Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Kasım 2002 seçimiyle iktidara geldiğinde IMF ve Dünya Bankası desteğiyle Kemal Derviş tarafından hazırlanan ve Mayıs 2001’de devreye alınan Krizden Çıkış Programının üzerinden 1,5 sene geçmişti. Şubat 2002’de imzalanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı konulu Stand-by anlaşmasının üzerinden de 9 ay geçmişti.

Süresi 3 sene olan Stand-by anlaşması Mayıs 2005’te AKP tarafından Mayıs 2008’e uzatıldı. Bu programlarla verilen yüksek faiz “sıcak para” şeklinde Türkiye’ye döviz gelmesine ve bu sayede döviz kurları kararlı bir şekilde düşmesi sağlandı.

Bu programlar “Yüksek Faiz Düşük Kur” şeklinde ülkeyi faiz ve döviz kuru kıskacına sokan programlar olmaları nedeniyle geçiciydi ve birkaç sene üretim ekonomisine geçerek sona erdirilmesi gerekiyordu.

Ancak hazırlanmış bu programları kucağında bulan AKP sıcak paranın yarattığı rahatlık ve sahte cennete aldanarak Mayıs 2008’de sona eren programı fiilen uygulamaya devam etti.

Uygulanan bu programa batılı sermaye tam destek verdi. 2007 seçimi öncesinde dönemin Deutche Bank Türkiye Genel Müdürünün 15.05.2007’de Vatan Gazetesine verdiği röportajda döviz kurunun yükselmesine izin vermeyeceklerini, gerekirse müdahale edeceklerini söylüyordu.

Neden mi? Deutche Bank o dönemde Alman halkına Türk Lirası cinsinden %9 faizle tahvil satmış, topladıkları dövizleri Türkiye’de Devlet Tahvillerine %24 faizle yatırmışlardı. Döviz kurunun düşürülmesiyle de yıllık faiz kazançları Euro cinsinden %50 seviyesine ulaşmıştı. Siz olsanız dövizin yükselmesine izin verir miydiniz?

2021 yılına kadar AKP tarafından kararlılıkla uygulanan bu programlar Türkiye’de cari açığın artmasına, tarım ve sanayide üretimin yapılamaz hale gelmesine, ihracatın ithalata bağımlı hale gelmesine ve daha pek çok olumsuzluğa neden oldu.

Uygulanan “faiz-döviz kıskacının” sonlandırılmamasının ülkemize vereceği zararları 12.07.2007’de Dünya Gazetesi için yazmıştım. Dönemin ekonomi bakanı “finanse edildiği sürece cari açık sorun değildir” demişti.

Cari açığın finansmanı için dövizle borçlanmak gerekiyordu ve Türkiye’nin dış borcu bu nedenle 500 milyar dolara yükseldi. Yaşadığımız kur artışının esas sebebi budur. Diğeri de vatandaşa verilen negatif faizdir. Dövizle borçlanmaya da en yüksek faiz ödenmeye devam ediliyor. Bedelini de işsiz kalıp yoksullaşan halkımız ödüyor. Hepsinin nedeni de liyakatsiz kadrolardır.

Bunu hak etmiyoruz.

Prof. Dr. Mehmet Hasan EKEN