İKİNCİ MEŞRUTİYETİN İLANI

‘Sadık Millet’ Ermenilerin, Osmanlı’nın en önemli idari kadrolarında, ticarette ve sanatta görev aldıklarını daha önce belirtmiştim. Yüzyıllarca, Osmanlı halkına barış zamanı orak sallamak ve savaş zamanında da kılıç sallamak kalmıştı. Yapılan mücadele sonunda ilan edilen II. Meşrutiyet, salt Ermenilere değil tüm Osmanlı azınlıkları arasında memnuniyet yaratmıştı. Özgürlük bağlamında birçok ilkler yaşanıyordu. Azınlıklara bir başka getiri ise, onların da Osmanlı Ordusu’na asker olarak alınmalarıydı. Bu durum onlar için hiç de hoş ve kabul edilebilir durum değildi. Amerikalı bir kadın gazeteci Clair Price:

“1908 Anayasası gereğince, Enver Hükümeti Ermenileri askerlik çağına gelen Türkler gibi silâhaltına alıyordu. Ermeniler, Zeytun’da askere alınmaya karşı silahlı direnişe başladılar.

Doğu hudutları boyunca askere alınmış Ermeniler, hemen, Rus ordusuna kaçmaya başladılar. Enver Hükümeti, geri kalan Ermeni askerlerinden şüphe ederek, onları iş taburlarına sevk ettiler” demiştir.

25 Şubat 1915 tarihinde Osmanlı Genel Kurmayı bu sıkıntılı duruma önlemek için tüm askeri birliklerine:

 “Ermeniler ne olursa olsun askeri alınmayacaktır.” diye genelge yollamak zorunda kalmıştır.

OSMANLI’NIN I. DÜNYA SAVAŞINA GİRİŞİ

4 Ağustos 1914 günü, Enver Paşa orduya gönderdiği yazılı duyuruyla, Osmanlı Ordusu Dünya savaşına girmiştir. Ekim 1914 tarihinde, Rus Ordusu, Osmanlı ile savaşı başlatmıştır. Rusların verdiği bu işaret üzerine, Andranik komutasındaki Ermeni gönüllüleri, Van’a doğru harekete geçmiştir.

24 Nisan 1915 günü, Van Valisi Cevdet Bey 3. Ordu Komutanlığına başvurarak yardım istemiştir: 

“Van’da, 17 Nisandan beri ciddi ve yaygın bir Ermeni isyanı vardır. Şehirde çarpışmalar bütün şiddetiyle sürüyor. Van’a yeniden 4.000 kadar Ermeni isyancı geldi. İvedi yardım gönderilmesi gerekiyor.”

Dünya Savaşı sırasında, Taşnaklar kesin olarak İtilaf Devletleri’nin yanında yer almışlardır. Türkiye savaşa girdiğinde, Taşnaklar tarafından yönetilen Ermeni Milli Bürosu, hemen, II. Nicola’ya bağlılık bildirisinde şunlar yazılmıştır:

“…Şanlı Rus orduları, kendi hükümdarlık toprakları boyunca karlı Ermenistan tepelerinde ve engin Alaşkert vadisinde, Almanya’ya ihtiyaç duyarak kudretli Rusya’ya el kaldırma cüretini gösteren Türkiye’ye karşı savaşırken, Ermeniler atalarının sözünü dinleyerek, hayatlarını ve varlıklarını yüce Rusya’nın ve onun tahtının şanı için feda etmek üzere ayağa kalkmışlardır.

Rus bayrağı, İstanbul ve Çanakkale boğazlarında özgürce dalgalanacaktır. Sizin emirlerinizle ve yüce devletiniz, Türkiye boyunduruğu altındaki halklara özgürlük verecektir.”

DÜNYA SAVAŞI SONRASI YAŞANAN OLAYLAR 

Savaşın başlangıcından ‘Brest-Litovsk’ barış görüşmelerine kadar Türk-Kafkas Cephesi’nde III. Ordu Kurmay Başkanı olarak üç buçuk yıl görev yapan Felix Guse, gözlemlerini ‘1915 Ermeni Ayaklanması ve Sonuçları’ adlı kitabında şöyle anlatmıştır:

“Böyle bir görevde bulunmam, Türkiye’yi ve insanlarını yakından tanıyabilme, olaylara ve olayların arka planına derinlemesine bakabilme olanağı sağlamıştır.         …Tamamen Ermenilerin yerleşik olduğu bir Ermeni ülkesi bulunmamaktadır. Ermeniler, başta Doğu Anadolu vilayetlerinde, savaştan önce çoğunluğu Türkler ve Kürtler olmak üzere diğer halklarla karışık bir şekilde oturuyorlardı. Nitekim bir gezgin, ‘her yerde Ermenilerle karşılaşılmasının, insana kesinlikle Ermenistan’da bulunulduğu duygusunu vermediğini’ söylemektedir.

…Ermeniler arasında başrolde bulunan Taşnak Partisi’ydi. Bu parti, her ne kadar özgürlük üzerinde duruyorsa da gerçek olarak da Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmak gibi bir düşüncesi bulunmuyordu.

…Bu düşünce, Hınçak Komitesi’nin köktenci kanadının öteden beri süregelen hedefleri arasında bulunuyordu.”

Rus Kafkas Cephesi komutanı Yarbay Tverdo Khlebov şunları söylemiştir:

“Biz burada, Ermenilerin, Rus üniforması altında feci cinayetler işlemeleri için değil, Rusya’ya hizmet için geldik. Eğer Ermenilerin barbarca ve vahşice davranışları, son bulmazsa, şehri terk etmelerine izin verilmesinde, ısrar edeceğiz. Ermeniler, Rus subaylarını aldatarak kırım yaptılar. Ermeni ileri gelenleri, soykırımın önüne geçebilirdi.”

ERMENİSTAN CUMHURİYETİNİN KURULMASI  (KAFKASYA)

27 Şubat 1919 günü, Ermeni Delegasyon Başkanı Bogos Nubar, büyük devletlerin birisinin korumasında Bağımsız Ermeni Cumhuriyeti’nin kurulmasını, istemiştir. Kurulmak istenen Ermeni devleti, Doğu Anadolu’nun ‘Vilayet-i Sitte’ adı verilen 6 ilini; Erzurum, Van, Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Bitlis ile Kafkasya’yı kapsamaktadır.

İngiltere Başbakanı Lloyd George ise, Ermenilerin bu isteklerine engel olmuştur. Lloyd George, Ermenileri kendileri kışkırttığı halde, Ermenilere ders olacak şu sözlerle, onları kaderleriyle baş başa bırakıyordu; “Bu gerçekten bir peri masalıydı.”

28 Mayıs 1919 tarihinde Ermeniler, Kafkasya topraklarında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri’yle anlaşarak, Taşnaklarca parlamentosu oluşturulan Ermenistan Devleti’ni kurdular. 20 Kasım 1920 tarihinde, TBMM Hükümeti ile Ermenistan Devleti arasında ateşkes anlaşması imzalanmıştır. 2 Aralık 1920 tarihinde ise, Ermenilerle ‘Gümrü Anlaşması’ yapılmıştır. Ancak bir gün sonra, Sovyet Kızıl Ordusu Ermenistan’a girerek, Taşnak Hükümetini devirip, Ermenistan Sovyet Hükümeti’ni kurmuşlardır. 16 Mart 1921 tarihinde, Sovyet Hükümeti ile bugünkü sınırlarımızı da belirleyen Moskova Antlaşması imzalanmıştır.

MONDROS ve SEVR ANTLAŞMALARI VE ERMENİLER

Osmanlı, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı “Anlaşık” devletleriyle 30 Ekim 1918 tarihinde imzalamıştır. 25 maddelik antlaşmayı Osmanlı adına Deniz Bakanı Rauf (Orbay) Bey imzalamıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın, Ermenileri ve diğer işgalcileri ilgilendiren 7. ve 24. maddesi aşağıdadır.           

7. Madde: Anlaşık Devletleri, güvenliklerini tehdit edici bir durumda, herhangi bir strateji noktasını, işgal hakkına sahip olacaktır.

24. Madde: Vilayet-i Sitte’de karışıklık çıktığında, bu illerin herhangi bir bölümünün ele geçirilmesi hakkı Anlaşık devletlerinindir.

YILDIRIM ORDULARI KOMUTANI GENERAL MUSTAFA KEMAL, İSTANBUL’DA

Yıldırım Orduları Komutanı General Mustafa Kemal, 28 Kasım 1918 günü İstanbul’a dönmüştür. General Mustafa Kemal, kendisini karşılayanlarla beraber, İstanbul Boğazını tekneyle karşıdan karşıya geçerken, 50 kadar düşman zırhlısının İstanbul’da demir attığını görmüştür. Mustafa Kemal, o sırada limana yeni girmekte olan Yunan gemisi Averof’u görünce, Yaveri Abbas Bey’e (Gürer) Türk tarihine mal olmuş şu sözleri söylemiştir: “Merak etmeyiniz, geldikleri gibi giderler” devamla:

“Şu görülen Anlaşık devletlerinin donanmaları, yalnızca görüntüden ibarettir. Geçtiğimiz büyük savaşlarda, hem İngiliz ve hem de Fransız orduları bizden en az iki misli kayba uğramışlardır.

Artık, bu hale gelen devletlerin, 4 yıllık savaşımdan sonra, Anadolu topraklarında çok geniş bir saldırı savaşlarına geçmeleri mümkün değildir. Ancak, doğabilecek bu türdeki savaş olasılığı Ermenilerle ve Yunanlılarla olabilir.” Bu sezi aynen gerçekleşmiştir.

3. yazımda, 27 Mayıs 1915 tarihinde, Osmanlı Hükümeti’mce “Geçici Göç ve Yerleştirme” hakkındaki “Tehcir” yasasından bahsedeceğim.

Ahmet Gürel

ADD Eğitim-Bilim Danışma Kurulu Üyesi