CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında gündemi değerlendiriyor. Bu hafta CHP Grup Toplantısı'ndan usta isim İlyas Salman'da misafir olarak yer aldı. 

SMA hastası çocuklardan bahseden Kılıçdaroğlu, "Her yerde her koşulda sizin yanınızdayız ve sizin haklarınızı sonuna kadar savunacağız. Çünkü çocuklarınız bu ülkenin evlatları onların iyi olmaları hepimizin ortak arzusudur" dedi.

Satırbaşları şöyle: 

Devletten söz ettik. Devlet aslında bir tüzel kişiliktir. Devletin organları vardır ve bunlarla yönetilir. Yönetim mekanizmasının başında ise seçimle gelen iktidar vardır. İstediği gibi değil, kurallar çerçevesinde yönetir. Hukukun üstünlüğüne, kurallara özen gösterir. O nedenle sık sık tekrar ederim devlet bilgi ile, ilimle, irfanla yönetilir. Kinle ve öfkeyle yönetilmez. Hz. Ali'nin söylediği gibi, "Devletin dini adalettir"

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin her karışında şehit kanı vardır. Devleti yönetenler aynı zamanda eleştirilere tahammül etmek zorundadırlar. Devleti yönetenlerin ilham alacağı en büyük kaynak eleştirilerdir. En azından eksiğini, hatasını öğrenmiş olacaktır. Eleştirdi diye insanı hapse atmak, tutuklamak çağdaş devletlerde söz konusu değildir.

Devleti yönetenler devletin kaynaklarınız özel çıkarları, ailelerin ya da yandaşlarının çıkarları için kullanmaz. Ahlaklı olan yöneticiler bilirler ki o para halk için kullanılır. Devleti yönetenler her kuruşun hesabını vermek zorundadırlar. Her kuruşun hesabını vermek demek millete saygı duymak, demokrasiye inanmak demektir. Devleti yöneten siyasi iktidarın toplanan her paranın hesabını vermesi lazım.

İsraftan kaçınılması lazım. Dinimize göre de haramdır. Görkemli ve şatafatlı işlerden devleti yönetenler kaçınırlar. O nedenle en saygın devletlerde, en tepedeki kişinin 13 uçağı olmaz. 13 uçağın olması demek milletin hakkını gasp etmek demektir. Devleti yönetenler aileleri, yakınları ile birlikte topluma örnek olmalıdırlar. 

Yine söyleyeyim, devleti yönetenler kinle, öfkeyle, intikam duygusuyla yönetilmez. Cumartesi anneleri var ya da Diyarbakır anneleri. Kimisi eşini, kimisi çocuğunu arıyor. Cumartesi anneleri diyor ki, "Eşim yok, çocuğum yok. Mezarının yerini bilmiyorum bari bileyim" diyor. Siz hak arayan anneleri topluyorsunuz, yargılıyorsunuz. Hangi devlet anlayışında bu vardır? Hakkı teslim etmesi gereken devlet kişinin elinden hakkı alıyor. Zorla baskı ile mahkemeye çıkarıyorsun neden hakkını aradın diye? Hangi ahlak, hangi insanlık bunu kabul eder. Geçmişte AK Parti'ye, MHP'ye oy veren bütün kardeşlerime anlatıyorum. Böyle yönetim olmaz. Kaos getirir. Şiddet getirir. 

Devleti yönetenler yargı bağımsızlığına inanmak zorundalar. Yargıya müdahale ettiğiniz an devlette çürüme başlar. Çürümenin özü, vatandaş hakka, hukuka inanmamaya başlar. "Bu mahkeme adalet dağıtmıyor" der. "Bu mahkemenin başkanı falan partilidir" der. O zaman adalet çürüyorsa, devlette çürümeye başlar. Yargı bağımsızlığına dikkat edilmesi gerekir. AK Partili kardeşlerim defalarca söylüyorum, bir siyasi partinin başkanı mahkemelere hakim tayin edemez, aksi halde çürüme başlar bunu söylüyorum. 

Kimse kimsenin kimliği ile inancı ile yaşam tarzı ile ilgilenmez. Her evde huzur, bereket olur. Yine devleti yönetenler işsizliğin nasıl bir felaket olduğunu bilmek zorundadır. İşsizlik en büyük kötülüktür. Bütün kötülüklerin anası işsizliktir. İşsiz insandan bir şey bekleyemezsiniz. Hele hele aylardır yıllardır iş bulamayan bir kişinin derdini kim bilebilir. 

İşsizlik

Çaykur mevsimlik işçi alacak. Bir yıl bile değil. 210 kadroya 23 bin kişi başvurmuş. AK Partiye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim. Bu tablodan memnun musunuz? Bu ülkenin evlatları hepimizin evlatlarıdır. Bir kişi işsizse hepimizin düşünmesi lazım. Neden çocuklarımız işsiz? AK Partiye geçmişte oy veren kardeşlerime sormak isterim. 19 yıl devleti yönetecek, 10 milyonun üzerinde işsiz yaratacak. Saray'da oturanlar farkında mı? Bu tablonun acaba farkında mı? Benim içim yanıyor ama onların içi yanmıyor. Temel sorunumuz da bu. Devleti yönetenler Türkiye'nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığına özen göstermek zorundadırlar. Devleti yöneten kadro, bağımsızlığı korumak ve devleti, yurttaşları bir avuç kişiye mecbur etmemek zorundadırlar. 83 milyon kişi Londra'daki 1 avuç kişiye hizmet eder hale getirdiniz diye niye söylüyorum ben? Yüz milyarlarca lira faiz ödeyeceğinize, iyi bir politika ile Türkiye'de o parayı yatırıma dönüştürseydiniz ne olurdu? Borç alan emir alıyor. Emir aldıkları için bu hale geliyor Türkiye. Sözüm sözdür. İktidar olduğumuz zaman ilk yapacağımız işlerden biri Borçlar Genel Müdürlüğünü kapatmaktır. Yeter artık. 

Dış Politika

Devleti yönetenler kendi çıkarları için Türkiye Cumhuriyeti'ni feda edemezler. Kalkıyorsunuz Mısır'la kavga ediyorsunuz, Suriye ile kavga ettiniz ne oldu? 40 milyon dolar Suriyeliler için harcadınız ne oldu? Türkiye ne kazandı? İdlib'te şehitlerimiz oldu. Hesabını sormaktan bile korktular. Apar topar Rusya'ya gidip Putin'in kapısının önünde dakikalarca beklediler. Bu mudur hesap sormak? AK Partili kardeşlerime özellikle sesleniyorum, Türkiye  Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı, 33 şehidimiz var, vuran Rusya ve sen gidiyorsun Putin'in kapısında dakikalarca bekliyorsun. "Ben itibar kazandırdım" diyorsun. Ne itibarı? Ağrıma gidiyor. Siz de hiç vicdan, karakter yok mu? Hesap sorulacak yerde hesap vermeye gidiyorsun. 

İhvancı dış politika senin neyine? İslam dünyasının terörist kabul ettiği insanları getirip İstanbul'da ağırlıyorsun. Kaybeden kim Türkiye. Saraydakiler oturuyor. Emin olun yüzleri bile kızarmaz bunların. Türkiye Cumhuriyeti Devleti soyuluyor. Bir avuç insan tarafından soyuluyor. İşi ehline vermek, aynı zamanda bir işin en sağlıklı şekilde yapılması ve bitirilmesi demektir. 

Devleti yönetenler, bütün yetkileri kendi üstlerinde toplamazlar. Bir kişiye bütün yetkiyi verdiğiniz zaman felaket hazır demektir. Bir kişi her şeyi bilir mi? Ameliyata da o kişi girecek, kaynak ustası da o kişi olacak böyle bir anlayış yok. Özellikle AK Partili kardeşlerime seslenmek isterim. Gelişmiş ülke tanımı nedir? Ne demek gelişmiş ülke tanımı? Eskiden tüketilen gazete, okutulan kitap falan deniliyordu. Gelişmiş ülke, küçük ayrıntılarda iş bölümüne giden ülkedir.

Montrö Sözleşmesi 

Devleti yöneten kadroların asgari düzeyde kendi tarihlerini bilmeleri lazım. Bilmeyen insan sağlıksız bir yönetimi gerçekleştiremez. Eğer, Türkiye'de TBMM Başkanı Montrö sözleşmesinin ne anlama geldiğini, Türkiye Cumhuriyeti için ne kadar önemli olduğunu bilmiyorsa o koltukta oturamaz. Oturmamalıdır. 

Bir gece yarısı bir kararla, TBMM iradesine ipotek kondu mu? Kondu. İstanbul Sözleşmesi noldu? Meclis Başkanı'ndan bir haber var mı? Cesaret edemiyor, koltuğunu ona borçlu da ondan. Türkiye Cumhuriyeti Devletine değil bir kişiye hizmet ediyor. 

AK Partili ve MHP'li vekiller bir kişiye hizmet ediyor. Saray'a hizmet edenler milletin vekili olamazlar. Biz milletin vekiliyiz. Yine ifade edeyim, o zorba gidecek İstanbul Sözleşmesi geri gelecek. 

Emekliye zam

Emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramı'nda bir maaş ikramiye demiştik. Dönemin bakanı demişti ki, "Buyrun yapın bakalım. Yaparsanız ben de gidip CHP'ye oy vereceğim" demişti. Yaptılar. Niye zam yok? 
Emeklilere neden zam verilmiyor? Enflasyon 0 mı? Hesabını yaptık, 2018'den bugüne kadar eğer zam uygulansaydı, emeklinin alacağı ikramiye 1658 lira olacaktı. Hadi bütçede para yok diyorsunuz o zaman bin 500 lira yap. Vermesini isterim. Vermezse biz vereceğiz.

Çiftçinin borç yükü 

Çiftçilerin durumu da sıkıntılı. Kamu Özel Bankalarına çiftçilerin borcu 134 milyar lira. Tarım Kredi Kooperatiflerinde aldıkları borçlar 8 milyar 260 milyon lira. Ayrıca, mazot, ilaç gübre, su, elektrik borçları hariç. Kanun geldi buraya. Çiftçilerle ilgili yeniden yapılandırma yapalım dedik. Hayır dediler, yapmadılar. Bankalar Birliği, "173 firmanın, 35 milyar liralık borcu yeniden yapılandırıldı" dedi. Yüzlerce çiftçinin borcu yapılandırmıyor. Niçin? Bunlar iktidara yakın, seçim zamanı destek veriyorlar. Çiftçiye gelince yok. Bütün çiftçilere sözüm var. Aldığınız kredilerin faizini sıfırlayacağız. 

"Geleceğim ve atayacağım"

Devleti yönetenlerin devletin kurumlarına saygı duyması gerek. Muhtarlıktan ve muhtarlarından bahsediyorum. Sayın Bahçeli, 13. Olağan Büyük Kurultayı'ndan açıklama yapıyor. "Kılıçdaroğlu her muhtarlara bir özel kalem atanırsa işsizliğin biteceğini cahilce müjdelemiş" diyor. Erdoğan da, "Bay Kemal kalkmış muhtarlara özel kalem müdürü atayacağız. Eğer gelirsen atarsın." Geleceğim ve atayacağım. Muhtarlara sesleniyorum. Sizin yanınızdayım. Hem yardımcısı personel vereceğim her birinize özel bütçe vereceğim. Tarihi bilmeyenler bana ders vermeye kalkıyor. Beş tane Osmanlı Tarihini yazan insan say desem sayamazlar. Devlet bilgi ile birikim ile yönetilir. 

"Pandemi var, sokağa mümkünce az çıkalım" diye koro halinde söylüyorlar. Peki Türkiye niye kıpkırmızı oldu? 'Lebaleb' doldurdun. Bir de doktorluğa soyundu, "Kar yağdı, mikroplar öldü" dedin. Şimdi yine kapanmaya başladı. Fatura esnafa çıkacak. 

Devleti yönetenlerin topluma davranışı ile hareketleri ile ailesi ile örnek olması lazım. Bu kadar açlık, yoksulluk, fakirlik varken 50 bin avroluk çanta ile gezemezsiniz. Ahlaklı olan gezemez. 

Huzur hakkına yüzde 33 zam

Bir Borsa İstanbul var. Onlar da maaşlarına zam yapmışlar ama asgari ücret gibi değil. Yüzde 33. Net 24 bin lira alıyorlar. Asgari ücretli 2 bin 825 lira. Asgari ücretli 750 lira vergi öderken, Borsa İstanbul üyeleri 5 kuruş vergi ödemiyor. Vergiyi, "Borsa İstanbul" ödeyecek diyorlar. Bu mudur adalet? 

Bütün asgari ücretlilere sesleniyorum. Sana 2 bin 825 lira veriyorlar ama kendi yandaşlarına net 25 lira. Ayrıca vergilerinin tamamını Borsa İstanbul ödüyor. Neden? Yağma Hasan'ın böreği mi orası? 

Editör: TE Bilişim