EFELERLE ÜZÜM DİYARINDA İKİ GÜN

Sarıgöl denince nedense hep Goethe’nin Kiev’le ilgili şu sözleri geliveriyor aklıma: ‘’İçinde parklar olan şehirler gördüm ama parkın içinde şehri ilk kez görüyorum.’’ Bağ = Asma, üzüm

Abone Ol

Bu üçünün arasındaki ilişkiyi bil(e)meyen gazeteci, yazar ‘’ Üzüm bağı’’ ya da ‘’ üzüm bağları ‘’der.
Manisalı, Saruhanlılı, Salihlili, Sarıgöllü, Alaşehirli demez bunu. Sadece ‘ bağ’ der. Bağ dediniz mi onun üzümle olan ilişkisini bilir çünkü.
Ağustos ayında trenle Manisa’dan Alaşehir’e geliyorsanız Gediz Ovası’nın bağ denizi olduğunu anlarsınız. Gözünüzü kırpmadan seyredersiniz bu manzarayı.
Bağların gelinliklerini giyip beyaza büründüğü günlerde Sarıgöl’deydim.
Sarıgöl ovası bembeyazdı. Özellikle de bu manzarayı Denizli’den Sarıgöl’e gelirken seyretmelisiniz. ‘’ Sana tepeden bir baktım Aziz Sarıgöl, gelinlik kıza dönmüşsün ve ne güzel olmuşsun. Kar gibi beyazlığınla…’’ diye şiir yazasınız bile gelir.
Bir süre sonra kesilip sergide kurutulacak olan üzümler sarı sıcaklardan ve olası doludan ya da şiddetli yağmurdan korunmak için naylonlarla örtülüyor burada.


2013 yılında Sarıgöl’de bir özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde çalışıyordum.
Bendeki Sarıgöl sevgisi o günlerden…
Öncesinde çalıştığım kurum Saruhanlı’daydı ve ben orada seve seve, tamı tamına bir yıl çalışmıştım. Kurum sahibi benden çok memnun olmalıydı ki ‘’ Burada hiçbir sorun yok, sizin Sarıgöl’deki şubemizde çalışmanız bize güç verecek. Sizi oraya almak istiyorum.’’ deyince Sarıgöllü oluvermiştik bir anda.
Yayımlanmış kitaplarım var, gazetelerde yazıp durmaktayım ya…
Patronum beni bir gün kaymakama, bir gün belediye başkanına, bir başka gün ilçe milli eğitim müdürüne götürüp ‘’ Yazar öğretmenim’’ diye tanıtıyor, kurumun benimle zenginleştiğini dile getiriyordu.
Kahvaltım ve akşam yemeğim kurumdandı. En üst kattaki bir oda bana verilmiş, orada yatıp kalkıyordum. Hiçbir sorunum yoktu. Patronum da eskilerden kalma bir sosyalist olduğundan iyi anlaşıyorduk.
Mesai sonrası şehir merkezine inip bir internet kafede yazılarımı yazıyordum. Halil Sepil ve oğullarını o günlerde tanıdım. Halil Sepil, ilçenin bende derin izler bırakan bir vatandaşıydı.
Tam o günlerde yayımlandı Sarıgöl’ü anlatan yazım. Sabah gazetesinin ‘ Egeli Sabah ‘ ekinde…
Yazan kişinin benim olduğumu anlayınca nasıl da sevinmişti görecektiniz. Bir yazıdaki fotoğrafıma bir de bana bakıp duruyordu. ‘’ Sensin bunu yazan! ‘’
O yazımı da camekânlatıp çerveletip asmıştı kafeye.
Halil, bu ilçenin kayda değer kanaat önderlerindendi. Dobra dobra konuşan, korkusuz, yürekli ve sevimli biriydi.
Emekli öğretmen olan Gazeteci Vehbi Sarıhan’ı da sık sık ziyaret ediyordum. Önceden de tanışıyorduk zaten. Vehbi, işini severek yapan, çalışkan, güvenilir, dürüst bir arkadaş…
Öncesine gelecek olursak…
12 Mayıs 2010’da Tırazlar köyünde 27. Kütüphanemizi açmıştık. Kaymakamın, belediye başkanının, ilçe milli eğitim müdürü, belediye amirleri, öğretmenler, öğrenciler ve köylülerin katıldığı coşkulu bir açılıştı. Şair-Yazar Aydoğan Yavaşlı da bir konuşma yapmıştı.
Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde çalıştığım 2013 baharında kütüphaneyi ziyarete geldiğimde öğrendim kütüphanenin açılmadığını/ hep kapalı olduğunu.
Oysa bir ilköğretim müfettişi arkadaşın yönlendirmesiyle soyunmuştuk bu işe. İlkokulun müdürü ve öğretmenleri de çok umut vermişti bana. Düş kırıklığı yaşamıştım o gün. Kitap açısından da çok zengindi Tırazlar.


2025’in ağustosunda yine Sarıgöl’deydim. 25 Temmuz’da çıkan üç kitabımla birlikte. ( Favori Yayınları- Ankara)
Üç dört yıl önce bir kitabımın burada tanıtımını yapmış basın açıklamasında bulunmuştum.
Acar gazeteci Vehbi Sarıhan sayesinde ülkenin dört bir köşesindeki gazete ve haber portallarında haberimiz yayımlanmıştı. Sarıgöl bana uğurlu geldiği için yeni kitaplarımı yine burada tanıtacaktım. Kitaplarımdan birinin arka kapak yazısını yazan Hasan Efe de buralı olduğundan ona da teşekkür edip kitaplarını verecektim.
10 Ağustos’ta hava kararmakta iken girdim Sarıgöl’e.
Daha doğrusu, trenle Alaşehir’e kadar gelmiş, buradan da Sarıgöl’e geçecektim. Son arabayı kaçırdığımdan Hasan ile eşi Vicdan gelip aldı beni Alaşehir’den.
Geldiğim trenin Basmane’den rötarlı kalkması nedeniyle gecikmiştim.
Şehir merkezine girdiğimizde içim bir hoş oldu. Upuzun ana caddesi, devlet hastanesi, sağlı sollu dükkanlar, yeni yapılmış park… İçim dışım nostalji doldu. Canım sıkıldıkça bu cadde boyunca dolaşır dururdum 12 yıl önce.
Bir parka gidip dinlendik. Hasan’ın yanından hiç eksik etmediği zengin çerez menüsü eşliğinde çaylarımızı içtik. Sarıgöllüler son günlerde iyice keyfimizi kaçıran sarı sıcaklarda evde oturmaktansa dışarı çıkmayı tercih etmişlerdi. Boş tek bir masa ve sandalye yoktu.
Hasan için ayırdığım üç kitabı burada teslim ettim kendisine. Anlatı dosyasını da Vicdan’a imzalamıştım.
Bir saatlik moladan sonra Alemşahlı köyüne ( mahallesine) doğru yola koyulduk. Hasan, bu köydendi. Büyüklerinden kalan arsanın üzerine iki üç yıl önce ev yaptığını biliyordum.
İşte, şimdi o evdeydik. Şirin mi şirin, kaliteli malzemenin kullanıldığı, ferah, yeşillikler içinde bir evdi burası. Araç için özel yapılmış garajı bile var.
Dağın yamacında, 400 haneli köye tepeden bakan bir cennet burası. Arayıp bulamayacağım türden bir köy evi… Gerçi köy evi demeye bin şahit ister ama yine de köyde bir ev olduğu için köy evi diyeceğim.
Birbirlerine sürekli ‘ Vicdancığım’, ‘ Hasancığım’ diye seslenen bu çifte kumruların köyde sıkıldıklarını filan da duymadım hiç. Her ikisi de yazar olduğu için evde yeni çıkmış kitaplara rastlamak ya da kimi başucu kitaplarını görmek sürpriz olmadı.
Kapıdan içeri girişte direkt olarak salona girmiyorsunuz. Ufacık bir alana ayakkabılar için dolap / vestiyer yaptırarak içeriyi olası kirlilikten korumuş oluyorsunuz. Üstünüzü başınızı buraya bırakarak giriyorsunuz salona.
Televizyon, vantilatör / klima yok evde. Hasan’ın Karşıyaka’daki evinde de televizyon yok zaten.
Karikatür çizimleri için bol bol parlak kağıtlar ve farklı farklı kalemler görüyorum. Evin aydınlatma sistemi de oldukça modern. Odanın / odaların aydınlatılması ile tavanın köşelerinde bulunan apliklerin aydınlatılması farklı düğmelerle gerçekleşiyor. Gece karanlığında öykücü Vicdan, diyelim ki uzanıp kitap okuyacak. Odanın ışığını yakmadan, sadece apliğin ışığını açarak yapabiliyor bunu.
Düşünebiliyor musunuz bu evde banyonun dışında bir de ebeveyn banyosu var. Kentlilik bilinci içine işlemiş 5 yıl Münih’te öğretmenlik yapmış olan Hasan’ın…
Doya doya tazyikli suyun altında duş yapmanın tadını yaşadım Alemşahlı’da.
Tek katlı bu ev, bir yandan köye bakıyor bir yandan da arkasındaki dağa…
Çölde yetişen türden dikenli bir bitkiyi görebildiğiniz gibi biberiye ve benzeri, adını bilmediğim yeşil/ mor/ kırmızı bitkimsiler de yaşıyor bu bahçede.


Aracını koyduğu garajda karikatür sergisi açmış ve bu sergiye Alaşehir’in belediye başkanı bile gelmiş. Onca öğretmen ve öğrencinin yanı sıra…
800-900 nüfuslu bu köyün yeşil dokusu insanı cezbediyor. Zaman zaman Karadeniz köylerinde olduğunuzu düşündürmüyor da değil. Köy meydanındaki Atatürk büstü ne kadar güzelse, upuzun direkteki solup gitmiş Türk bayrağı da o kadar kötüydü köy için. Muhtarı uyarmakta yarar var.
Vicdan- Hasan Efe’nin evinde ekmek, makarna, pilav, tatlı gibi karbonhidratlı gıdalara pek yer verilmediğini bildiğimden midemi uyarmıştım: ‘’ Farklı bir evdesin. Ekmek filan isteme sakın! ‘’
Çok iyi haşlanmış nohut da pilavsız yenilmez ki… Yaşasın, o akşam nohutlu pilav yedik.
Ertesi günü tıka basa kahvaltımızı yaptıktan sonra doğruca Ömer Karcı’nın evine… 25-30 kilometre ötemizdeki Sarıgöl’e…
Saray yavrusu gibi bir evde yaşayan Ömer Karcı, Sarıgöl’ün eski belediye başkanlarından… Eski İGD’lilerden… Yoldaşım…
2013’te burada çalışırken kütüphane haftasını kutlarken telefon açıp onu Tufan Erbarıştıran Kütüphanesi’ne davet etmiştim. Öğrencilerim ve bir iki öğretmen arkadaşımla haftayı kutlamak için gelmiştik kütüphaneye. Sağ olsun gelmiş ve kitap/ kütüphane konulu bir de konuşma yapmıştı. Bir kez de beni ziyaret için kuruma gelmişti.
Ömer Karcı, benim iyi okurlarımdan. Gazeteci Vehbi de iyi arkadaşlarımdan.
Vehbi kardeş, basın açıklaması için en uygun adres olarak Ömer kardeşin evini belirlemişti.
Vehbi de aramızdaydı.
Hacer Hanım’ın ev sahipliği, hele hele o güzelim üzümler … Unutulmaz!
Tabii ki kitaplar dışında bir başka konumuz da Barış Karcı’ydı. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Genel Sekreteri…
Umudumuz, 19 Eylül’de beraat edip cezaevinden çıkması…
*
Halil Sepil’i ve oğullarını görmeden Sarıgöl’den ayrılır mıyım?
Sevgili Efeler’in, özel işleri için koşuşturmaları sırasında ben Sepil’in internet kafesine uğradım. Yoktu. Köşedeki gözlükçüde bekledim gelmesini.15 dakika sonra geldiğinde birbirimize nasıl sarıldık bir görecektiniz. Üç kitabımı da uzattım eline. Çalışan Ceyda Hanım’a dönerek hiç üşenmeden beni ve kitaplarımı anlatmaya başladı. ‘’ Bu kim biliyor musun?’’ derken bir görecektiniz. Benimle gurur duyduğu öyle belliydi ki…
Bu adamı ve çocuklarını öyle sevmişim ki her biri bana akrabam gibi geliyor. Kafesine geçince çerçeveli yazım önünde birer fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedik. Yazının başlığı da ‘ Üzüme sevgilisi gibi bakan insanların kenti’ ydi. Üzümüyle, pidesiyle, pekmeziyle, günbalıyla,fay hattıyla Sarıgöl’ü ne de güzel anlatmışım meğer…Biraz sararıp solmuşsa da okunuyordu yine de neler yazdığım… Kasanın yanında da birkaç kitabım duruyordu.
65 dönüm bağın sahibi olan Halil, üzümle ilgili sorulan her soruya yanıt verecek olan bir Sarıgöllü. Sarıgöl’e her adım attığımda illa uğrayacağım bir adres…

‘’ Buldan’a gidelim’’ önerisi Hasan’dandı. Naz nuz eder miyim hiç…
Akşamüzeri 40 kilometre ötemizdeki Buldan’daydık.
Aman Tanrım! Neymiş bu Buldan! Bayıldım doğrusu… Çift yönlü Palmiyeli girişten sonra tam karşımıza çıkan harikulade yapı, sağımıza düşen Buldan Belediyesi ve devamındaki renkli Buldan evlerine hayran kaldım. Burası Dokumacılığın başkenti oluyor. Geniş saçaklı, cumbalı eski evler görmeye değer. Sarı ve mavi ağırlıklı evler ahşap ve kerpiçten…
Safranbolumsu, Şirincemsi, Birgimsi evlerin ve tarihi konakların bulunduğu Buldan’ı bir dahaki sefere daha iyi gezip dolaşacağım. Bir parkta oturup- park da park hani/ yemyeşil/ bol ağaçlı- Vicdan’ın önceden hazırladığı akşam yemeğimizi kemali afiyetle yiyip içtikten sonra Alemşahlı’ya döndük.
Ertesi günkü ziyaretimiz CHP İlçe Lokaliydi. Hasan Zengin’i rahmetle andık. 4 yıl önce kaybettiğimiz Bağlıca köyünden olan Hasan Zengin, yıllar önce Manisa’dan CHP Milletvekili olarak parlamentoya girmişti. Salihli’ye her gelişinde babam onu eve getirirdi. Bizde kalırdı.
Sivas Eğitim Enstitüsü’nden atıldığımda Ankara’da bana sahip çıkan, Danıştay kararıyla okula dönüş hakkı kazanmamı sağlayan iki kişiden biriydi. Sivas’ın faşist enstitü müdürü danıştay kararına karşı beni kabul etmeyince benim Muğla Enstitüsü’ne naklimi sağlamıştı.
Sarıgöllü olmasına karşın Çeşme’de toprağa verilmesini yadırgadım doğrusu.
Aile içi bir sorun herhalde…
Görev tamam sayılırdı. Ömer kardeşimin evinde basın açıklaması, Buldan turu, Halil’i ziyaret…
Sıra Alaşehir’deydi.
İlk işim 2023’te açtığımız kütüphane ve aydınlanma evini ziyaret olacaktı. Aynı binada başka bir birimde görev yapan Barış Uzgidim ve Bahar Girgin ile tanıştım. Onlarla kitap ve kütüphane muhabbeti yaptık. Barış Bey, meğerse 2013’teki Sarıgöl İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Uzgidim’in oğluymuş. Önceki yıllarda kaybetmişiz o değerli öğretmenimizi.
Öner Yağcı ve Erol Toy Kitaplığı önünde Bahar Hanım’a fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedim.
Feyza Hepçilingirler - Rasime Şeyhoğlu Aydınlanma Evi’ne gelince…
Belediye Başkanı Ahmet Öküzcüoğlu, aydınlanma evinde yer almayan eşyalarımızın/ objelerin yer sorunu nedeniyle hepsinin sergilenemediğini, çoğunun depoda olduğunu söylemişti 2023’teki açılışta. Çünkü bizim o günlerde Alaşehirli emekli albay Hasan Zeki Sungur ile birlikte astsubay / başçavuş kültür müdürüne gönderdiğimiz eşyaların ancak yüzde 10’u sergilenmişti açılış günü. Yüzde 90’ı neredeydi?
Açılış günü başçavuş kültür müdürü de yoktu aramızda. Oysa tanışıp yüz yüze konuşmayı da arzu ediyordum kendisiyle. Ona soracağım soruyu Başkana sormak zorunda kalmıştım.
O da sonraki günlerde vermişti sorumun yanıtını :‘’ Diğer eşyalar depodaymış hocam! ‘’
Sergilenmiyorsa o eşyalarımızın bize verilmesi gerekmiyor mu?
Ya da niçin camlı dolaplar yapılıp da onlar yerine yerleştirilmez?
‘’ Ayıp olmuyor mu? ‘’ diyesim geliyor.
Veteriner olan Ümit’e uğrayıp biraz laflayalım dedim. Ümit, bizim eniştemiz sayılır.
Pazaryerine uğrayıp biraz meyve alıp istasyonda kendimce keyif yaptıktan sonra treni beklemeye başladım. Bağların içinden süzüle süzüle Salihli’ye geldiğimde içim cız etti. İlkokulu ve ortaokulu burada bitirmiştim. Nazmiye’den sonra âşık olduğum kız buralıydı. Babam burada üzüm tüccarlığı yapmıştı. 1972’nin Temmuz’unda CHP’ye burada kaydolmuştum.
1976-77’de burada İGD kuruculuğu yapmıştım.
Avni, Yaşar ve Ahmet Sedat ile sokaklarını az mı arşınlamıştık Salihli’nin?
Son 15 gününü yaşıyordu asmadaki üzümler. 15-20 gün sonra kesilecekler ve kurutulacaklardı.
Bağlara bakmaya gelirken doyamamıştım. Dönüş yolunda da…
Güya, sabah yola çıkıp öğle vakti basın açıklamasını yapıp, arkadaşlarla görüştükten sonra akşama dönecektim Karşıyaka’ya.
Teşekkürler Vicdan Efe, teşekkürler Hasan Efe!