Geride bıraktığımız bir Ağustos ayı ve yazın da neredeyse sonu. Benim için Ağustos demek, Zafer Bayramı demek. Bugün 100. Yılı kutluyoruz. Ancak bugünün önemini hala kavrayamayanlar var.

21 yıllık yayıncılık hayatımda Zafer Bayramı’nın ruhunu yaşayan çok kişi tanıdım, çok hikaye dinledim Ege’de... Dinlerken duygulandım, gururlandım… Bu toprakların ne şartlar altında kazanıldığını öğrendim. Vatanımızın temelinin atıldığı gündür bugün. Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin kahraman komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere vatanı bağımsızlığa ulaştıran tüm gazi ve şehitleri saygı ve rahmetle anıyorum. Karanlıkta kaybolmamak için milli duygularımızın daha bir yoğun yaşanmasına ihtiyacımız var.

Gelelim bugünlerde konuştuklarımıza…

Bir tarafta sağlık sorunları ve pandemi, diğer tarafta ekonomik sıkıntılarımız... İnsanların alım gücünün zayıfladığı, herkesin kafasında soru işaretleri varken ve bir seçim yoluna girdiğimiz bu günlerde bambaşka şeyler konuşmaya ve tartışmaya başladık. 

Fiziken aynı coğrafyada yaşıyoruz ama zihnen herkesin bir safı var. Aynı zihniyette, düşüncede olmayan herkes, kendi gibi düşünmeyen, davranmayan ve yaşamayanı ötekileştiriyor. Bunu yaparken en ağır, en acı dili kullanıyor. Ötekileştirme toplumda aynı düşünmeyen insanlar arasında şiddetle uçurum açmasına sebep oluyor. Artık neyin hakaret neyin düşünce özgürlüğü olduğunu ayrıştıramaz olduk. Her uç noktada olanlar karşısındakini yok sayıyor. Bu, toplumda kutuplaşmanın nasıl derinleştiğini de gösteriyor bize. Son dönemde yaşanan birçok olayın siyasi mi ideolojik mi olduğu tartışmaları sürerken, birbirini ötekileştirmeyi marifet sananlar insanların toplumda ‘normal’ yaşayan insanları boğduğunu düşünüyorum ki ben de bunlardan biriyim. Evet, Gülşen’in gündem olan sözlerinin savunabilir bir tarafı yok. Kendisi de zaten özür dileyerek bunu kabul etti. Buna rağmen, orantısız bir cezalandırma müdahalesiyle karşılaştığını da söylemeliyiz. Maalesef ki zaman zaman toplumun sinir uçlarına dokunan tartışmalar gündemimizde bizi üzüyor ve yorabiliyor. Tez zamanda tüm söylemlerin ve tepkilerin daha sakin ve dengeli –ama siyaseten ama hukuki- olmasını diliyorum. Biraz nefes almak adına... 

Bu yazıyı yazarken bir son dakika gelişmesi beni mutlu etti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “NAE Sao Paulo isimli gemi için verilmiş olan şartlı notifikasyon onayının iptal edilmesine karar verilmiştir. Geminin Türk karasularına girmesine izin verilmeyecektir” açıklamasında bulundu. İzmir bu konuda haftalardır diken üstündeydi. Biz de günlerce bu konuyla alakalı yayınlar yaparak tehlikenin boyutuna dikkat çekmeye çalışmıştık. Bu yorucu gündemimiz içinde ilaç gibi geldi bu doğru karar. Son yıllarda sağlık, çevre konularında ve küresel iklim konularında daha bilinçli olmamız gerektiğine inanıyorum. 

* * * 

 Ve Cumhuriyet tarihimizin en eski değerlerinden biri olan İzmir Enternasyonel Fuarı kapılarını 91. Kez açıyor.  2-11 Eylül arasında İzmirliler yine fuardan dünyaya bakacak. İlk kez 1990 yılında, bundan tam 32 yıl önce İzmir Fuarı’na geldim. Tabi o zamanlar İzmir’de yaşamıyordum. Ailecek çıktığımız bir seyahatte İzmir’e uğramış ve Fuarı da gezmiştik. O zaman 6 yaşındayım tabii ki her çocuk gibi fuardaki lunapark büyülemişti beni. O zamanlar hayvanat bahçesi de fuar kültür park içindeydi. Bugünün çocukları bilmese de meşhur filimiz Bahadır’ımızla da burada tanışmıştım ve tabii ki birçok hayvanla da. Küçük alanlarda yaşamaları hep sıkıntıydı. Şimdi burada ki canlı dostlarımız Sasalı Doğal Yaşam Parkında daha ‘özgür’ şekilde İzmirlilerle birlikteler. İzmir’in ticari ve kültürel hafızasını barındırıyor fuar... Tüm dünyayı bir araya getiriyor. Gazinoların gazino olduğu zamanlarda sanatçıların sesleri mekan dışında bile büyülerdi fuarı gezenleri... Çocukluğumdan kalma alışkanlıklarım hala devam eder her fuar zamanı. En sevdiklerimle birlikte gittiğimde farklı lezzetleri tadar, dondurma, pamuk şeker, kestane şekeri yer, konserlere kulak verip fuarda kaybolurum. Bu yılda 7 den 77’ye ilgini çekecek aktiviteler var. Seni de bekliyorum. En az bir gece fuarda buluşalım… Ne diyelim bu sene yine fuarda kaybolma zamanı geldi. O zaman programa bir göz atın…

Gelelim göz bebeğimiz Ege’ye…

Radyo Ege’de yaz tüm enerjisi ve güzelliğiyle devam ediyor. Bizler yeni yayın dönemini hazırlanırken, yepyeni programlarımız ve içeriklerimizle sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz ve var gücümüzle çalışıyoruz. Yakın zamanda sürprizlerimizle, en iyi arkadaşınız olmaya devam edeceğiz. Ege’nin her noktasına ulaşmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Bizi dinlemeye devam edin.

İzmir’in doğum gününde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş adımının atıldığı günde görüşmek üzere…