2010 yılıydı. Seferihisar Endüstri Meslek Lisesine Psikolojik Danışman olarak tayinim çıkmıştı. Görevlerimden biri de okula devamsızlık yapan öğrencilerin devamlığını sağlamaktı. Müdür Yardımcısı falanca öğrencilerin okula devam etmediğini bana bildiriyor bende bir dedektif gibi bu devamsızlıkların nedenini araştırıyordum.

            Devamsızlık yapan öğrencilerimizin çoğunun internet kafeye gidip oyun oynadıklarını tespit etmiştik. Devamsızlığı artmış öğrencilerimin velilerini tek tek arayıp bilgi verip bilgi alıyordum.  O gün sıra Ali’nin velisini aramaya gelmişti. Tesisat bölümü öğrencisi olan Ali’nin babasını cep telefonundan arayıp ‘Ali’nin o gün okula neden gelmediğini’ sordum.

“Ali benim yanımda Sayın Hocam. Bağdayız, biraz işlerimiz var;  Ali de bana yardım ediyor” dedi.

 

Şaşırdım. Oysa ben Ali’nin internet kafe de oyun oynadığını düşünmüştüm.

 

Havadan sudan, hal hatır sorarak kapattım telefonu. Ertesi gün Ali’yi yanıma çağırdım:

 

“Ali, devamsızlığın neredeyse sınıra gelmiş. Başarılı bir öğrencisin, neden devamsızlık yapıyorsun'” diye sordum.

Ali’nin anlattıkları çok çarpıcıydı:

“Ümit Hocam, benim ailem çiftçi. Zeytinliklerimiz, koyunlarımız var. Bahçemizde sebze de yetiştiriyoruz. Ben burada tesisat bölümünde okuyorum. Geçen gün servisle okula geliyordum.  Bizim bahçemiz ile okul yolunun kesiştiği bir yolda annemin ve babamın yürüyerek işe gittiklerini gördüm. O an kendime ‘benim bu tesisat bölümünde işim ne’ diye sordum. Babam da annem de okumamı istiyorlar. Hocam bizim bağımız bahçemiz var.  Kendi toprağımızı  işlemek varken tesisatçı mı olacağı? Annem babam işleri yetiştiremiyor, onlara yardım etmek için devamsızlık yapıyorum” dedi.

O kadar doğru bir gerekçe söylemişti ki Ali’ye okula devam etmesinin öneminden bahsetmedim ama şöyle dedim:

“Aferin Ali, seni şimdi takdir ettim: İnsanın ailesinin yanında olması çok doğru bir davranış. Ancak eğitim alman da önemli. Aslında benziyoruz. Ben de senin gibi küçük bir taşra kasabasında büyüdüm. Biz de çiftçilik yapardık. Topraklarımız vardı. Ben de senin gibi hem tarlada çalışıp hem de okula gidiyordum. Babam tarladan daha çok ürün almak için daha çok suni gübre atıyordu ama bilinçsizce yapılan bir şeydi bu. O fazla atılan ilaçlar yüzünden ürünlerin kalitesi bozuluyor ve değeri düşüyordu. Böylelikle para kazanamaz olduk. O yıllarda ben küçük olduğum için bunları bilmiyordum tabi. Üründen zarar ettikçe babam bana; ‘Bu işlerde hayır yok oğlum, oku da kendini kurtar, dedi. Ben de okudum, psikolojik danışman oldum. Ama bugün anladım ki yanlış yapmışız. Benim sana sorum şu; sen tarım yaparak mı yaşamak istiyorsun'”

“Evet, hocam, çünkü bizim topraklarımız var. Onları işleyerek yaşayabilirim. Tesisat bölümünü bitersem ne olacak ki'” dedi o yaştaki bir ergenden beklenilmeyecek şekilde.

“Haklısın, bak seninle ne yapalım biliyor musu? Sana bir tarım lisesi bulalım. Sen o liseye devam et ve doğru ve bilinçli tarım nasıl yapılıyor öğren. Ne dersin'”

Gözleri parıldadı Ali’nin. Ali’yi takdir edip benden haber beklemesini söyleyerek gönderdim ve hemen Okul Müdiremize gittim: Ali’nin durumunu kısaca anlattıktan sonra;

“Müdürüm, Ali’nin durumu işte böyle. Bu çocuk internet kafeye gitmek için devamsız yapmıyormuş. Okuduğu bölüm ona uygun değil. Bölgemiz tarım bölgesi. Birçok öğrencimiz çiftçi kökenli. Alilerimiz kendi toprağını ekebilir. Doğdukları yerde doyanlar orada yaşarlar ve bu hem tarımın yok olmasını engeller hem de köyden kente göç olgusunu kesebilir. Ayrıca köyden kente göç azalırsa kentlerdeki çarpık kentleşme olgusu, hava kirliliği vb. sorunlar da azalacaktır. Kentlerde köklerinden kopmuş, kendilerine ve birbirlerine yabancılaşmış insanlarda uyuşturucu bağımlığı, suç oranlarının artması gibi riskler de azalacaktır. Yaşadığımız bölge bir tarım bölgesi olmasına rağmen ilçemizde tarımla ilgili bir okul da bölüm de yok. Öğrencilerden bazıların gelecekle ilgili sıkıntıları var ve bence haklılar. İşlenecek toprakları olan öğrencilerin tarımı öğrenebilecekleri okul ve bölümler olması doğru alacaktır. Ben inanıyorum ki bilinçli olarak tarım yapılırsa bu hem onların kazançlarını hem de ülkemizin kalkınmasını etkileyecektir. Tarımsal üretimler tüm zamanların en önemli üretimleridir. Okulumuz devasa bir arsası var zaten: İkinci binamızın yarısı da boş. Derslik sorunumuz yok.  Üstelik sınırlarımızda göletimiz de olduğu için su sorunu da olmaz. Sizin öncülüğünüzde tarım bölümü açabilir miyi? İnanın ben araştırdım, koskoca ege bölgesinde tarım bölümü olan tek okul Denizli de var. Biz her konuda destek olmaya hazırım” dedim.

Okul Müdirem beni sabırla dinledi ama ağzından şöyle bir söz çıktı:

“Ümit Bey,  şu an için böyle bir şey mümkün değil: Hem burası Endüstri Meslek Lisesi, unutmayın.”

 

“Hocam tarım da artık bir endüstri. Hocam gelin, bir öncülük yapın lütfen. Bakın size Tarım Lisesi olalım, demiyorum, bir tarım bölümü açalım. Çocukların bir alternatifi olsun.”

 

“Meslek lisesi memleket meselesi,  bilmiyor musunu? Bu ülkeye tesisatçı, iklimlendirmeci de lazım. Geçen gün evde musluk bozuldu, tesisatçı çağırdım tonla para aldı, biliyor musunuz'” dedi.

 

“Hah, işte bende onu diyorum Sayın Hocam. Elbette tesisatçı da lazım ama neden bir çocuk işleyeceği topraklar varken tesisatçı olsun ki. İşleyecek toprağı olmayanların tesisatçı olması daha doğru olur. Evet, meslek lisesi memleket meselesi ama çiftçilik de bir meslek değil mi'”

Uzatmayım, Müdüre Hanım’a anlatamadık derdimizi.

Yılmak yok tabi. Ertesi gün okul çıkışı İlçe Ziraat Odası Başkanına gittim. Kendisinin olan reklam matbaa işleri yapan bir işyeri vardı merkezde. Ziraat Odası Başkanının çiftçi değil de esnaf olması kafamı karıştırdı önce ama biraz sonra gizem çözüldü. Kendimi kısaca tanıttıktan sonra sordum;

“Başkanım nasıl oluyor da Ziraat Odası Başkanı bu işlerle uğraşıyo? Hani açıkçası insanda sanki başkanın çiftçilikle, ziraatla bir ilgisi olması gerekiyor gibi bir algı oluşuyor. Reklamcılık nerden'” dedim merakla.

 

Başkan gülerek;

“Hocam çiftçilikle ziraatla geçinmek zor: Şükür, topraklarımız var ama maalesef böyle işte. Çiftçilik, çok iş az gelir demek maalesef.”dedi.

 

“Bilmez miyi? Ben de tam bunun için size geldim Başkanım'”

 

“Tam anlayamadım'” dedi.

 

“Sizden sonraki kuşaklar da sizin düştüğünüz duruma düşmesin, topraklarını işleyip geçinebilecekken sizin böyle yaptığınız gibi başka işler yapmak zorunda kalmasınlar diye, Seferihisar’a bir tarım liseli açalım.”  

Başkanın dikkatini çekmeyi başarmıştım. Ali’nin durumu ona da anlatıp;

“Bakın Başkanım;  Ali’nin başına gelenler bundan 20 yıl önce benim de başıma geldi. Ailem çiftçilik yapıyordu ama bilinçsizdik. Damlama sulama yöntemlerini bilmediğimiz için sularımızı bitirdik, hangi ürüne ne kadar suni gübre vereceğimizi bilmediğimiz için abarttık ve ürünlerimizin kalitesini düşürdük, depolama, pazarlama, ambalaj vb. sistemleri bilmediğimiz için ürünlerimiz elimizde patlıyor ve zarar ediyorduk. Eğer o gün bizim bölgede tarım lisesi olsaydı ve bizler o okullarda okuyup modern tarım yöntemlerini öğrenseydik bugün her şey daha güzel olurdu. Seferihisar’daki çocuklar neden kendi toprakları çağdaş tarım yöntemlerini öğrenerek işlemesin k? Öncüsü olacağınınız Tarım Lisesinde modern, sağlıklı ve kar getiren tarım yöntemlerini öğrensinler.  Organik bal üretmeyi öğrensinler, sebze meyveleri kurutmayı, paketlemeyi öğrensinler, saklama pazarlama tekniklerini, işin ticari yönünü öğrensinler, doğdukları topraklarda doysunlar, şehirlerin çukurunda boğulup yok olup gitmesinler, kaderleri sizinkine benimkine benzemesin. Denizimiz var modern balıkçılığı öğrensinler” dedim.

 

“Ooo hocam, hızlı gidiyorsunuz, denizcilik lisesi bizi aşar, o tarım değil ki hem'” dedi yine gülümseyerek.

 

“İnsanın karnını doyuran her üretim tarımdır başkanım. Öyle olmasa Balık Çiftliği diye bir şey olur muydu'

 

Başkan, iki çay daha söyleyip;

“Vallahi ben ikna oldum hocam, size teşekkür ediyorum. Önümüzdeki Salı İzmir Ziraat Odasında ilçe başkanları ile toplantı var bu konuyu mutlaka merkeze iletecek ve hemen size Salı akşamı dönüş yapacağım” dedi.

O dönüş bana hiç yapılmadı. Bir-iki ay sonra reklam işlerinin reklamını yapmak için eşimin işyerine de gelmişti. Beni görünce şaşırdı ama hiç belli etmedi. Sanki tanımıyormuş gibi eşime matbaa ve reklam işlerimizi ona İzmir’deki firmalardan çok daha ucuza yaptırabileceğini anlattı. Ve giderayak ‘Ha dedi bir de taze sıkılmış yeni mahsul zeytinyağımız var, isterseniz’  dedi.

Hemen atladım: “1O litre alalım. Çiftçimize katkı olsun” dedim.

Ya Al? Ali’ye ne oldu;  hani tesisat okumak istemeyen Ali'

Ona haber vereceğime söz vermiştim. Ali’nin gözlerine bakmaya çekindim. Ona Ali sana tarım lisesi bulamadım evladım, demeye utandım. Ona ne bahtsız kaderimiz varmış Ali. Sen de benim gibi doğduğu toprakta doyamayacaksın, belki senin mezarın da büyük bir kentin mezarlığında olacak; ziyaretçisiz, bir dua okuyanın olmadan, üzerinde çer çöple unutulacaksın. Ama yalnız olmayacaksın Ali.  Senin gibi milyonlarcası var ışıltılı ama trafiğin, her türlü kirliğin olduğu kentlerin mezarlığında:  Toprağından koparılmış, doğdukları yerde doyamayıp ışıltılı şehirlerde tesisatçı, oto boyacı, doktor, mühendisle beraber ölüp gideceksin, demeye dilim varmadı.