Bu yılın ödülleri arasında narsistlerin zekâlarına iltifat edildiğinde verdikleri tepkileri inceleyen bir çalışma, bir kertenkelenin pizza sevgisini araştıran deneyler, alkolün yabancı dil becerilerini geliştirdiğini gösteren bulgular ve makarna sosunun fiziksel özellikleriyle ilgili keşifler vardı. Tören, kâğıt uçakların havada uçuştuğu, sindirim sistemi üzerine operavari şarkıların söylendiği tam bir bilim şenliği havasında geçti.
Benim en çok ilgimi çeken ödül ise Japon bilim insanlarına gitti.
Araştırmacılar, inekleri zebra desenleriyle boyayarak sinek ısırıklarını yarı yarıya azaltmayı başardı. Pestisit kullanımına alternatif bu yöntem, hayvanların stresini azaltıp sağlıklarını iyileştirmeyi hedefliyor. Üstelik bu ödül, Japonya’ya üst üste 19. Ig Nobel başarısını getirdi.
Doğrusu, yıllardır benim de aklımda dolaşan bir konuydu: Bizim sineklerle savaşımız ne durumda? Biraz araştırınca insanların tarih boyunca denediği yöntemleri görünce şaşırmamak elde değil.
Eski Çin’de insanlar yataklarının etrafına sineklik gerer, pelin otu ve sivrisinek tütsüsü yakardı. Hatta arsenik sülfürden yapılan tütsüler kullanılırdı. Ming ve Qing dönemlerinde “sivrisinek lambaları” vardı: bir tarafı açık, üstü bacalı yağ lambaları. Işığa gelen böceklerin içine girip yanması beklenirdi. Ne kadar etkiliydi tartışılır ama en azından güve ve termitleri yakaladığı kesin.
Bazı toplumlarda cilde çamur, kil veya bitki boyası sürmek, sarımsak yemek ya da sürmek sivrisineğe karşı korunma yöntemi olmuş. Roma’da ise durgun suların azaltılması için şehir planlamaları yapılmış; çünkü “kötü havanın” hastalık getirdiğine inanıyorlardı.
“Yıl olmuş 2025, bu eski yöntemleri neden anlatıyorsun?” dediğinizi duyar gibiyim. Anlatıyorum çünkü etrafımız çöp dolu. Çöp dağlarının arasında sineklerden, haşerelerden ve onların taşıdığı hastalıklardan kurtulmamız mümkün değil. Yetkililer sanırım bizim zebra gibi giyinmemizi bekliyor.