20 KASIM’I UĞURLARKEN…

20 Kasım, ‘Dünya Çocuk Hakları Günü’ ve ‘Dünya Felsefe Günü’ydü. Mavişehir Mahalle Muhtarlığı’na hem giderken hem de dönerken yolda karşıma çıkan çocuklara sordum: ‘’ Bugün Dünya Çocuk Günü biliyor musunuz?’’

Abone Ol

Tek bir öğrenci bilemedi sorumun yanıtını. Yanlarında bulunan anneleri de…
Tramvayda ve çarşıda da yaptım aynı işi.
Toplam 15 öğrenciye ve yanındaki annelerine sormuşumdur herhalde.
Sadece bir çocuk ‘Biliyorum’ dedi.
Fakir halkın çocuklarına imam hatipleri tavsiye edip kendi çocuğunu özel okula gönderen Milli Eğitim Bakanı, belli ki bu konunun okullarda işlenmesini istememiş olmalı.
Müfredatta yeri olsa öğretmen sınıfta anlatmaz mıydı bu konuyu?
Tarikatların dostu milli eğitim bakanını kınadım doğrusu.
Gün, çocuk hakları günü olacak, çocuklara da bu anlatılmayacak…
Besbelli ki, çocuklar haklarını öğrenmesin istiyorlar. Besbelli ki bu konu dillere düşmesin istiyorlar. Dile getirilirse çocuklara okulda süt verilsin, kahvaltı verilsin denilecek.
Bütün sorun burada!
Zenginliği paylaşmak istemiyorlar.
2020’de MESEM’e kayıtlı çocuk işçi sayısı 143 bin 237’den 2024’te 504 bine çıkmış.
2024’te kayıtlı toplam çocuk işçi sayısı 1 milyon 474 bine ulaşmış.
İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Zöhre Dalkıran’ın verdiği bilgiler bunlar.
Türkiye, korunmayan çocuklar ülkesi olmuş.
*
Kişi başına yıllık ekmek tüketiminde ülkelere şöyle bir bakacak olursak…
Çin 5-7 kg, Japonya 8 kg, ABD 17-24 kg, Fransa 55 kg, Rusya 60 kg, Almanya 66 kg.
Türkiye: 199,6 kg.
Etin, sütün yanına yaklaşılmadığı ülkemizde halkımızın ekmek, bulgur ve makarna ile karnını doyurduğunu bilen/ gören Milli Eğitim Bakanı biliyor ki ekmekle beslenen insanların soru sormaya, düşünmeye/ sorgulamaya da ihtiyacı olmuyor.
RTE de, milli eğitim bakanı da sormayan/ sorgulamayan kuşaklar istiyor.
Onlar, bu anlayışın mimarları!
Şanlıurfa’nın Bozova’sındaki 15 yaşındaki Muhammed Kendirci’ye ne yapmışlar işitmişsinizdir. Makatından kompresörle hava basılarak işkence yapılmış.
Etin, sütün, meyvenin yenilip içilmediği toplumlarda işkence bile insanlıkdışı!
Sormayan/ sorgulamayan insanlar olsun ki sahte diploma ve usulsüz e- imzalar kullanılarak doçentlikler ve profesörlükler eş-dost ve bilumum yandaşlara dağıtılabilsin.
CHP Milletvekili İbrahim Arslan, yaklaşık 400 kişinin akademik kadrolara yerleştirildiğini dile getirip milli eğitim bakanı için soru önergesi verdi. Bu konudaki sorularına yanıt vermesi için…
Konuyla ilgili Cumhuriyet gazetesi ‘Derin Sessizlik ‘başlığını kullanmış.
Ben olsam ‘Utanç verici sessizlik’ derdim.
O sahte diplomalarla profesör olarak aramızda dolaşan utanmazlara ya ne demeli?
Bu ülke, 23 yıl önce böyle değildi dediğinizi duyar gibiyim.
Komediye bakın…
Son aylarda Kayseri’de 74, Trabzon’da 65, Kastamonu’da 30, Zonguldak’ta 8 kişi zehirlendi.
Böyle haberler 23 yıl önce yoktu Türkiye’de.
*
Bir belediyeyle açtığımız kütüphanenin raflarından birine genç yaşta ölen bir delikanlının adını metal isimlik yaptırıp çakmıştım. Babasına da o isimliğin fotoğrafını çekip göndermiştim. Öyle mutlu olmuştu ki… Hemen ardından 50 kadar kitap göndermişti o da…
O ne, bir gün o isimliğin ve kitapların yerinde olmadığını gördüm.
Çok da öfkelenmiştim. Belediyenin kütüphanelerden sorumlu kişisine anlattım bu durumu. Bana hiç ikna olmadığım bir şeyler anlatmıştı o günlerde.
İşin üstüne düşünce isimlik de kitaplar da çıktı ortaya.
Ölen delikanlının babasının ve annesinin de bu duruma çok sevindiğini dillendirdiğim bir gün, kütüphanelerden sorumlu kişi o metal isimliği’’ Sağ olsun kültür müdürümüzün sayesinde bulduk.’’ demez mi?
Yanındaki kültür müdürünün ise gülerek ‘’Düşmüş düşmüş! ‘deyişi iyice afallatmıştı beni.
Demek istiyordu ki sayın kültür müdürümüz, ‘’ isimlik yerinden düşmüş’’
İki sarı çiviyle çakılmış olan metal isimlik çakıldığı raftan nasıl düşüyor hâlâ o gün bugün anlamış değilim.
Beni, sabah akşam ekmek yiyen/ proteinli yiyeceklerden uzak kalmış zavallılardan biri gibi görüyor olmalılar.
Çiviyle çakılmış o metal isimlik nasıl oluyor da yere düşüyor?
Rastlantıya bakın ki siz, yere düşen isimliği kütüphanenin çalışanı bir personel değil de kültür müdürü buluyor. Bu da çok güldürüyor beni.
Sonuca gelecek olursak…
Telefonla izinli olan kütüphane çalışanı bayan arkadaştan isimliğin çekmecenin gözünde olduğunu öğrendim. Madem ki isimlik bulundu, neden rafa çakılmadı diye de sormak gerekirdi aslında ama aklıma gelmedi nedense…
Dünya Çocuk Hakları Günü’nde kütüphaneye gidip isimliği yeni görevli kişiden aldım. Çünkü yenisini yaptıracaktım.
Çiviyle çakılmış bir isimliğin yerinden nasıl düştüğünü de günün birinde Başkanı gördüğümde anlatacağım.
Eminim, Başkan da gülecektir buna. Benim gibi…
20 Kasım, aynı zamanda Dünya Felsefe Günü demiştik ya…
UNESCO tarafından kabul edilmiş olan bugünün, etin – sütün yeterince yenilip içilmediği Türkiye’de nasıl kutlandığını merak ediyorum doğrusu.
Takiyettin Mengüşoğlu, Bedia Akarsu, Hilmi Ziya Ülken, Nermi Uygur, Süleyman Hayri Bolay, Macit Gökberk, Orhan Hançerlioğlu…
Özlüyoruz onları…
Abuk sabukluklarımıza tanık olsalardı herhalde ya Şair Eşrefleşirlerdi ya da Can Yücelleşirlerdi.