'Şanslı insan' ne demektir'. Şans oyunlarından para kazanmış kişi değildir elbette. Yapılan istatistikler, hatırı sayılır oranda ellerine geçen fırsatı değerlendiremediklerini gösteriyor. Bazıları paraları tükendiğinde,  ortaya çıktıkları kadar hızlı kaybolan akraba ve arkadaşlarından kurtuldukları için kendilerini şanslı saysalarda!


Elvan on üç yaşına geldiğinde mühendis olan babasına iş yerinde yardım etmeye başladı. Ailesi birbirine fazlasıyla bağlıydı. Sanki güvenli ortamlarını korumak ve sağlamlaştırmak dünyanın en önemli konusu gibiydi. Lise çağlarında çok sevdiği bir öğretmeninin tavsiyesiyle psikoloji içerikli kitaplar okumaya başladığında, bunun bir nedeninin annesinin ailesini küçük yaşlarda kaybetmesi, babasının bu yöndeki bakış açısının ise, 1940'larda göçmen olarak Türkiye'ye gelen ailesinin İstanbul'da verdiği zorlu yaşam mücadelesinin anılarıyla büyümesi kaynaklı olabileceğini anladı. Kendilerine nasihat veya tehditle baskı yapıldığı yoktu ancak kardeşiyle birlikte babalarının kurduğu şirkete dört elle sarılımışlar, okul çıkışı hemen şirkete koşup içlerinden gelerek çalışmışlardı. 'Çünkü çocuklar ailelerinin en derin duygularıyla şekillenirler'...


Ortalamanın üzerinde bir zekaya ve güzelliğe sahip olan Elvan'ın üniversite eğitimini seçerken kimsenin onu yönlendirmeye çalışmamasına rağmen şirketlerinin geleceğine katkı sağlamak amaçlı  işletme okumayı tercih etmesi, ailesini duygulandırmıştı. Elvan'ın takip ettiği rota, anne babasına gün içinde yaptığı işleri yada hayallerini anlatırken onların gözlerinde gördüğü sevinç ya da hayalkırıklığıydı.  İlgi ve takdir gördüğü zaman o yolda tüm enerjisini kullanıyor, engelleri aşıyor ve başarıyordu. Ailesiyle aynı evde yaşamaktan hoşnuttu. Pek çok arkadaşı, hobileri düzenli ve mutlu bir yaşamı vardı ta ki otuz yaşına gelene kadar... 


Yaşadığı panik ataklar ve depresif duygulara mantık düzeyinde çözüm bulamadı Elvan... Ekonomik durumları son derece iyiydi. Görünürde herkesin gıptayla baktığı bir aileydi...  Terapistinin tavsiyesi üzerine evcil bir hayvan almaya karar verdiği gün, hayatının dönüm noktası oldu. 'Çünkü içimizdeki bilgelik, bizi tesadüf gibi görünen yollardan kişisel çözümlerimize nasıl ulaştıracağını bilir!'...


Sokaktan bulunmuş yavru bir kediyi sahiplenmeyi seçti ve gerekli tüm malzemeleri alarak ona çok iyi bakmaya başladı. Bu tekir kediye 'Şans' adını verdi. Hoplayıp zıplaması onu güldürüyor, kucağına yatıp mırıldaması huzur veriyordu. Evdeki herkes onu sevmiş, kısa sürede ailenin bir parçası olmuştu. İki hafta sonra bir Çarşamba günü Şans ortadan kayboldu. İkinci kat evlerinin balkonundan atladığını düşünen Elvan onu günlerce aradı. Kendini suçluyor ve geceleri uyuyamıyordu. Teselli için söylenen hiçbir sözcük onu rahatlatmadı.


Bir hafta sonraki Çarşamba işten dönerken yol kenarında gördü Şansı. Hemen arabasını park edip ona yaklaştı. Neden kaçmıştı sank? En güzel mamaları vermişti. Evleri dışarıdan çok daha güvenliydi, herkes onu seviyordu, bir sürü oyuncağı vardı fakat o, caddenin kenarındaki çalılıkların arasında oynarken çok daha mutlu görünüyordu... Durdu!...  Tüm dünyanın durduğu andı!... Şansı oradan almadı...


Bir ay sonraki Çarşamba Elvan'ın hayatı oldukça değişmişti. Ailesinin yanından kendi için kiraladığı küçük bir eve taşınmış, daha önceki mükemmeliyetçiliğini bir parça terkedip işleri yardımcılarına insiyatif vererek hafifletmiş ve panik ataklarınden eser kalmamıştı.  Çocukken babasına şanslı olmanın bir yolu var m? diye sormuştu. Aldığı cevabı artık tam olarak anlamıştı! 'Şanslı olmanın sırrı yaşadıklarına dikkat kesilmek ve kavrayışlarını es geçmeden hayatına uyarlamaktır!'  


Bir yıl sonra ki Çarşamba biraz tatil biraz iş için gittiği bir uzakdoğu ülkesinden aldığı egzotik hediyeleri ailesine veriyordu. Evinin girişinde her baktığında onu gülümseten sevgili kedisi Şans'ın kocaman bir fotoğrafı vardı ve altında şöyle yazıyordu: 'Dünya güvenli bir yer! Kendi seçimlerimi yapabilirim...'