ARTAN FİYATLAR TOPLUM ÜZERİNDE DERİN ETKİLER BIRAKIYOR

Bu günkü yazımda devletin verilerine inanmadığım için rakamsal değerlendirmeye girmeden birilerinin anlayacağı şekilde yazmaya çalışacağım.

Abone Ol

Günümüzde küresel bazda pek çok ülke yüksek enflasyon ve yükselen yaşam maliyetleriyle mücadele ediliyor, aldıkları ekonomik tedbirleri nedeniyle enflasyonu dolayısıyla fiyat artışlarını kontrol altında alıyorlar. Vatandaşlarını enflasyona ezdirmiyorlar.

Ülkemizde uygulanan yanlış ekonomik politikalar yüzünden, yalnızca ekonomik dengeleri sarsmakla kalmayıp milyonlarca insanın günlük yaşamını ciddi bir biçimde zorlaştırıyor.

Denetim ve kontrol altına alınamayan ve ani fiyat yükselişleri, özellikle dar gelirli ve orta sınıf aileler üzerinde büyük bir etki yaratıyor. Temel ihtiyaçların maliyetindeki artış, bireylerin yaşam standartlarını düşürmekle kalmayıp sosyal eşitsizliklerin daha görünür hale gelmesine yol açıyor.

Halkın gıda, enerji, ulaşım ve barınma gibi temel hizmetlere ayırdığı bütçeye olumsuz yansıyan bu yükseliş, birçok aileyi temel yaşam ihtiyaçlarını karşılamada güçlük çeker hale getiriyor.

En belirgin zorluklardan biri gıda fiyatlarında yaşanıyor. Sürekli artan gıda maliyetleri, özellikle düşük gelirli ailelerin beslenme alışkanlıklarını değiştirmesine neden oluyor. Sağlıklı ve dengeli beslenme pahalı bir seçenek haline geldikçe, daha düşük besin değerine sahip ve uygun fiyatlı alternatiflere yönelmek kaçınılmaz oluyor.
Bu durum hem ekonomik yükü artırıyor hem de uzun vadede sağlık sorunlarına davetiye çıkarıyor.

Enerji maliyetlerinin yükselmesi de benzer bir çerçevede derin sorunlara yol açıyor. Elektrik, doğalgaz ve su gibi temel ihtiyaçların fiyatlarındaki artış, özellikle kış aylarında düşük gelirli haneleri zor durumda bırakabiliyor.
Hane bütçelerinin büyük bir kısmı bu kalemlere ayrıldığında, diğer temel ihtiyaçlara yer kalmıyor ve bireylerin yaşam kalitesi ciddi şekilde düşüyor.

Fiyat artışlarının etkisi yalnızca bireylerle sınırlı değil; pek çok şirket de bu ekonomik dalgalanmadan ciddi biçimde etkileniyor. Enflasyon nedeniyle alım gücünün zayıflaması, birçok sektörde üretim ve tüketim dengesini bozuyor. 2025 yılı ilk altı ayı geçen yılın ilk altı yılına göre, kapanan şirket sayısı ise yüzde 14,6 artışla 13 bin 677'ye yükseldi.

Özellikle ekonomik daralma dönemlerinde iş piyasasındaki sorunlar daha da derinleşiyor. Artan fiyatlar yalnızca bireylerin refah düzeyini değil, aynı zamanda toplumsal eşitsizliği de artırıyor.

Asıl sorun ise, maaşların enflasyon oranına uygun şekilde artırılmaması ise sabit gelirle geçinen bireyler için büyük bir sıkıntı yaratıyor. Enflasyona yenik düşüyor.

Bu ağır koşullar karşısında dar gelirli kesimler, yükselen maliyetlere ayak uydurabilmek için daha fazla borçlanmaya yönelirken veya düşük kaliteli ürünler tercih etmek zorunda kalırken, zengin ve fakir arasındaki uçurum hızla büyüyor.

Bununla birlikte, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlerde ortaya çıkan fırsat eşitsizliği de büyük bir sorun teşkil ediyor. Düşük gelirli aileler bu hizmetlere erişimde zorluk yaşarken, yüksek gelir grupları bu imkanlardan rahatlıkla yararlanabiliyor.
Bu tür eşitsizlikler toplumsal gerilimleri körükleyerek sosyal huzursuzluklara yol açabiliyor.

Döviz kurundaki dalgalanmalara da dikkat çekmek gerekiyor. Türkiye gibi dövizle borçlanan ve ithalata bağımlı ülkelerde dövizdeki hareketlilik, ürün fiyatlarının hızla yükselmesine sebep oluyor. Döviz bağımlılığı hem halkın alım gücünü azaltıyor hem de enflasyonu körükleyerek toplumsal yükü artırıyor.

Çözüm ise, ekonomik reformların önemi büyük. Merkez bankalarının sıkı para politikaları uygulaması ve enflasyonu öncelikli hedef alan stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Üretim maliyetlerinin düşürülmesi için belirli teşvikler sunulmalı ve vergi düzenlemeleri gözden geçirilmeli.

Ayrıca, ithalata olan bağımlılığı azaltmak adına yerli üretimin artırılması büyük bir gereklilik. Tarım, sanayi ve enerji sektörlerinde üretim kapasitesinin desteklenmesiyle dışa bağımlılık asgariye indirilebilir.

Bu tür adımlar döviz kurundaki dalgalanmaların olumsuz etkilerini hafifletebilir ve iç piyasadaki fiyat istikrarını sağlayabilir.

Sonuç olarak, yüksek fiyatlar halk üzerinde baskı oluşturmakta ve toplumsal huzursuzluklara zemin hazırlamaktadır. Temel yaşam ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çeken bireyler, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal açıdan da ciddi sorunlarla karşılaşmaktadır.

Fiyat artışlarının arkasındaki nedenler her ne kadar karmaşık ve çok yönlü olsa da, bu sorunun çözümü için etkili ekonomik politikalar, güçlü sosyal yardım programları ve üretimi teşvik eden önlemler büyük önem taşımaktadır.

Aksi takdirde, bu durum hem ekonomik krizlere hem de sosyal adaletsizliklerin derinleşmesine sebep olabilir.