Kimin samimi kimin hesaplı/ kitaplı olduğuna dair çok da örnekler yaşadım.
Örneğin ‘ Gakkoş Ömer’ dediğimiz, benden 4 yaş küçük bir öğrencimiz beni ‘’ Benim gabış öğretmenim’ diye sarılır/ öperdi. İçinden geldiği gibi…
Daha önce görev yaptığım Güzelyalı İlköğretim Okulu’ndaki bir öğrencim diyebilir miydi bunu, mümkün müydü?
Olsa olsa kendi aralarında ‘ Keltoş öğretmen’ diye konuşmuşlardır benim için.
Kimin eleştirilerini dinlemek, kimlerinkine aldırış etmemeyi de yıllar öğretti.
Hidayet Karakuş’un, Attila Aşut’un, Öcal Uluç’un eleştirilerine kulak vermenin yararına inanmışımdır hep. Hep dostça uyarmışlardır beni.
*
Cumhuriyet gazetesi Ege Bölge Temsilcisi Mehmet Şakir Örs’ü 1976 ya da ‘77’den bu yana tanıyorum. Yeni kitabımı takdim etmek için ziyaretine gittiğimde ‘’ Belediye başkanlarıyla ilgili yazı yazmayı bence bırak artık.’’ dedi. Öyle samimiydi ki, bunu sesinin tınısından anlamak mümkündü.
Zaten, bugüne değin Ege Bölge Temsilciliğine getirilen en uygun kişinin o olduğunu her yerde her zaman dile getirmişimdir.. Beyefendilikse beyefendilik, yazarlıksa yazarlık…
Tam bir İzmir beyefendisidir Mehmet Şakir Örs. Sakin tabiatlı, birikimli ve insan ilişkilerinde ölçüyü elden bırakmayan bir kentli, profesyonel bir iletişimci.
Babadan bir üzüm üreticisi /çiftçi olduğunu da biliyor muydunuz bilmem.
10 yıl önce kurduğumuz Mehmet Atilla Kitaplığı’nı kapatıp kitaplarımızı gaspeden Karşıyaka Belediyesi’yle ilgili bir yazı yazmayacağımı buradan bütün gücetapar kişilere de duyurmuş olalım. İki buçuk yıl süren ‘ Mehmet Atilla Kitaplığı Söyleşileri’ne de son veren kültür müdürüyle ilgili bir yazıyı kaleme almayacağım da bilinsin.
Sahi, neden son vermişti sayın kültür müdürümüz o söyleşilere demeden de geçemeyeceğim. Bilim-Sanat-Edebiyat konulu o söyleşiler Cemil Tugay döneminde başladığından mıydı yoksa?
Karşıyakalıları o güzelim söyleşilerden mahrum eden kültür müdürünün bilimle ve sanatla alıp veremeyeceği bir şey olamaz/ olmamalı çünkü. Amerikan Kız Koleji’nde ve üniversitede okumuş birinin bu anlamsız yasakçı tavrını hâlâ anlayabilmiş değilim. Salihli’yi ‘ Şiirin Başkenti’ yapan ünlü Başkan Zafer Keskiner’in kızı olduğunu düşündükçe de kahroluyorum; çünkü Zafer abi, bizim parti büyüğümüz, hayranı olduğumuz bir siyasetçi, sosyalist ahlak sahibi bir hemşerimizdi.
Babayla kızı arasındaki bu anlaşılmaz fark şaşırtıyor insanı. Belli ki babasının rahle-i tedrisinden geçmemiş.
Kitaplığın kapatılmasını, söyleşilerin son bulmasını ben AK Partili bir belediye başkanına yakıştırırdım 21 Şubat’a kadar. Maalesef, Türkiye’nin Batı’ya açılan penceresi İzmir’in Karşıyaka’sında da yaşayacakmışız bu acıyı.
Çok yakın bir zamanda Özgür Özel’e kadar götüreceğim bu konuyu. Bu tavır, CHP’li bir belediyenin işi olamaz çünkü! CHP’yi yaralayan bu tavrın hesabını başkanla kültür müdürü verecek!
Gaspedilen iki bine yakın kitabımızın takipçisi olacağımızı herkes bilsin!
Belediyenin o kitapları yeniden yerine koyana ya da bir başka semtte yine yeni bir Mehmet Atilla Kitaplığı açılmasına kadar da sürecek bu tavrımız.
O kitaplarbir başka semtte başka bir isim altında raflara girecek olursa bilsinler ki bu ayıbın hesabı sorulacak.
*
‘’ Hidayet Karakuş’un uyarılarına ne kadar kulak veriyorsam senin de uyarına o kadar kulak vereceğim.’’ dedim değerli Cumhuriyetçi dostuma.
Bilirim ki eleştiriyi iyi dostlar yapar.
*
Cumhuriyet deyince…
İlkokula başladığım yıldı yanılmıyorsam… Eniştem de köyümüzün öğretmeniydi. Cumhuriyet’i ilk kez onun elinde görmüştüm.
Salihli’ye göçtüğümüzde ise evimize üç gazete girdiğini biliyorum. Akşam- Cumhuriyet-Son.
Bergama yıllarımızda babamın Cumhuriyet’in ‘ Cum’u dışa gelecek şekilde ceketinin cebinde dolaştığını Ömür Bey farketmiş ve hiç tanımadan saygı duyar olmuş babama. Babam olduğunu öğrenince de ne kadar mutlu olmuştu.
Benim aslan babam! Hep gurur duydum onunla.
Cumhuriyet gazetesi, benim için bir başka! Kendimi onunla baba-oğul gibi duyumsuyorum.
1997-’98-’99 … Yeşilyurt’ta A. Ragıp Üzümcü İlkokulu’nda çalıştığım yıllarda dersimin ilk on dakikasını Cumhuriyet’i okumaya ayırırdım. Özge Özaskan adlı şimdi gıda mühendisi olan öğrencim, kitap fuarında beni eşiyle tanıştırırken ‘’ …İşte sana anlattığım öğretmenim! ‘’ deyip Cumhuriyet’le ilgili o ilk on dakikalarımızı anlatmıştı da nasıl mutlu olmuştum.
Asker arkadaşlarım bilir. Eğitime on on beş dakika ara verdiğimizde koşa koşa kantine gidip Cumhuriyet alıp dönerdim. ‘’ Nedir bu Cumhuriyet aşkı böyle arkadaşım! ‘’ derlerdi.
İzmir/ Cumhuriyet bürosunu da 35 yıldır hep evim bilmişimdir. Dile kolay, yıllarca CUMOK (Cumhuriyet Okurları) Başkanlığı yaptım. Haftanın iki günü Deniz Som’un ‘ Vaziyet’ köşesinde İzmir CUMOK etkinliklerini yazdım. Arada bir ikinci sayfada da Cumhuriyet okurlarına seslendim.
Haftada bir idari ve mali işler sorumlusu İsmail Çetinkaya’yı arayıp halini hatırını sormazsam ayıp ederim diye düşünürüm hep.
Cumhuriyet’i hep ailem bildim kısaca.
Bir başka evim bildiğim adres de CHP İl Başkanlığı…
Kapısından içeri girdiğimde sanki kız kardeşim ve yeğenlerimle buluşuyorum gibi geliyor bana. Ne de olsa 13 Temmuz 1972’den bu yana üyesiyim bu partinin.
Elimizden geldiğince de parti örgütlerini kütüphanelendirmeye çalışarak bu aşkımızı sürdüreceğiz Şeyhoğlu ailesi olarak.
*
EĞİTİM-SEN 1 No’lu Şube ve EĞİT-DER İzmir Şubesi’ndeki üyeliklerim döneminde de okul dışındaki saatlerimde hep bu iki adresteydim. Eğitim-Sen’e gitmezsem bir eksiklik hissederdim kendimde.
Çok daha önceki yıllarda ise- 1976-77- günümün tamamı Salihli İGD’de geçiyordu. Anısı güzel babam, evden çıkarken takılırdı:’’ Dükkana mı beyim? ‘’
‘’ Konu komşuya da Recai dükkan açmaya gidiyor.’’ mu ne dermiş gülerek...
Özetle… Hep örgütlü yaşamın içinde bulundum.
*
Kahvelerde oturup saatlerce anlamsız gözlerle sağa sola bakınanlar, miskin miskin kenarda köşede oturanlar, herhangi bir hobisi olmayanlar bana batar!
Sorumlu yurttaşlık, birey olmak, iyi vatandaşlık…
*
‘’ … Daha üç gün önce ABD Başkanı Trump’tan randevu koparmak için ‘ 300 uçak’ sözü verdiler.’’ diye konuşan İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu’nun şu açıklamasını herkes bilmeli:
‘’Yetmedi, şimdi de ABD’ye milyarlarca dolarlık vergi kıyağı yaptılar. Apar topar Resmi Gazete’de de yayımladılar. 2018’den bu yana ABD menşeli ürünlere konulan ek vergiler kaldırıldı. Binek otomobillerde yüzde 60, alkol ve içkilerde yüzde 70, kozmetik ürünlerinde yüzde 30, pirinçte yüzde 25, tütünde yüzde 30 ve daha nicelerindeki ek vergiler sıfırlandı.’’
Birkaç gün önce Rize’de sel felaketi yaşandı bilindiği gibi. Rize’ye giden Ulaştırma Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun ayağındaki spor ayakkabının İtalyan Valentino Garavani olduğu ve fiyatının da 43 bin 950 lira olduğu yazıldı.
RTE ise İtalyan Stefano Ricci marka timsah derili bir ayakkabıyla görüldü. Fiyatı 300 bin lira.
Bir başka İYİ Parti’li Turhan Çömez bu konuda 20 emeklinin ancak bu ayakkabıdan bir çift alabileceğini söyledi ve devamla,’’ Kestane balı, manda yoğurdu, Medine hurması ve yulaf ezmesine ise paraları kalmıyor.’’dedi, alay eder gibi.
Bence Turhan Çömez tez elden CHP saflarında yerini almalı.
Her yazarın, gazetecinin, televizyoncunun ele alıp sorup sorgulayacağı bu konulara sağır kalmak iyi vatandaşın/ sorumlu bireyin işi olamaz.
Gel gelelim herkes yapmıyor/ yapamıyor bunu.
Çünkü, eleştiri bilgi/ bilinç işi olduğu kadar biraz da yürek işi!
Herkesin de işi değildir bu!
Maalesef ortalık; ‘ müdürün adamı’, ‘ Başkanın askeri’, ‘ Patronun uşağı’ gibi sıfatlarla anılan yurttaş görünümlü kullarla dolu.
İnanmıyorsanız çevrenize şöyle bir bakın lütfen!
Gözlerim miyop da olsa çok görüyorum böylelerini.