Ülkede üretim ve yatırımlar adeta durmuş durumda, bu da ekonomide yaşanan güven bunalımı ile derinleşen beklenti krizini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Yüksek finansman maliyetleri, istikrarsız döviz politikaları ve zayıf iç talep, reel sektörde önemli bir daralmaya neden olmuş durumda.
Bu olumsuzluklar nedebiyle, şirketler üretimi kısmaya, yatırım projelerini askıya almaya yöneliyor. Sermaye bekliyor; çünkü ülkede hukuk yok, güven yok. Güvenin ve hukukun olmadığı bir ortamda yerli sanayici yatırım yapmadığı gibi, yabancı sermaye de yatırım yapmaya cesaret edemiyor.
Ayrıca bugünkü ekonomik tablo, talimata dayalı tek adam yönetim anlayışının sonuçlarını gözler önüne seriyor. Kurumların bağımsızlığı, kurallara olan bağlılık ve liyakat ilkesinin yerine belirsizlik ve keyfiyet almış durumda, bu da sermayenin ve yatırımcıların bir gün gelir malıma mülküme el koyarlar endişesi yatırımdan uzaklaşmasına sebep oluyor.
Hükümetin ekonomi yönetimi neredeyse her gün farklı iyileşme açıklamaları yapsa da piyasa artık söz değil, net bir plan, istikrar ve öngörü bekliyor.
Bu ekonomik sıkıntılar iş gücü piyasasını doğrudan etkiliyor. Durdurulan yatırımlar ve artan işten çıkarmalar, gençler arasında umutsuzluğun hızla yayılmasına yol açıyor. Halkın büyük bir kısmı küçülmek zorunda kalırken, bazı kesimler ekonomik krizden nemalanmaya devam ediyor.
Bu durum ekonomik değil, tamamen yönetimsel tercihlerin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
İthalat artarken, ihracat düşüyor ve dövizdeki dalgalanmalar yerli üreticiyi köşeye sıkıştırıyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan önemli sanayi tesislerinin Özal ile başlayıp AKP döneminde devam eden plansız özelleştirilmelerle bu değerlerin elden çıkarılması ise, üretim gücünü zayıflatan en büyük etkenlerden biri oldu. “Üretmek” yerine “satıp tüketmek” anlayışıyla uygulanan politikaların faturasını bugün hep birlikte ödüyoruz.
Kısacası, üretimin olmadığı yerde istihdam olmaz. Şeffaflığın ve hesap verebilirliğin olmadığı bir ortamda yatırım çekmek imkansızdır. Kurumlar zayıflatıldığında ekonominin temel yapısı da sarsılır.
Ekonomi yalnızca faiz kararlarıyla yönetilemez; hukuk, liyakat, devletin kurumsal aklı ve toplumsal güvenin varlığı olmazsa sürdürülebilir bir kalkınma mümkün değildir.
Bugün ekonominin asıl sorunu para değil; güvensizlik ve yönetim krizidir. Piyasalar yönünü bulmaya çalışıyor; yatırımcılar ise geleceğe dair net bir öngörüde bulunamıyor.
Peki, çözüm ne?
Tüketimi değil üretimi teşvik eden politikal geliştirmektir. Bunun yanı sıra, kurallara bağlı, bağımsız kurumlara sahip bir ekonomi oluşturmak, şeffaflık ve hesap verebilirliğe önem vermek, siyasi istikrarı ve öngörülebilirliği sağlamak gereklidir.
Ekonomi sadece manuple edilmiş rakamlarla değil; ülkemizde olmayan güven, adalet ve devletin ciddiyetiyle büyür.