ilgili konuşmayacağım, ben Lozan olmasaydı Lozan’a 19 Mayıs 1919’da başlayan yürüyüş zaferle sonuçlanmasaydı ne olurdu? Onu anlatacağım...” dedi. 

“24 Temmuz Basın Bayramı” 

Kocabaş, “Cuma akşamından beri söz verdim İzmir’in işgali sırasında şehit olmuş bir gazeteci var Hasan Tahsin Recep, Hukuk -u Beşer, Osman Nevrez. Aslında önümüzdeki yayınlarda bu masanın üstünde size değişik kaynaklar da getireceğim. Çünkü iyice sapla samanın birbirine karıştığı, at iziyle, it izinin birbirine karıştığı zamandan geçiyoruz. Onun için bazı noktaları dobra dobra ortaya koymak lazım. Bir şey daha var dikkatimi çekti 24 Temmuz’u Basın Bayramı olarak düşünen meslektaşlar var, saygı duyarım. Ben günlerin böyle nitelenmesine, isimler takılmasına karşı değilim. Önemli olan bu günlerin hayatlarımıza kattıklarıdır. Bir düşünün hayatımızda en önemli ne var? Bir sıcaklar bakın koşunun ormanları yanıyor, bizimkiler de yardıma gitmiş. Bu sıcaklar hayrı alamet değil. Bu sıcağın bir de soğuk kısmı var bilemem ama... Bazı şeyleri konuşmak, ortaya koymak, eleştirmek lazım. Eleştiri sevdiğimiz insanları korumak amacıyla yapılır. Sevmediğimiz insanları neden eleştirelim, ciddiye almaya gerek yok ki...” ifadelerini kullandı. 

“Bu mu demokrasi?” 

“Ama bir şeyleri uyarmak lazım. Ne yazık ki sağcı da solcu da olsa eleştiriye kapalı. Bu hiç iyi bir şey değil. Demokrasi var ama yaşam biçimi değil. Demokraside seçilmiş milletvekilleri, onların meclis içerisinde, ceylan derisi koltuklarda güya çemkirmeleri... Bu mu demokrasi? Ya da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tarihsel bir şekilde haddini aşarak ettiği o laflar... Bir sen mi temizsin, ulaşılmazsın? Çok enteresan şeyler var. Diyanet İşleri Başkanının elinde kılıçla, Ayasofya’nın minberinden hava atması... Nasıl bir gaza geliş bu? Birileri bu hoca efendiye tarih öğretesin. Ey hoca o elindeki kılıç, elinde olmayabilirdi. Sende Yozgat’ta falan çoban olurdun herhalde... Birilerinin birilerine bir şey anlatması lazım. Bunu kurumsal olarak anlatması gereken siyasi parti CHP ama Atatürk’ün kurduğu CHP’den o kadar uzak ki... Demokrasi için yapılan delege seçimlerinde bile birbirlerinin kafasını kırıyorlar. Sonuç yok.”  

“24 Temmuz'da Hasan Fehmi’yi unutmayın” 

Kocabaş, “Bakalım 24 Temmuz’da neler olmuş? 24 Temmuz Basın Özgürlüğü 1908’deki İkinci Meşrutiyet’ten geliyor. Özgürlük geldi, herkes istediğini yazdı falan diyorlar... Bir sene sonra Galata Kulesi üzerinde kimin kafasına sıkıldı? Hasan Fehmi’nin... 24 Temmuz’u Basın Özgürlüğü olarak kutlayacaksak, farkındalık yaratacaksak, katledilen Hasan Fehmi’yi hangi meslek grubundan sayacağız? Kaldı ki 2. Meşrutiyet’ten sonra başlayan süreç zaten 1881’de ekonomik iflasını dünyaya ilan etmiş Osmanlı’nın bir Alman sömürgesi gibi yaşamasını sağlamıştı. Tarihte olaylar birbirine bağlantılı olsa da öncelikle kendi tekniği üzerinde değerlendirilir. Eğer biz 24 Temmuz 1908’i Basın Özgürlüğü olarak kutlayacaksak, o zaman 10 Ocak’ta ne yapıyoruz? O da Çalışan Gazeteciler Günü. Hasan Fehmi nerede? Hasan Fehmi’nin silah arkadaşı da öldürüldü ittihatçı silahşorlar tarafından. Burada ben ittihatçıları kötülemiyorum. Olay bu. 31 Mart olayından sonra Mahmut Şevket Paşa’yı kim öldürdü arabasının içinde? 24 Temmuz neymiş 2. Meşrutiyetmiş, Lozan Antlaşması’ymış. Tarihlere bakın 24 Temmuz 1908 2. Meşrutiyet, 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması. Aradaki olaylar bir gün net konuşulursa göreceğiz...24 Temmuz 1950’de sansürün kaldırılma günüymüş. Neyin sansürü, ne var dersek Demokrat Parti var.” 

“Bugün Ayasofya, camii oldu” 

“1960’ta Basın Ahlak Yasası çıkmış ama üzerinde kimse durmamış. 1960’ da Basın Ahlak Yasasını koyuyorlar, 1980 Darbesi’nden sonra en çok satan gazete hangisi? Tan Gazetesi, şimdi kapandı gitti. Ben birazdan size İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin sitesinden bahsedeceğim. Bugün önemli bir gün daha var, Ayasofya’nın yeniden cami olduğu gün. Bu nasıl bir utanmazlıktır ki, nasıl cehalettir ki Gazi Mustafa Kemal’ laf uzatacak şekilde konuşmuşlar. İngilizlerin işgal günlerinde düşündükleri projenin Ayasofya’yı yeniden kilise yapmak olduğunu biliyor musunuz? Halk bilmiyor. Ama Tarih Kurumu Başkanı biliyordur. Ben Ayasofya’nın cami olmasına karşı değilim. Şuna karşıyım, Ayasofya’nın duvarını kemirenler varmış. İnanamayacağınız bir şey bu, bu nasıl bir cehalettir?” 

“Hasan Tahsin Recep neden ortaya atıldı?” 

“Tarih 1919, 14 Mayıs günü. Şimdi siz bilmezsiniz, bu pasaport iskelesinin karşısında Cumhuriyet Meydanı falan yok ne var Mondros var, Kambur İzzet var. Allah hiçbir valiyi Kambur İzzet’e benzetmesin inşallah. Adam hain olarak dünyaya gelmiş, Yunanlılar ona madalya vermiş, ölünce de toprağa vermişler. Neyse 14 Mayıs sabahı Yunanlıların geleceği belli ama bu Kambur İzzet yalanlıyor, bir de kızıp havaya giriyor, geleni kovalıyor. Bu kişi tam 14 Mayıs günü kahvesini içerken, yoldan genç kara yağız bir insan geçiyor. Efendim Yunan’ı İzmir’e çıkaracaklarmış, bir şey yapmak lazım diyor. O da evladım halk içinde böyle şeyler yapma, kıra git. Ver bakayım o tabancayı bana diyor, kara yağız adam da çıkarıp silahını veriyor. Bilmiyor ki adamın evinde onlardan daha çok var... Ben parçaları yerine oturtamıyorum. Hukuk i Beşer diye bir gazete var, sahibi de Hasan Tahsin Recep. Selanikli olması ve Selanik’in nasıl verildiğini görmesi sonrası inanılmaz bir Yunan karşıtı. Bu işgal kesin olacak, bir şey yapmak durumundayım diyor. 15 Mayıs sabahı İzmir işgalinde bir şeyler oluyor ama kimse de bilmiyor. Bu hala tartışılıyor. Kimse de demiyor bu kentin bu kadar Redd i İlhakçısı vardı da niye bir tek kişi kendisini Yunan’a attı? Hadi Yunan ortasına attı kendini o panikle ne oldu da kaçamadı? Bu adam neden yalnız başına bu işi yaptı? İşgal sırasında ve sonrasında bu İtalyan aşkı nereden başladı? Sonra buna eklenen İngiliz sevdalılığı acaba İzmir tarihini alabora mı etti? Benim anneannemin, dedelerimin anlattıklarıyla kayıtlar hiç uyuşmuyor.” 

“İGC'de gazetecilerin fotoğrafları yok” 

 Kocabaş, “Hasan Tahsin 1970’lerde farkına varılıyor ama İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Başkanı Dilek Gappi size bir sürprizim var. Basın Özgürlüğü için İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nde 24 Temmuz Bildirisini okuyorlar ama Murat Ervil’in cemiyetin gazetesinden nasıl çıkarıldığı hala muamma... İzmir Gazeteciler Sitesi’nin internet sitesinde kurumsal yazan yere tıklıyoruz, orada eski başkanlar var isim sırasına göre gelmiş. Başkanlara bir bakalım. Haydar Rüştü Öktem’in fotoğrafı yok, cemiyet bulamamış... İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin çok özel başkanları vardır. Onlardan biri de Sabri Süphandağlı. O Konak’taki Hasan Tahsin anıtını oraya diken cemiyet başkanıdır. İzmir Gazeteciler Cemiyeti onun fotoğrafını bulamamış mı? Çok üzülerek ifade ediyorum sayın cemiyet olmaz... “diye konuştu. 

Haberin tamamına Son Mühür TV Youtube kanalından ulaşabilirsiniz...  https://www.youtube.com/watch?v=C8btNUiV0Rs&t=777s

Editör: MELEKŞAH TUFANER