Ülkemizde, bu güzel topraklarımızda, maalesef, ciddi bir aymazlık var. “Babalar gibi satarım.” diye başlandı, mal, mülk, yeşil alan satılıyor. Bu satılma yurtdışına olunca ayrı bir üzüntü duyuyoruz. Satıyoruz da ne yapıyoru? Kaynak yaratıyoruz (!) Maden aramak, bulmak için… Bulursak, başımız göğe erecek...

TALAN HER YERDE

Ülkenin dört bir yanından, dört örnek: Batıdan; Çanakkale Kazdağları,  Artvin Cerattepe Kuzeydoğudan, şimdilerde Anadolu'nun kalbi Nevşehir Kapadokya'dan ve Nihayet cennet Bursa’mız Yenişehir, Kirazlıyayla.

Kazdağları yıllardır talanla karşı karşıya. Dünyadaki yedi İda Dağı’ndan biri, Bin Pınarlı, Sarıkızlı Kaz Dağları, altın uğruna yeşilliklerinden kopartılıyor. Maden alanının neredeyse tamamı ormanlık alanda. Kaz Dağları'nda doğayı tahrip eden altın madenine karşı başlatılan direniş sürüyor. Peki, 300 bin ağacın kesildiği bölge ne durumd? Ağaçsız, kel tepeler… 

Artvin'de Cerattepe’de yıllardır direnen halka rağmen güzelim Karadeniz’imizin yeşilliği peşkeş çekilmekte. Ancak yerel halk bilinçli, direniyor. Artvin Cerattepe'de çıkarttığı altın madenini işleme ve ayrıştırma için Murgul'a siyanür havuzu kurmak istiyor firma... Murgul halkı suyuna, toprağına ve yaşamına sahip çıkmaya çalışıyor. Olan yeşil Karadeniz dağlarına oluyor. Ne mi oluyo? Ağaçsız, kel tepeler… 

Kapadokya'yı duyduk, inanmak istemedik. Elbette Güzel Atlar Ülkesi de ranta kurban, bu gidişle. Aman dikkat diyelim. Kanadalı şirket, Nevşehir'in Avanos ilçesinde bin 306 hektarı kapsayan devasa alanda altın aramak için resmen ruhsat aldı. O dağın her tarafı altın olsa ne yazar, değer mi güzelim peribacalarına kıymaya.

Ya yeşil Bursa’mıza ne diyeli? Yenişehir'in doğal güzelliğiyle dikkat çeken köylerinden Kirazlıyayla'da; bakır, çinko, kurşun zenginleştirme tesisi ve atık barajının yapılmasını istemeyen köylüler, bilirkişi heyetinin oy birliğiyle aldığı ÇED raporuna ilişkin olumsuz kararla haklı mücadelelerinde mutlu sona ulaşıyor. Ancak bu çok sürmüyor; maalesef rant ağır basıyor. Yabancı şirkete söz verilmiş bir kere; mahkeme kararına rağmen talan sürüyor yani. Buradaki oyuna karşı çevre örgütleri yerel halkla el ele, kilitlendi, direniyor. Direniyor da kesilen ağaçların, dökülen betonların telafisi ne olaca? Yine bize ağaçsız, kel tepeler mi'

TANIYORUZ VAHŞİ KAPİTALİZMİ

Tüm bu işletmelerde, yabancı şirketler, kendilerine yerel bir ortak bularak yayılıyor. Biz bu vahşi kapitalizmi Fransız şirketi Carrefour'un Sabancı Holding ile el ele tutuşarak Türkiye'ye girmesi ile hatırlıyoruz.

Çevre açısından düşünmek gerek öncelikle. Siyanürle aranan altın, geriye zehirli ölü toprak bırakacak bizlere. Tarım zaten ölüyor; intihar edecek, erkenden.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, hızlı kararlar almak suretiyle son bir buçuk yılda 264 şirkete maden arama ruhsatı verdi. Yapmayın, kıymayın efendiler, kıymayın ciğerlerimize. Vazgeçin bu sevdadan. Para her şey değil.

“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenilemeyen bir şey olduğunu anlayacak!” sözünü hepimiz biliyoruzdur da, sözün öncesi de var ki bu bence çok daha önemli:

“Beyaz adam, annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın kurduğu kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulamaz.” diyor, Kızılderili Şef Seatle.

Anlayana…

Kalbimiz, gözü para hırsıyla dönmüş şirketlerin talan ettiği her yerde. Baroların ve Akademik Odaların desteklerini bekliyor, kadınlarımızı eylemlerde görmek istiyoruz. “Kadın eli değmeli”, diyoruz çevreye ve bu bilinçle direniyoruz. “Direne direne kazanacağız!”