Haziran demek yaz demek olduğu kadar aynı zamanda Babalar Günü demek. Hayatta bizi en çok seven iki kişiden biri babalarımız. Annelerimiz her zaman başımızın tacı, babalarımız ise yol arkadaşımız. Annemiz duygularımız, babamız mantığımız. Onlarla güzel bir gün geçirerek yazın enerjisini yansıtabilirsiniz...

Haziran ayı geldi. Güzel bir ay, hatta güzel bir yaz diliyorum herkese. Geçtiğimiz son iki sene, yazları az da olsa nefes alabilecek zamanlar yaratabilsek de pandemi etkisi ve psikolojisi ile geçti. Fiziki mesafeler, hijyen kuralları ve sahillerde bile garip bir paranoya ile yazı yaşamaya çalıştık.

Bu zor süreç, bu sene biraz daha kolaylaştı belki de hepimiz için ancak bu sefer de geçtiğimiz iki senenin ekonomik sorunları ceplerimizi vurdu. Bir tarafta ekonomik kriz, diğer tarafta devam eden savaşlar, küresel iklim krizi ve berberinde su ve gıda kıtlığı krizleri. Tüm bunlar olurken hala bilinçsizce tüketen biz insanlar. Yine de umut iyi bir şeydir. Umudu kaybetmeden güzel bir yaz diliyorum herkese.

Haziran Babalar Günü demek… Tüm babaların günü kutlu olsun ve tabii ki babaları uzaklarda olanlar için de güzel dilekler, aramızda olmayanlar için de dualarımız eksik olmasın.

Her şeyin değerini sahipken bilelim…

* * *

İZMİR KONUŞUYOR…

Radyo Ege’de yepyeni bir programa başladık. Her hafta Çarşamba günleri saat 10.00’da İzmir Konuşuyor diyoruz ve İzmir’in Belediye Başkanlarını ağırlıyoruz. İlk konuğumuz Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay’dı. Daha sonra ki haftalarda Konak Belediye Başkanı Abdül Batur,  Karabağlar Belediye Başkanı Muhittin Selvitopu, Narlıdere Belediye Başkanı Ali Engin, Kemalpaşa Belediye Başkanı Rıdvan Karakayalı Radyo Ege stüdyomuzda canlı yayında konuğumuz oldular. Ayşegül Koç’un sunumuyla bir saat boyunca dinleyicilerden gelen soruları yanıtladılar. Ben de programın sokak röportajlarını yapıyorum. Her hafta o ilçenin sokaklarında ve mahallerinde gezip mikrofonu İzmirliye uzatıyorum. O ilçede yaşayanların sordukları sorulara başkan anında çözüm üretiyor. İzmirli beklentilerini sıralıyor, sorunlarını anlatıyor, ayrıca takdirlerini de yine sokakta iletiyor. Sorunlar not alınıyor, bazıları ise program bitmeden anında çözülmeye çalışıyor. Bir gün sizin de karşınıza çıkıp, sizlere mikrofon uzatabilirim. İzmir’i yönetenler her hafta konuğumuz olmaya da devam ediyor.

* * *

GÜLME ZAMANI…

Gelelim sinemaya. Biliyorsunuz son sayılarda sinema demeden size veda etmiyorum. Bu sayıda size Güldürü Sinemasından bahsedeceğim. Tarihte nasıl gelişti ve günümüze kadar nasıl değişerek geldi. Günümüzdeki son biçiminin yorumunu ise siz değerli okurlara bırakıyorum.

Aslında tarihsel sürecine baktığımızda Antik Yunan’da dram sanatında Tragedya’yı görürüz. Tragedyalar aslında kahramanlık, erdem durumlarını anlatır ve seçkin sınıfa yönelik yapılmıştır.  Seçkin sınıfın dışında kalan diğer insanlar içinse komediler yapılmıştır. Komedilerde sıradan, günlük insanların başından geçen olaylar anlatılır. Tragedya’nın aksine komedilerde dil daha rahat, açık ve argodur. Tarihte komedilerin ilk örneklerini Dionysos Şenliklerinde görürüz. Bu da sarhoş olanların komik durumları olarak karşımıza çıkar.

Türkiye’de ilk güldürü örnekleri Dede Korkut hikayeleridir. Edebiyatımızdaki ilk güldürü kahramanımız da Keloğlandır. Keloğlan yağız, genç Anadolu delikanlısıdır ve cesurdur. Sistemle karşı karşıyadır. Keloğlan, bir masal kahramanı olarak güldürünün bu topraklardaki ilk ciddi boyutlardaki temsili denilebilir. Keloğlan, Arap, İran, Kafkasya, Orta Asya masallarında da karşımıza çıkabilir ve her ülkede kendine özgü bir anlatım içerisinde yerini alır. Türk Filmlerinde Keloğlan, Kemal Sunal ile benzerlik gösterir.

Yine kendi tarihimizde Osmanlı’da saray, halkın anlamakta güçlük çekeceği ağdalıbir dille Divan Edebiyatını yüceltirken, sokakta halk bambaşka şeylere ilgi duymaktaydı. Halkın bir anlamda kendi içinden çıkardığı güldürü unsurlarıyla kendisine tepeden bakanlara karşı bir duruşa sahip olduğu söylenebilir.

Tabii ki aklınıza gelmiştir ve bahsetmeden de yazımı bitirmeyeceğim. Orhan Gazi döneminde Bursa’da Camii inşaatında çalışan ve atışmalarıyla herkesi güldüren Hacivat ve Karagöz Türk kültüründe güldürünün bir diğer önemli ustalarıdır. Orhan Gazi işi yavaşlattıklarından Hacivat ve Karagözün idam edilmelerini emreder. Halk buna çok üzülür. Halkın da bu kadar üzüldüğünü gören Orhan Gazi bunu Gölge Oyunu olarak halka sunar. İlerleyen zamanlarda da Pişekar ve Kavuklu orta oyunu olarak karşımıza çıkar. Karakter olarak, Hacivat ve Karagöz’ün aynılarıdır. Canlı performanslarından dolayı sözleri, vücut hareketleri ve yüz mimikleriyle mesajlarını güçlendirmek olanağına sahiptirler. Sınıfsal farkı ortaya koydukları gösterilerinde de halk hep kazanan olur.

Cumhuriyetten sonra Batı tiyatrosunun etkisiyle orta oyununun yaygınlığını da kaybetmeye başladık diyebiliriz. 1980’lerin sonunda güldürü türünü sinemada Türkiye kabullenmiştir. Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğinde Kibar Feyzo’da Türkiye’de güldürü sinema türünün en iyi örneğidir. Filmde bir hakim vardır ama biz o hakimi hiç göremeyiz. Atıf Yılmaz Hakim diye bizi gösterir. Kemal Sunal, şehirde gördüklerini köyde uygulamaya çalışarak toplumsal çatışma ile bize sunar.

Sinema demişken; İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü destekleri ve Kültürlerarası Sanat Derneği işbirliği ile düzenlenen 2. İzmir Uluslararası Film Festivali İzmirli sanatseverlere sinema şöleni sundu.

Son zamanlarda neye güleceğiz, neye ağlayacağız karıştı sanırım. Çoğu zaman ağlanacak halimize güler olduk. Gerçekten keyifle güleceğimiz güzel günlere diyorum. Radyonuz açık olsun, Türk popunun en güzel şarkıları hep radyonuzda. Bölgenin tek radyosu Radyo Ege büyümeye devam ediyor. Beklemede kalın ve bizi takip edin. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere… Ege gibi kalın…