SON MÜHÜR - ZEYNEP GÜNAY

Prof. Dr. Süleyman Kaynak, pandemi sürecinde yaşanan duruma değindi:

“Tarihi günler yaşıyoruz. İlerde tarih bugünleri çok farklı bir özelliğiyle kaydedecek. Çünkü pandemi gerçekten eşit olarak bütün dünyayı etkileyen hastalıklarda kullanılan bir terminoloji ve gerçekten de bugün örneğin dün itibariyle dünyada 131 milyonun üzerinde insan bu hastalığa maruz kaldı. Ve bunlar içerisinde yaklaşık 2,8 milyon da kaybımız oldu. Dolayısıyla o ülke, bu ülke diye çok fazla fark etmiyor. Her tarafa bu hastalık yayılıyor. Türkiye açısından bakacak olursak, 3,5 milyonluk bir hastalığa maruz kalanlar oldu. Ve vefat sayımız da maalesef 32 binlerin üzerine çıkmış bulunuyor. Yaklaşık olarak bir senelik sürecin dökümüne baktığımız zaman Türkiye’de aslında vefat sayılarının diğer ülkelere göre daha düşükmüş gibi göründüğünü anlıyoruz. “

PANDEMİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK HER ZAMAN ÇOK ÖNEMLİDİR

“Pandemi yönetiminde şeffaflık her zaman çok önemlidir. Yani siz toplumla beraber birçok şeyi yönlendirmek durumundasınız. Çünkü insanlar eğer kamu yönetimine inanırsa kamu yönetimiyle beraber hareket ederse pandemi türünün çözümü elbette daha kolay olacaktır. Gerçekten de toplumun kamu yönetimiyle iş birliği yaptığı dönemlerde vaka sayılarının oldukça azaldığını görmekteyiz. Aslında bizim zirve diye tabir ettiğimiz dönemler birtakım uyumsuzlukların olduğu dönemler. Örneğin pandeminin ilk başladığı geçen sene bu dönemlerde belli bir artış vardı ama o dönemde aslında bu hastalığın nasıl seyrettiğini nasıl kontrol edileceğini sağlık üniteleri de çok iyi bilmiyordu, toplum da çok iyi bilmiyordu, kamu yönetimleri de nasıl davranacakları hakkında da çok fikir sahibi değillerdi. Ama zaman içerisinde hem tedavi yöntemleri, hem korunma yöntemleri, hem bu pandeminin nasıl yönetileceği ile ilgili pek çok fikrimiz oldu ve Aralık ayına doğru örneğin Kasım ayında Ekim ayında pandemi oldukça ciddi bir kontrol altına alındı. Bu bütün dünyada böyleydi fakat tabii buna güvenerek Kasım sonu Aralık döneminde bir gevşeme oldu. Bu ekonomik nedenlerle ve sosyal nedenlerle bir gevşeme oldu. “

ÜÇÜNCÜ DALGANIN TAM GÖBEĞİNDEYİZ

“Üçüncü dalganın tam göbeğindeyiz. Çünkü bu rakam muhtemelen daha artacak Türkiye’de. 3 Nisan rakamı gördüğümüz rakamların belki de en yükseği. Bu niçin böyle oldu? Tabii burada çok önemli bir yeni unsur var. Yani bu üçüncü pik daha evvelki hastalık sürecinden bazı farklı özellikler taşıyor. Bu özelliklerin en önemlisi de, bizim artık Wuhan suşu, Wuhan türü dediğimiz asıl Covid-19 hastalığını yapan virüs türü giderek azaldı. Bu bütün dünyada azaldı ama özellikle Türkiye’de azaldı. Türkiye’de İngiliz suşu şu anda hakim duruma geçmiş halde. Çünkü biz bunu İzmir özelinde örneğin PCR testinde genellikle %50-55 oranında bu aslında daha yüksek olması lazım çünkü test sayıları artınca bunun da artacağını düşünüyoruz. İngiliz suşu çıkıyor. Ve bu Türkiye genelinde muhtemelen %80 lere yükselmiş durumda. İngiliz suşunun gündemde olmasında ne gibi özellikler var? Bir kere yeni bir suş. Bu yeni bir virüs demesek bile yeni özellik taşıyan bir virüs. Çünkü her yeni varyasyon, her yeni mutant aslında öncekinden bir takım farklı özellikler taşıyor. İngiliz suşunun birinci özelliği, çok kolay bulaşması. Bulaşım açısından Wuhan suşuna göre daha aktif ve daha saldırgan bir virüs suşu. İkincisi, çok kısa süre içerisinde klinik tabonun ağırlaştığını görmekteyiz. Bu henüz gözlemsel düzeyde bir veri. Elbette çok kısa sürede bununla ilgili kanıta dayalı başka bir veriler ortaya çıkacak ama gözlemsel olarak İngiliz suşunun şöyle bir özelliği var, çok hafif nezle gibi hadiselerle başlamış olmasına karşılık Wuhan virüsünde bir promodromal dönem dediğimiz hazırlık dönemi uzun sürüyordu. Böyle bir yaklaşık bir hafta, hatta on beş güne kadar sürüyordu. Ondan sonra hastaların ağırlaştığını veya düzeldiğini görüyorduk. Fakat bu süre İngiliz suşunda üç günlere kadar kısalmış durumda.”

“İngiliz suşu dediğimiz suşa özellikle yoğunlaşmamız gerekiyor. Çünkü bu oran olarak giderek artacak, daha genç gruplara yönelecek. İngiliz suşuyla karşı karşıyaysak, genç nüfus grubunun öncekine göre çok daha risk altında olduğunu düşünmemiz gerekiyor.”

İZMİR’DE HER BEŞ KİŞİDEN BİRİ POZİTİF!

“İzmir’de yaklaşık olarak her beş kişiden biri pozitif. Ve bunun yarısından biraz daha fazlası %55 civarında bir rakam ve bu rakam biraz daha artacak, İngiliz suşu. Bu şu anlama geliyor, her beş kişiden bir tanesi pozitif ve onlardan iki tanesinin biri de İngiliz suşunu taşıyor. İzmir özelinde böyle ama muhtemelen diğer kentlerimizde ve Türkiye’de de böyle. Hatta Türkiye’de İngiliz suşunun genelde daha yüksek olduğunu da söyleyebiliriz. %80 lere kadar verilen rakamlar var. Bu çok önemli ve yeni bir sorun. Buna göre yeni kararlar alınması lazım. Yani sıfırdan yeni kararlar alınması lazım. Ve bu konu şu anda Türkiye’nin en önemli gündem maddesi olması lazım. Yani diğer gündem maddelerini bir kenara koymak lazım.”

BİR UÇAK DOLUSU İNSAN COVİD-19 NEDENİYLE HAYATINI KAYBEDİYOR!

“İnsanlar ölecek. Bakın, günlük ölüm sayısı 180. Bakın bir tane uçak düştüğü zaman, bir deprem oldu kaç kişi öldü? 119 kişi, 120 kişi, sonraki vefatlar da oldu yükseldi ama yani biz günlerce bunu konuştuk. Konuşalım, tabii ki konuşacağız. Bir deprem oldu bu kadar insan kaybettik ama biz bu enfeksiyon nedeniyle her gün bu kadar insan kaybediyoruz. Ve maalesef şöyle diyelim, Nisan ayının içerisinde diyelim ki 30 günümüz var değil mi? Her gün 180 tane insan kaybettiğimizi düşündüğünüzde 30 ile 180’i çarpın lütfen. Yani her gün bir uçak düşüyor, her gün bir deprem oluyor Türkiye’de. Biz bunu sanki kanıksamışız gibi her şeyi kulak ardı ediyoruz. Bunun son derece önemli olduğunu düşünüyorum.”

YOĞUN BAKIM DOLULUK ORANI NE KADAR?

“Yatak doluluk oranında artış var. Şöyle söyleyeyim, bütün Türkiye ortalaması yani Bakanlık da söylüyor İzmir ortalaması Türkiye ortalamasına uygun. Fakat şöyle bir durum var yoğun bakım yataklarının üçte ikisi dolu olduğu zaman yoğun bakımlar dolu demektir. Yani geriye kalan yatakları siz her an bir şeyler olur doldururum diye düşünebilirsiniz. Dolayısıyla yoğun bakım yataklarının üçte ikisi Türkiye’de dolu. Yani yoğun bakımlar aslında Türkiye’de dolu görünüyor. Aslında Türkiye’de yoğun bakım yatakları toplam yatak sayısı içerisinde başka ülkelere göre oldukça yüksektir ama buna rağmen yoğun bakımlarımız şu anda neredeyse doluluk oranını tamamlamış vaziyettedir. Ama aslında pandemi ve salgın olaylarının karşılanacağı yer ikinci üçüncü basamak yani hastane düzeyinde karşılanmaz bu. Birinci basamak ve kamu yönetimi ile sağlanır. “

Prof. Dr. Süleyman Kaynak, Türkiye’nin aşı durumunu değerlendirdi.

“Şu anda dünyada birçok aşı var. Türkiye’de şu anda 9 milyon 300 bin kişi birinci doz aşısını aldı, ikinci dozunu bekliyor. Dolayısıyla bizim, çok kısa süre içerisinde en azından 10 milyon aşıya ihtiyacımız var. 7 milyon kişi de ikinci dozunu tamamladı. Yani şu anda aşıyla temas eden 16 milyon civarında bir nüfusumuz var. Bunun 9 milyonu tek, 7 milyonu da iki aşıyı tamamladı. Şimdi niye yavaşladık? Aslında şunu söyleyeyim, Türkiye sağlık personeli olarak çok hızlı ve çok yüksek miktarda aşı yapma kapasitesine sahip. Bu organizasyonu yapıldığı zaman personel ve insan gücü açısından sağlık personeli gayet yeterlidir. Sorun nerede? Sorun, aşı yok. Bu hızı tutturacağımız yeterli aşı yok. Türkiye’nin aslında günde 1 milyon aşı yapması lazım. 1 milyon aşı yaptığı zaman bakın yaklaşık 60, 65 milyon civarında nüfusun aşılanması lazım. Yani Türkiye’nin 110 milyon doz aşıya ihtiyacı var. Ve şu anda biz 16 milyon dozdayız daha. Dolayısıyla aşı temini bütün dünyana önemli.”

“HANGİ AŞIYI BULURSANIZ OLUN, YETER Kİ AŞIYI OLUN!”

“Türkiye’de şu anda iki tane aşı var. Aşılardan çok büyük bir kısmı Sinovac dediğimiz aşı. Ölü aşı dediğimiz, klasik yöntemlerle elde edilmiş olan aşıdır. Koruyucu oranı en az %70 olarak ifade edildi. Geçen hafta içerisinde dünya sağlık teşkilatına müracaat edildi ve Sinovac dediğimiz aşı Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından da hem kabul edildi, hem de FTI’a da müracaat edildi. Bunlar niçin önemli? Bu aşı toplam aşılama içerisinde %5’lik bir kesimi oluşturdu. Çok sınırlı bir miktarda kullanılıyordu. Ölümü neredeyse %100 önlüyor. BioNTech aşısı da 1 buçuk milyon doz civarında Türkiye’ye gelmiş durumda. İnsanlara ‘bu mu? bu mu?’ diye bir tercihte sunuluyor. Tabii bu BioNTech aşısı yapay bir aşı. Dolayısıyla bu aşının koruma oranıyla ilgili de %95’lerle %98’lere varan gayet yüksek koruma oranları bildirildi. Bir de bu sözünü ettiğimiz İngiliz suşuna karşı da bir koruma özelliği taşıdığı yönünde daha fazla bilgi akışı var. Dolayısıyla insanlar muhtemelen bu nedenle BioNTech yönüne doğru kayma gösteriyorlar. Fakat benim burada kamuoyuna ve dinleyicilere söyleyeceğim şey, ‘hangi aşıyı bulursanız olun, yeter ki aşıyı olun’ yarın başka bir aşı geldiği zaman da başka bir marka gelebilir. Size tesadüf edebilir. Mutlaka aşı olun. Çünkü pandemi tarzındaki bu tür salgınlarla baş etmenin başka bir yolu yok.”

Editör: TE Bilişim