Akşener’in konuşmasından satır başları şöyle:

20 sezonluk gereksizce uzatılmış keyifsiz bir dizinin final sezonu sonunda geldi çattı. O sene bu sene, iyilerin şafağı ufukta görünüyor, emin olun çok az kaldı.

TBMM’nin 27. Yasama Yılı’nın milletimiz ve memleketimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Ak Parti iktidarı yüzünden memleketimizin bereketi de güzellikleri de soluyor. Balık baştan kokar derler, en tepedeki şımarıklık acımasızlık toplumun tamamına yayılıyor. Oysa ülkeyi yöneten kişi her tavrıyla örnek olmalıdır. Beğenmediği herkese saldıran, hakareti ve iftirayı kendine hak sayan, ülkeye nifak tohumları eken bir zihniyetin neden olduğu toplumsal gerilim tehlikeli bir seviyeye ulaştı. Türkiye artık bu gerilimi taşıyamıyor.

Geçtiğimiz hafta Ankara’daki bir eğlence mekanında yaşananlar bu gerilimin sonucudur. Sanata ve sanatçıya düşman bir iktidarın yönettiği ülkemizde sırtını iktidara yaslayan herkes, kendini her şeyin sahibi zannediyor. Bize de katledilen bir sanatçının ardından üzülmek düşüyor. Onur Şener’e Allahtan rahmet, ailesine ve sanat camiamıza baş sağlığı diliyorum.

“ŞİDDETE SIĞINAN ACİZLİĞE LANET OLSUN”

Kendisini dev aynasında görenlerin şiddete sığınan acizliğine lanet olsun. İnsanlıktan nasibini alamayanların evlere ocaklara düşürdüğü yangına lanet olsun. Hayat iyiler ve kötüler arasında bitmek bilmeyen bir mücadelenin özetidir. Tarih, kötü işler yapanları nefretle iyi işler yapanları da minnetle not eder. İnsanın yaradılışından bu yana kötülüğü rehber edenler hep oldu.

Rusya’nın 24 Şubat tarihinde Ukrayna’ya yönelik başlattığı haksız işgalin üzerinden 7 ay geçti. Güya başkent Kiev bir haftada alınacaktı değil mi? Peki ne oldu? Rus ordusu Ukrayna topraklarında çamura saplandı. Putin ise çizilen karizmasını toparlamak için son çareyi, Herson, Zaporjiya, Luhansk ve Donetsk’i askeri işgal altında yapılan sopalı referandumlar sonucunda ilhak etmekte buldu. Biz bu filmi Kırım’da izledik, dolayısıyla nasıl ki o gün Rusya’nın işgalini ve ilhakını tanımadıysak bugün de tanımıyoruz, çünkü Putin’in çarlık rüyaları peşinde attığı adımlar uluslararası hukuka da, Rusya’nın taraf olduğu anlaşmalara da aykırıdır.

ERDOĞAN’IN TEHDİT KARŞISINDA ALACAĞI TAVRI MERAK EDİYORUZ”

Üstelik Putin’in ilan ettiği kısmi seferberlik çerçevesinde askere alınacakların yurtdışına kaçmalarından da gördüğümüz üzere, Rusya’nın bu saldırganlığını Rus halkı da desteklemiyor. Peki şimdi ne olacak? Rusya ilhak ettiği Ukrayna topraklarını anavatan sayarak, her türlü imkan ile koruyacağını söyledi. Nükleer silah kullanmakla tehdit etti. Bu tehdit sadece Ukrayna için değil, ülkemiz ve dünya için de kabul edilemez bir tehdittir. Uluslararası toplum bu çılgınlığa karşı artık daha somut adımlar atmalıdır. Çünkü Kırım’ın ilhakına yeterince ses çıkarmayan dünya, Putin’in artan cüretkarlığında ve bugün yaşananlarda önemli bir paya sahiptir. Önümüzdeki seçime Putin’in desteğiyle girmeye niyetlenen sayın Erdoğan’ın da bu tehdit karşısında alacağı tavrı merakla bekliyoruz.

Dileriz ki bu tavır, geçtiğimiz günlerdeki televizyon yanıtında Kırım için pısırıkça ifade ettiği gibi ‘attığınız bu adım doğru değil’ demekten öteye geçebilir. Seçim hesapları kovalayarak devlet yönetilemez. Biz tahıl koridoru adımlarını takdirle karşılıyoruz. Rusya-Ukrayna savaşında alacağımız pozisyonda ülkemizin menfaatleri esas alınmalıdır. Arabuluculuk kisvesi altında Putin’in sırtının sıvazlanması Türkiye’ye yakışmaz. Türk milleti bugün de Rus emperyalizminin yanına yedeklenecek bir algı malzemesi değildir

“2024’E ERTELENEN DOĞALGAZ BORCU”

Bu millet yıllarca utanç anıtına bakmak zorunda bırakıldı. Ta ki Mahmut Şevket Paşa harekete geçen kadar. Bahri Teğmen o utanç anıtını yerle bir edene kadar. Biz bugün senin yüzünden yine aynı utancın eşiğindeyiz. O gün milletimizin haysiyetine vurulan pranga senin 2024’e ertelemeye çalıştığın doğalgaz borcuyla canlanıyor. O gün bu vatanın asil evlatlarının boyunduruk altına girebileceğini sananlar, bugün Putin hayranlığınla yeniden cesaret buluyor. Topraklarımıza dikilen utanç anıtı, ekonomimiz üzerinden hain bir oyun olarak karşımıza çıkıyor. Bugün de Yeşilköy’e Rus anıtı dikenlerin bugünkü temsilcileri karşısında tıpkı Mahmut Şevket Paşa, Bahri Teğmen gibi aynı cesaretle dimdik duracağız.

İRAN TEPKİSİ

Geçmişte ilmin merkezlerinden olan bir medeniyet ilimden, bilimden bu kadar uzağa savrulabilir? Gerçekten utanç verici. Bu konu dini veya siyasi bir tartışma değildir. Bizim için bu konu vahşetin karşısında mağdurun yanında durmaktır. Komşumuz İran’ın güçlü, mutlu ve huzurlu olmasını istiyoruz. Biz İran’ı bağımsız bir ülke olarak görmek istiyoruz. Dualarımız özgür ve mutlu bir İran içindir. Bu idealimizi ucube bir anlayışla gerçekleştiremeyiz. Bağımsızlığın yolu saçı görünen kadınları yok etmek değildir. Tek bir kadının bile sesini duyurmak için ayağa kalkması, tüm kadınlar için ayağa kalkıştır. İran’daki bu zulüm yok olmaya mecburdur

“ERDOĞAN DA EPİSTEMOLOJİK BİR KOPUŞ YAŞIYOR”

Sayın Erdoğan, şubat aylarında ‘Enflasyonu kontrol altına alacağız’ diyordu. Bu sefer de ‘Yılbaşından sonra enflasyonun düşeceğine inanıyorum’ dedi. Kendisi de epistemolojik bir kopuş yaşadığından sadece inanıyor. Olan yine milletimize oluyor

Paramız 1 yılda yarı yarıya değer kaybetti. Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarına da bu yıl 75 milyar dolar ilave oldu. Rezervlerimizde olması gereken ama olamayan döviz miktarı 203 milyar dolara yükseldi.

Enflasyon ise yüzde 19,58 iken bugün yüzde 83,45’e ulaştı. Geçtiğimiz 1 yılda enflasyon 4 kattan fazla arttı. Son 1 yılda üretici fiyatlarındaki artış yüzde 151,5, tarımda yüzde 142,4, konut fiyatlarında yüzde 173,8 oldu. Bugün ne yazık ki dünyada en yüksek enflasyona sahip 5’inci ülkeyiz.

“UFAK AT ERDOĞAN”

İçinde bulunduğumuz tablo böyle ibretlik haldeyken halkımız nefes dahi alamazken, Sayın Erdoğan gününü gün etmeye devam ediyor. Bay krize göre Türkiye’de her şey yolunda. Ona göre insanımız şükretmeyi bilmiyor. Asıl yokluk ABD’deymiş, Avrupa’da market rafları boşmuş. Almanya’da ortalama ücret bizim paramızla 75 bin lira. Yani Sayın Erdoğan diyor ki ayda 5 bin 500 lira çalışanların keyfi yerinde ama ayda 75 bin lira kazanan Alman vatandaşları zor durumda. Ufak at Sayın Erdoğan. Yoksulluğu yalanlarla örtemezsin.

“IŞILTILI GÖZLER HİÇ GERİ KALIR MI?”

Değerli dava arkadaşlarım; tabii bir de, iktidarın göz bebeği, Nebati Bakan var… Saray bürokrasisi saçmalama yarışına girer de, ışıltılı gözler hiç geri kalır mı? O da, kılıf aramaya doyamadıkları sözde ekonomi modelini, tarif etmek için; adeta, yeni öğrendiği tüm kelimeleri, aynı cümle içinde kullanmaya çalışan, çocuklar gibi; “Neo-liberal ekonomi düşüncesinden, epistemolojik bir kopuşu temsil eden, heterodoks yaklaşım” dedi. Sonuna da ekledi: “Günümüzde, giderek ön plana çıkan, davranışsal ekonomi ve nöro-ekonomi ile, daha fazla önem kazanmakta…”Gelin ben size tercüme edeyim: Üstad, siyaset tarihimize geçecek, bu ibretlik cümle ile, aslında diyor ki; “Biz bilgiden ve bilimden koptuk. Dünyada uygulanan, tüm ekonomi metotlarını da reddediyoruz. Bizi artık ekonomistler değil, nörologlar ve davranış bilimciler değerlendirsin.”

“ERDOĞAN BÖYLE İSTİYOR” DEYİN

Yahu niye bu kadar uğraşıyorsunuz? Çıkın, mertçe; “Biz ekonomiyi böyle yürütüyoruz. Çünkü Sayın Erdoğan böyle istiyor” deyin. Çıkın; “Biz bir şey bilmeyiz. Sayın Erdoğan’ın içine doğmuş; enflasyon böyle düşecekmiş.” deyin. Çıkın; “Bay Kriz hazretleri, rüyasında görmüş, ekonomi böyle düzelirmiş.” deyin. Allah’ın bildiğini, niye kuldan saklamaya çalışıyorsunuz? Dürüstçe çıkın, gerçeği söyleyin. Saçma sapan açıklamalarınızla da, çilekeş milletimizi daha fazla yormayın, kendinizi de daha fazla rezil etmeyin. Ayıptır. Buradan

Sayın Erdoğan’a seslenmek istiyorum: Ekonomiyi batırdığın gerçeğini, milletimizi fakirleştirdiğin gerçeğini, Abuk sabuk yalanlarla mı örteceksin? Milletin parasını, yandaşlarına yedirdiğin gerçeğini, beş para etmezlere, 5-10-15 maaş verdiğin gerçeğini, Merkez Bankası’nın bile kasasını boşalttığın gerçeğini, lügatlara sığınarak mı örteceksin?

“SOSYAL MEDYA YASASI YÜRÜRLÜĞE GİRDİ”

Biliyorsunuz, 1 Ekim itibariyle, iktidarın, “dezenformasyonla mücadele” adı altında çıkardığı, Sosyal Medya Yasası yürürlüğe girdi. Yeni yasama yılının başlangıcında, Meclis gündeminde yer alan ilk düzenleme, iktidarın yüksek standartlarına göre bile, ucubelikte adeta bir baş yapıt oldu.Sözüm ona, internetteki yalan haberleri durdurmak amacıyla çıkartılan, bu yasada; en çok merak ettiğimiz konu ise, yasanın nasıl işleyeceği… Yalanı kim ayırt edecek? Doğru nasıl bilinecek? Dezenformasyonu hangi kurum denetleyecek? Hiçbiri belli değil…Mesela yalanları; havuz medyasının bir alt birimi gibi çalışan, RTÜK mü ayırt edecek? Mesela doğruyu; ENAG’ın, yüzde 186 olarak açıkladığı enflasyon rakamının karşısında, kendi çalışanlarını bile, zar zor ikna edip, enflasyonu, yüzde 83,45 açıklayan, TÜİK mi bilecek? Mesela, şu meşhur dezenformasyonu; trollerin efendisi, iftiraların prensi, algıların bekçisi, İletişim Başkanlığı mı denetleyecek? Mesela; Facebook gidecek, yerine dezenformasyondan arındırılmış, “AKbook” mu gelecek? Twitter gidecek, yerine “Saray Kuşu” mu gelecek? YouTube gidecek, yerine “ŞahsımTube” mu gelecek?İktidar her zaman olduğu gbi, yine bir cambaza bak oyunu sergiliyor.

Buradaki cambaz Sosyal Medya Yasası. Oyun ise Hak ve hürriyetlerimize, pranga vurmak. Yani dezenformasyon bahane, istibdat düzeni şahane…

Editör: TE Bilişim