Son Muhur Haber-Mehmet Efe Kılıç/ Suriye iç savaşını takiben 2016’da yaklaşık bir milyon sığınmacı ve göçmenin Avrupa’ya erişimi sonrasında, göç konusu Avrupa ülkeleri için yadsınamaz bir gerçek haline geldi. Sığınmacıların haklarını korumak için Avrupa Birliği’nin 2001 yılında çıkarttığı Geçici Koruma Direktifi Suriye’den gelenler için uygulanmazken, bu direktif ancak Ukraynalılar için henüz yeni yürürlüğe girdi. Türkiye ise, 2014’te Geçici Koruma Yönetmeliği’ni yürürlüğe koyarak Suriyelilere geçici koruma statüsü sağladı. Bu bağlamda, Avrupa ülkeleri için göçün çoğunlukla istenmeyen ve durdurulması gereken bir konu olarak ele alındığını görüyoruz. 

Diğer taraftan, Dr.Yıldız Avrupa nüfusunun yaşlandığı, AB ülkelerinde doğurganlık oranlarının düşük olduğu, bu demografik değişim sonucunda da sosyal güvenlik, emeklilik, sağlık ve uzun dönem bakım hizmetlerinin ciddi bir baskıyla karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor. Ülkeler her ne kadar doğum oranlarını yükseltmek için finansal teşvikler, emeklilik yaşını yükseltmek, özel emeklilik sistemlerini özendirmek veya kadınları iş gücü piyasasına dahil etmek gibi politikalar üzerine odaklansa da, bu girişmlerin 2050’de AB ülkelerinde öngörülen ciddi demografik değişimlerin etkisini azaltmaya yeterli olmadığı görülüyor. Birçok bilimsel çalışma, AB ülkeleri sıcak bakmasa da, AB’deki çalışan nüfusun yaşlı nüfusa oranının sürdürülebilmesi için göçü kaçınılmaz bir unsur olarak vurgulamakta… Dr. Yıldız Almanya’nın özellikle yaşlı bakımı, sağlık, teknoloji ve 

bilişim sektörlerinde göçmen işgücünü çekmek için bugün özel vize programları düzenlediğini belirtiyor.

Ancak göç, bu bilimsel gerçeklerden öte özellikle siyasetçiler tarafından popülist çıkarlar için de kullanılmakta. Bunun en çarpıcı örneklerinden birini de Birleşik Krallık’ın Brexit ile AB üyeliğinden ayrılmasına neden olan seçim kampanyasında gördük. Göç, İngiliz seçmenlerin kararını en çok etkileyen güvenlik sorunlarından biri olarak öne çıktı. Hatta bu süreçte, bazı siyasiler “76 milyonluk Türkiye, AB üyesi olacak ve Birleşik Krallık’a göç edecekler” gibi asılsız söylemleri seçim kampanyası posterlerine taşıdılar. AB ülkelerinde yapılan son kamuoyu araştırmalarına göre de göç konusu ana gündem haline gelmiş durumda ve Avrupa halkı göçü genelde ekonomik ve kültürel bir güvenlik tehdidi olarak algılıyor.

Ege adalarına geçişin noktası...

Bu bağlamda, Türkiye Avrupa için çok stratejik bir konuma sahip. Dr.Yıldız, AB’nin Türkiye ile işbirliğinin göçmenleri daha çok Türkiye’de tutmak ve Avrupa’ya erişimlerini engellemek yönünde olduğunu vurguluyor. İzmir ise, göçmenler için çoğunlukla yasa dışı yollardan Ege adalarına erişimde bir geçiş noktası. Diğer taraftan İzmir, geçmişte özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesinden gelen iç göçe ev sahipliği yapmış, bugün de birçok yabancı uyruklu göçmeni ağırlayan bir şehir. Bunun yanı sıra, yaşadığımız büyük deprem felaketi sonrasında da İzmir’e gelen birçok vatandaş oldu. İzmir’de yaklaşık 135.000 Suriyeli yaşıyor. Bu da İzmir nüfusunun yaklaşık %3’üne denk geliyor. Suriyelilerin yanı sıra, Somali, Eritre gibi Afrika ülkelerinden gelip Yunanistan’a geçmek isteyen göçmenler de bir süre İzmir’de kalmayı tercih ediyor. Bu süre bazen birkaç gün, bazen de göçmen kaçakçılarının parasını ödeyebilmek için İzmir’de genellikle kaçak çalışılarak geçirilen birkaç sene... 

Dr. Ayselin Yıldız, göç konusunun şeffaf ve doğru bir kamu bilgilendirmesi ile yapılması gerekliliğinin özellikle altını çiziyor. Aksi halde, toplumsal kaygı ve endişelerin doğal 

olarak artmasının yanı sıra, bu sürecin istemediğimiz bir takım yanlış etiketlemelere ve toplumsal çatışmalara everilebileceğini ve süreci hassasiyetle yürütmemiz gerektiğini ekliyor. Bu konuda, göçmenlerin suça karışma oranlarının yüksek olduğu iddialarına ise “Suçun milliyeti olmaz, suçlunun profili olur” diyerek cevap veriyor. Eğitimsizlik, sosyal dışlanma, gelir kaynaklarına ve temel haklara erişememe, ayrımcılığa maruz kalma gibi her türlü durum kişileri suça eğilimli yapabilir. Bu kişiler, insan tacirleri tarafından suça karışmaları için kullanılabilir, zorlanabilir. Dr.Yıldız, vatandaşlarda özellikle kayıtsız olduğunu düşündüğü gruplara karşı bir endişe ve rahatsızlık duygusu olmasını olağan değerlendiriyor. Bu nedenle de düzensiz göçle mücadelenin önemini işaret eder, toplumun bir parçası olma eğiliminde ve yerleşik hale gelen grupların toplumsal uyum süreçlerinin mutlaka desteklenmesi gerektiğini vurguluyor. Dr.Yıldız, yabancıların vatandaşlığa geçiş konusunun yeniden ele alınarak, bu süreçte toplumsal uyuma ilişkin kriterlerin zorunluluk olarak getirilmesini ve sürecin kamuoyuna şeffaf şekilde bilgi sağlayarak yürütülmesi gerektiğini belirtiyor.     

Anlaşılan o ki, mevcut sosyo-ekonomik sorunlar, demografik dönüşüm, çatışmalar, savaşlar ve hatta küresel ısınma ile tetiklenebilecek iklim göçünü de düşünürsek, göç konusu aklımızı karıştıran, bilimsel gerçeklerden çok popülist söylemlerin bir aracı olarak gündemde kalmaya devam edecek.

Editör: Bünyamin Dobrucalı