CUNDA

Abone Ol

Karşıyaka- Bergama- Ayvalık…
Bu üç şehir; benim beynim, elim kolum, ayaklarım gibi. Üçü de canımdan bir parça adeta…
Nerelisin dediklerinde zaten ‘KarBerAy’lı olduğumu söylüyorum şakayla karışık.
Karşıyaka’nın KAR’ı. Bergama’nın BER’i, Ayvalık’ın AY’ı…
*
Bergama’daki CHP Kongresinden sonra dolmuşa atlayıp doğruca mavi/ yeşil cennetime seyirttim. Evet, burası yeşille mavinin daimi aşk yaşadığı bir coğrafya. Kuzey Ege’nin serin/ mavi / laik sularının dışında bir de burada zeytin denizine rastlıyorsunuz. Dağ, dere, tepe zeytin ağaçlarıyla dolu. Bitkiler için de bu topraklar adeta ilaç!
Çeşidi belirsiz bitkiye/ çiçeğe ev sahipliği yapıyor Ayvalık.
Kayda değer görüntülerden biri de kediler için buranın bir cennet olduğu…
Ayvalık’a yolunuz düşecek olursa mutlaka bir Cuma gününü burada yaşayın. Mesai bitimi sonrasını…
Belediye hoparlöründen okunan İstiklal Marşı’yla birlikte hayatın durduğuna tanık olacaksınız. Kaldırımda yürüyenler, seyir halindeki araçlar, kafelerde çay içenler, ayakkabı boyacıları, simitçiler… Her biri ayakta, saygıyla marşın bitmesini bekliyorlar. Kimisi de eşlik ediyor ulusal marşımıza.
Ulusalcı damarı çok güçlü bir kasaba burası.
*
30 Eylül sabahı, öğrendiğim günden bu yana doğum gününü kutladığım Filiz Ali’ye ‘Günaydın, doğum gününüz kutlu olsun! ‘dememek olur mu hiç? Çünkü çok sevdiğim Sabahattin Ali’nin biricik kızı o!
İşi gücü vardır, meşgul etmeyeyim diye watssApp’tan kutlama mesajı gönderdikten sonra doğruca Suat Salgın’a… Medya Ayvalık’a…
İşini iyi yapan gazeteci Suat Salgın’a tanıdığım günden bu yana sınırsız bir saygım var. Engelli bir gazeteci ama işinde onun kadar titiz kaç gazeteci vardır diye hep düşünmüşümdür.
Ayvalık’a her adım atışımda illa onu görürüm. Ayvalık’la ilgili bütün haberler çünkü onda!
Ver elini Cunda!
Cunda adıyla tanışıklığım Fethi Naci’nin bir yazısından…
Yazar, gazeteci, eğitimci dostlarıyla Bodrum’a doğru yol alırken burada Bay Nihat’ta kafa çekerlermiş hep. Benim bütçem Bay Nihat’ın fiyat listesine el vermediğinden ben hep önünden geçmekle yetiniyorum.
Cunda için cennetten bir köşe denilebilir. Dar sokakları, eski mi eski taş evleri, rengarenk binaları, besili kedileri, Despotun evi, kilisesi, pansiyonları, peyniri, zeytini ve yağı ile geleni etkileyen tarihi ve coğrafyasıyla bambaşka bir memleket!

Düşünebiliyor musunuz burası Veda, Suyun Öte Yanı, Bir İstanbul Masalı gibi filmlere sahne olmuş.
Topu topu 5-6 binlik nüfusuna karşılık 649 ruhsatlı pansiyon ve otele sahip bir ada burası.
Şaka maka Ayvalık’tan buraya gelirken bir boğaz köprüsünden geçiyorsunuz. Yani denizi aşarak geliyorsunuz. Bir başka adıyla Alibey Adası burası.
Ayvalık koyundaki Ayvalık adaları olarak adlandırılan irili ufaklı 22 adanın içinde yerleşime açık tek ada oluyor Alibey Adası.
Kurtuluş Savaşı sırasında 172. Alay Komutanı Yarbay Ali Çetinkaya’nın ilk kurşunu sıkmasından dolayı bu ad verilmiş.
Cunda adı, Piri Reis’in kitab-ı Bahriye’sinde andığı Yund Adaları’ndan gelmekte…
Papalina, Cunda’nın meşhur mu meşhur balığının adı…
Burada turizm 1 Mayıs’ta başlıyor 1 Ekim’de bitiyor.
Cunda’yı benim için vazgeçilmez kılan; öncelikle doğası, dar sokakları, kilisesi, kütüphanesi olan şapeli ve aslan delikanlısı Hasan Başbuğ!
Taksiyarhis Kilisesi bahçesinde bulunan ‘ Zehra Teyze’nin Evi ‘ adından da anlaşılacağı üzere bugün 92 yaşındaki Zehra teyzeye ait.
Maalesef onu Hasan’ı ziyaret ettiğim günün iki gün sonrası 2 Ekim’de yitirdik. Işıklar içinde uyusun sevgili Zehra teyzemiz.
Benim aslan delikanlı olarak bildiğim oğlu Hasan ile 25 yıldır pansiyonculuk yapıyordu burada. 2 katlı 9 odalı bu taş binayı Hasan antika eşyalarla butik etnoğrafya müzesine çevirmiş adeta. Hasan, Ayvalık Lisesi’nde okuyorken bırakmış eğitim yaşamını.
Bu evi kimler kimler ziyaret etmiş ve konaklamış biliyor muydunuz bilmem…
ABD Ulusal Güvenlik İşleri Başkan Yardımcılığı yapmış olan Erich Steven Edelman, Mikis Thedorakis, Zülfü Livaneli, Patrik Bartholomeos, Eski Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt ve daha niceleri…
Taksiyarhis Kilisesi’nin önündeki sokağa 4,5 yıl önce Türk Tiyatrosunun önemli isimlerinden biri olan Rasim Öztekin’in adı verildi. İstanbul doğumlu Rasim Öztekin yerine bu sokağa yıllarca emek veren, çerini çöpünü temizleyen, turizme hizmet vermiş Zehra Teyze’nin adı verilemez miydi örneğin?
Diyesi geliyor insanın.
Hasan’a ben ‘ Aslan delikanlı ‘ diyorum hep. Ondaki yürek, cesaret ve ataklık kimde vardır acaba demişimdir hep. Tek başına kimlere karşı mücadele verdiğini duyduğumda sarılasım gelmişti ona.
*
Cunda’da Nuri Zarplı Ortaokulu Müdür Yardımcısı Devrim öğretmeni ziyaret etmezsem olmazdı!
Bana armağan ettiği Cunda Öyküleri’ni bir çırpıda okudum bile.
Sordum Devrim öğretmene:’’ Öğrencileri alıp Bekir Coşkun Kütüphanesi’ne götürdüğünüz oluyor mu?’’
‘’Matematikçinin, fencinin, müzikçinin öğrencileri alıp götüreceği yok zaten. Türkçe öğretmeni götürür ancak. Gidiş 15 dakika dönüş 15 dakika, yol sadece yarım saat sürüyor Recai Hocam. 10-15 dakika için kütüphaneye gitmek olur mu, siz söyleyin.’’
Öğrencilerin topluca kütüphaneye gidip ziyarette bulunmaları pek olanaklı görülmüyor kısaca.
Bu arada teneffüse çıkan öğrencilerle görüştüm. ‘’ Aa, ben sizi tanıdım, bana bir kitap armağan etmiştiniz geçtiğimiz yıl.’’ diyen öğrenciyi kucaklayasım geldi. Öyle güzel konuşuyordu ki… İçlerinden bazıları kütüphaneye gidiyorlarmış.
Bu arada sosyal bilgiler öğretmeni ve Türkçeci ile de tanıştık.
Nuri Zarplı’nın öğretmenlerini sevdim doğrusu. İlgili, cana yakın kişiler…
Bekir Coşkun Kütüphanesi’ne gitmemek olur mu Cunda’da?
O harikulade taş bina, her şeyden önce etkiliyor beni. İçindeki 6 bin civarındaki harikulade kitaplar ise daha bir başka…
Çalışan görevliye sormamak olmazdı: ‘’ Dışarı kitap veriyor musunuz?’’, ‘’ Kitap okumaya gelen oluyor mu?’’
Kütüphane harikulade ama ne kadar işlevsel?
Kütüphane girişinde, üst kata çıkarken karşımıza çıkan Andree Coşkun imzalı yazı şöyle:
‘’ Cunda’da bir kütüphanenin olmasını istiyordun… İşte Bekir’im şimdi o kütüphane burada!’’
Benim de Andree Coşkun’a sorasım var: ‘’ Okurun girip çıkmadığı, dışarıya kitap vermeyen bir kütüphanenin Cundalılara ne yararı oluyor Andree Hanım?’’
Unutulmaz gazeteci Bekir Coşkun, Cunda’da bir kütüphanesi olmasını istemiş ama kitapların okunması/ okutulması arzusuyla…
Hangi öğretmen, hangi öğrenci, hangi esnaf, hangi otelci/ pansiyoncu buradan kitap alıp okudu ya da bu güzelim binaya gelip kitap sayfalarını karşılaştırdı acaba?
Büyük bir coşkuyla/ heyecanla Ayvalık’ın Bağyüzü ve Beşiktepe köylerinde çok sayıda kitabı olan iki kütüphane açmıştık belediye başkanı, kaymakam ve kitapseverlerle… Sonraki yıllarda her iki kütüphanemizin de kitaplarını yerlerde, darmadağın bulmuştuk.
Cunda’daki Bekir Coşkun Kütüphanesi, sözcüğün tam anlamıyla harikulade bir kültür mekanı. Bizim dökülmüş saçılmış olan kütüphanelerimizden çok farklı.
Ancak… O güzelim kitapların okunması/ okutulması için kafa yormakta yarar var.
Bu haliyle ‘ Bekir Coşkun Anı Evi ‘ gibi. ‘Bekir Coşkun Kütüphane Müzesi’ gibi.
Ayvalık merkezdeki ilçe halk kütüphanesinin kentin tepe noktalarında bir yerde bulunması nedeniyle yaşlı nüfusun kütüphaneye gidemediğini öğrenmiştim. Orta yaş grubu için de sıkıntılı. Çünkü o yokuşu çıkmak her yiğidin harcı değil.
Cunda’daki kütüphane de adanın tepe noktasında yer aldığı için işlevsellik konusunda sorun yaratıyor.
Sorun nasıl çözülebilir?
Belediye, ilçe halk kütüphanesi müdürü, Andree Coşkun, Cunda Muhtarları, okulun yöneticileri, kanaat önderleri bir araya gelip beyin cimnastiği yaparak…
Okunmayan o 6 bin kitap ağlıyor bence. ‘’ Kimse benden yararlanmıyor! ‘’ diye…
Kitapları üzmeye hakkımız var mı?
Hiç olmazsa lise ve yüksek okul öğrencileri arasında Bekir Coşkun’un yazarlığını ve gazeteciliğini mercek altına alan bir yarışma açıp ilgililerin kütüphaneye adım atmaları ve araştırma yapmaları sağlanabilir.
Yapıldı mı bu?
Tabelayı asmakla, kitapları raflara yerleştirmekle olmuyor kütüphanecilik.
*
Cunda’ya gelip de İlknur Doğan muhtarı ziyaret etmemek olur mu hiç?
Bir şey anlattı ki inanmakta zorlandım doğrusu… İnanamadığım için bana bir videoyu gösterdi.
Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin davetiyle büyükşehirin bütün bürokratlarının katıldığı önemli bir toplantı yapılıyor Ayvalık’ta. Amaç; Ayvalıklı muhtarların dertlerini/ sorunlarını dinlemek ve çözüm bulmak. Amaç, Ayvalık’ın esenliği…
Ayvalık Belediyesi’nin müdürleri, daire başkanları da bulunuyor toplantıda tabii ki…
Ayvalıklı bir muhtar, umutla mahallesinin sorunlarını dile getiriyor. Büyükşehirin genel sekreteri başta olmak üzere tüm bürokratlar can kulağıyla muhtarı dinlemekteler.
Ne oluyor biliyor musunuz?
Kurumlararası kopukluklarla anılan Ayvalık Belediyesi’nin bütün müdürleri toplantıyı terkedip çıkıyor.
Sorunlarını anlatan muhtara karşı yapılan bu saygısızlık yakışıyor mu Ayvalık Belediyesi’nin bürokratlarına?
Bu, aynı zamanda Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan bir saygısızlık değil midir?
Bu ne cüret! Bu ne densizlik!
Centilmenliğe yakışır mı bu?
Halkçılık bu mudur, Atatürk’ün partisinden seçilen kişilere hiç yakışıyor mu bu kabalık!
Umarım, o muhtardan özür dileyip tatlıya bağlarlar bunu.
*
Cunda’dan ayrılırken 1855’te yapılmış Taş Kahve’de kahve içmeyi ihmal etmemeliydim.
Öyle de yaptım.
Otobüse bindiğimde unutamayacağım anılarımla dönüyordum evime.