Son Mühür / Atakan Başpehlivan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Emek Büroları Koordinatörü Gamze Taşçıer, 8. dönem toplu sözleşme takvimiyle ilgili değerlendirmelerde bulunarak, konuyla ilgili önemli açıklamalarda ve tespitlerde bulundu.
Gamze Taşçıer: Ücret adaleti ve sendikal haklar da en az seçim sandığı kadar önemlidir
Türkiye’de sefaleti arayanlar ile adaleti arayanlar arasında büyük bir mücadele olduğunu belirten CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşçıer, “8. Dönem Kamu Çalışanları Toplu Sözleşme takvimine göre Hükümetin teklif sunması gerek. Anlaşılan o ki; Kamu İşçisine 7 ay her gün ölümü gösterip, sonunda sıtmaya razı eden tek adam rejimi, devlet memurlarını direkt açlıktan öldürmeye hazırlanıyor. Böyle ciddiyetsizlik, böyle pervasızlık böyle insafsızlık olmaz. Ama ‘yaparsa AK Parti yapar’ diyerek caka satmayı marifet sananlar, zalimliğin hakkını veriyorlar. O yüzden diyoruz ki, bugün Türkiye’de ‘Sefaleti dayatanlar’ ile ‘adaleti arayanlar’ arasında büyük bir mücadele var.
Bir tarafta; emeğin, özgürlüğün ve eşitliğin tarafında duranlar, diğer tarafta gelir adaletini sosyal güvenliği ve güvenceli çalışmayı ortadan kaldıranlar, insan onuruna yaraşır bir yaşamı yok edenler. Bu nedenle emeğin sesini gür biçimde duyurmak, farklı iş kollarında yaşanan yapısal sorunları kamuoyuna taşımak ve hak temelli bir emek siyasetini ortak akılla büyütmek ve iktidarın suni gündemlerini boşa çıkarmak için Emek Kürsüsünü hayata geçiriyoruz. Emekçilerin sözünü, siyasetin ve hayatın merkezine taşıma sorumluluğundayız. Çünkü ‘demokrasi’, yalnızca sandıktan ibaret. Emekçinin sofrasındaki ekmek, çalışma koşulları, işçi güvenliği, işçi sağlığı, ücret adaleti ve sendikal haklar da en az seçim sandığı kadar önemlidir.” diye konuştu.
“Emekçilerin büyük çoğunluğu güvencesiz çalışıyor
Öte yandan, işçilerin taşeron zincirleriyle güvencesiz çalıştırıldığını vurgulayan ve konuyla ilgili iktidara eleştirilerde bulunan Gamze Taşçıer, söz konusu açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Anayasamızın 50. maddesi ‘Dinlenmek, çalışanların hakkıdır’ der. 7 günlük zaman diliminde kesintisiz en az 24 saat dinlenme işçinin kanuni hakkıdır. 14 Temmuz 2025’te Resmi Gazetede yayımlanan değişiklikle, konaklama tesislerinde çalışan turizm emekçilerinin ‘hafta tatili’ hakkı fiilen yok edildi. Haftada 6 gün çalışmadan sonra kazanılan 24 saatlik kesintisiz dinlenme hakkı, ’Yazılı rıza’ bahanesiyle 4 güne kadar ertelenebilir hale getirildi. Pratikte ‘mesaisiz 10 gün çalışma’ anlamına gelen bu düzeleme, dinlenme hakkına yönelmiş açık bir siyasal gasptır. İtirazımız da bu gaspadır.
Dinlenme hakkı, patronun lütfu değil; çalışma yaşamının ayrılmaz parçasıdır. Uzayan mesai aralıklarında beden tükenir. Dikkat azalır. İş kazaları artar. Yazın sıcak stresine maruz kalan emekçi, görünmez ve sessiz tehlikeyle baş başa kalır. Turizmin ‘marka değeri’, yorgun ve sağlığı bozulan emekçinin omuzlarında sürdürülemez. Kaliteli hizmet, ancak dinlenmiş bir emekle mümkündür. Ne var ki AK Parti, turizm emekçisinin gerçekliğini görmezden geliyor zaten emekçilerin büyük çoğunluğu sezonluk, vardiyalı ve düşük ücretli çalışıyor. Taşeron zincirleriyle güvencesiz çalıştırılıyor.
Böylesi emek-yoğun, iş kazası riski yüksek işlerde ‘dinlenme’ hayati zorunluluktur. Peki, dünya nereye gidiyor, biz nereye? Bir bakalım. Avrupa’da fiili haftalık ortalama çalışma süresi 36 saate geriledi. Bazı ülkeler 32-35 saat bandını tartışıyor. AK Parti ise ‘esneklik’ adı altında hukuksuzluğu pazarlanmanın derdinde. AK Parti iktidarı, bir asır önce tarihe gömülen kölelik düzenini yeniden inşa ediyor. Tek Adam Rejimi turizm sektörü üzerinden modern köleliğin yolunu yapıyor. Ben şimdi sözü sorunu bizzat yaşayan, sonuçlarıyla mağdur olan, seslerini duyurmak ve haklı mücadelelerini başarıya ulaştırmak isteyen sektör emekçilerine bırakıyorum.”