8 Mart’ı “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak dünyanın bütün kadınlarının ‘adalet ve eşitlik!’ diye haykırdığı uluslararası bir ‘simge gün’ olarak biliyoruz. Hatırladıkça acı veren bir olayın bir anma-anlama-anlatma ve dayanışma-mücadele gününe dönüşmesi önemli.

Günümüze baktığımızda kadınların, mücadeleden, haktan- hukuktan- adaletten, örgütlü dayanışmadan uzak, engellerle dolu bir anlayışta yaşadıklarını görüyoruz. Sadece 8 Mart’tan 8 Mart’a akla gelen ezber cümleleri tekrar etmek yıllardır süregelen ayrımcılığa, toplum baskısına, cinsiyet eşitsizliğine, şiddete bir çare oluşturmuyor. Üretilen çözümler de engelleniyor.

Ve elbette eril diliyle hem bundan beslenen hem de farkındalık yaratabilen iki yönlü bir ilişki yaşayan medyanın rolünü de doğru değerlendirmek önemli.

KADIN META OLARAK GÖRÜLÜYOR

Ne yazık ki kadın, medyada meta olarak görülmekten kurtulamıyor. Çünkü eril dil egemen. Dil değişmedikçe bakış açısını değiştirmek mümkün değil. Her şey dilde başlıyor. Hem sözde hem görüntüde. Medya şiddeti kışkırtma aracı olarak görülüyor.

Gazetecilerin özel eğitime ihtiyacı var. Bu konudaki haberleri nasıl yapmaları gerektiği üzerine çalışmaları kaçınılmaz. Basın kuruluşları da bu anlayışın ortadan kalkması için işbirliğine gitmeli bu eğitim çalışmalarına katkıda bulunmalı, etik ilkeleri hayata geçirme konusunda daha fazla çaba harcamalı.

HAK ODAKLI GAZETECİLİK

Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten hak odaklı gazeteciliğin, sorunların çözümüne ilişkin en doğru en etkili habercilik olduğunu bilmek… Ve bunu uygulamak. Önemli olan bu.

8 Mart sadece bir kutlama günü değildir. 8 Mart bir dayanışma günüdür. Şehirli – taşralı her emekçi kadının örgütlü gücünü yeniden canlandırma ve değerlendirme günüdür.

Bu 8 Mart, sağlam bir iradeyle somut adımların atıldığı, takvim yaprağında asılı kalmayan, kadın dayanışmasının ve adaletsizliğe karşı mücadelenin güç kazandığı bir gün olsun.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’müz Kutlu Olsun!