DEMOKRASİNİN SESSİZ ÇÖKÜŞÜ: KUTUPLAŞMA

Uzun süreden beri ülkemizde bireyler arasındaki mesafe belirgin biçimde artmış durumda. Hayatın her alanında hissedilen bu gerginlik ve ayrıştırma , toplumun dokusunu yavaş yavaş zayıflatıyor.

Abone Ol

Bu durumun arkasında mevcut siyasetin rolü göz ardı edilemez. Artık siyaset, fikirlerin tartışıldığı bir platform olmaktan çıkıp kimliklerin çatıştığı ve ötekileştirmenin yoğun olduğu bir arena haline geldi.

Bir zamanlar çeşitlilik olarak gördüğümüz farklılıklarımız, bugün birçok kişi için tehdit unsuru gibi algılanıyor. Bu gerilim ortamına gelinmesinde en büyük sorumluluğu siyasi parti liderleri ve temsilcileri taşıyor.

Televizyondan sosyal medyaya, günlük diyaloglardan siyasi mitinglere kadar pek çok yerde "biz" ve "onlar" ayrımının keskinleştiği görülüyor. Halbuki demokrasi, farklılıkları bir arada yaşama kültürü içinde buluşturmaya çalışır.

Uzun süredir iktidarda olan Cumhur ittifakının siyasi aktörlerinin kullandığı zehirli dil ve olumsuz siyasi söylemleri, toplumdaki ayrışmayı derinleştiriyor. "Milli irade" kavramının sıkça dar bir grup ile özdeşleştirilmesi, dışlayıcı bir atmosfer yaratıyor. Eleştirel seslerin “hain” ya da “vesayetçi” gibi ağır suçlamalarla susturulması sonucunda, politik tartışma zemini giderek daralıyor.

Ülkemizdeki medyanın büyük bir kısmı hükümetin etkisi altında tek sesli ve yandaş bir yapıya dönüşürken, muhalif görüşlerin kendine kamusal alanda yer bulması zorlaşıyor.

Sosyal medya da kutuplaşmanın derinleşmesine katkı sağlayan bir başka unsur olarak öne çıkıyor. Algoritmalar kullanıcıları yalnızca kendi düşüncelerine uygun içeriklerle buluşturdukça, farklı fikirlere karşı hoşgörü azalıyor; tartışmanın yerini öfke, anlayışın yerini ise önyargı alıyor.

Oysa bir ülkenin gerçek gücü herkesin aynı düşünebilmesinde değil; farklı fikirlere sahip bireylerin ortak hedeflerde birleşebilmesinde yatar. Kutuplaşma demokrasiyi ani bir şekilde yıkmaz; onu sessizce ve adım adım içten çürütür.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Cumhuriyet fikir özgürlüğünün yanındadır” sözü, demokratik toplumların çoğulculuk sayesinde ayakta kaldığını hatırlatan değerli bir ilkeyi ifade eder.

Bugün yaşanan kutuplaşma ise tam olarak bu özgürlük alanını daraltma eğiliminde. Bu nedenle hepimiz şu soruyu sormalıyız: Nasıl bir geleceğe doğru ilerlemek istiyoruz? Toplumsal ayrışmayı derinleştirmek bizi güçsüzleştirir; oysa demokrasi, farklılıkların ortak bir zeminde buluşmasıyla güç kazanır.

Mevcut iktidarın yaptığı gibi, farklı sesleri tehdit olarak görmek yerine, bir zenginlik olarak değerlendirirsek hem kurumlarımızı hem de toplumsal bağlarımızı yeniden onarma imkânı elde ederiz.
Sonuç olarak, birbirimizle mücadele etmek yerine, birlikte yönetmeyi öğrenirsek daha adil ve huzurlu bir ülkeyi mümkün kılabiliriz.