Boğaziçi, ülkemizdeki en iyi üniversitelerden. Başarısını kanıtlamış kaliteli, bilimsel yayında iddialı, verimli döngüsüyle (başarı var, -hocasıyla, öğrencisiyle-başarılılar burayı tercih ediyor; başarı, başarıyı getiriyor, kartopu gibi katlanarak büyüyor) uluslararası saygınlığı olan bir kurumumuz. Türkiye'deki 129’u devlet olmak üzere toplam 207 üniversite içerisinde gençlerin kapısından girmeye can attığı, tercihte ilk 5’te olan üniversitedir burası. Yerelde böyle, ya dünyad? Uluslararası başarıda ise tek temsilcimiz: Dünyadaki başarısıyla 186. olan Boğaziçi Üniversitesi, Türkiye’nin  "En yi Küresel Üniversitesi" unvanına sahip. Dünyada, Türkiye’den ilk 200’e giren “tek” üniversite. (NTV, 2019)

BAŞARISININ SIRRI, İYİ YÖNETİM İKLİMİ

Başarı tesadüf değildir. Mayasında; emek, disiplin, kurumsallık, iyi yönetim iklimi vardır. Öğrencilerin başarısı, hocalarına, yöneticilerine yaslanır. Bir bütün olarak başarılı olunur; öğrencisinden öğretim üyelerine, ana bilim dalı başkanından bölüm başkanına, dekanından rektörüne…

Böyle kurumların yöneticileri nasıl göreve gelmel? Elbette buyrukla, görevlendirmekle olmamalıdır. Nasıl ki mahallemizin muhtarını, ilçemizin, ilimizin belediye başkanını, cumhurbaşkanını oy vererek seçiyorsak, üniversiteler de özerk kurumlardır, onlar da kendi yöneticisini, dekanını, rektörlerini kendi bünyesinden, orada çalışan öğretim üyelerinin oylarıyla seçmelidir. Eskiden böyleydi ancak; 12 Eylül 1980 askeri darbesinin bize dayattığı YÖK ile üniversitelerimiz özerkliklerini kaybetmiştir maalesef. Artık seçim, tedricen atamaya dönüşmüştür günümüzde.

KAYBEDEN GENÇLİK OLUR

Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör ataması yapıldı. AK Parti milletvekili adayı, yani bir partili rektör oldu. Yapılan bu atamayla, son 18 yıldır tüm kurumlarda olduğu gibi, bu bilim yuvasında da, liyakat terk edilerek partizanca davranılıp, burası da AK Parti'nin arka bahçesi yapılmaya çalışılmıştır. Hükümetin şöyle bir görüşü olabilir: Kendi kadromu kurarım, atama yaparım, yönetirim; başarılı olursa, haneme puan yazılır. Başarısız olursam; fatura bana, hükümete kesilir, yani partiye… Bir sonraki seçimlerde seçmen bunu değerlendirir, cezalandırır, oy vermez. Ancak bir şeyi unutuyoruz bu arada. Başarısızlıkla, var olan kurumsallık, verimlilik, birikmiş başarılı alt yapı çöpe gider ve kaybeden, gençliğimiz, ülkemiz olur.

İşte bunu görüyor Boğaziçililer. Tehlikenin farkındalar. Öğrenciler, öğretim üyeleri tepkili, kabullenmiyorlar. Bunu bir “Kayyum Ataması” olarak görmekteler, Güneydoğudaki birçok yerel yönetimdeki uygulamalara benzeterek. Protestolarda atılan, “Zıpla, zıpla, zıplamayan kayyumdur” sloganı da ayrı bir zekâ ürünü, hoş bir espri. Evet, bir özgüvenleri var, başarılarından kaynaklı. Direniyorlar. Haklılar da… Direne, direne…

Gençler, kampüslerinde direniyorlar. Zıpkın gibiler, enerjikler, yerlerinde duramıyorlar, reddediyorlar, güçlüler. Bunların “feraseti, cahilliklerinden” değil, ışıl ışıl gözlerinden, pırıl pırıl zekâlarından, geliyor. Direniyorlar, direnecekler de. Benim üniversiteme girişte puanı yetmeyenin, atama ile yöneticimiz olmasını kabul etmiyoruz, demelerini dinlemek gerek, kulak vermek gerek onlara.

Peki dikkate alınıyorlar m? Hayır. Tam tersine. At gözlükleriyle devam. Bu tepkilere gözlerini kapatan iktidar, kurumuna sahip çıkan öğrencilerden, öğretim üyelerinden tedirgin oluyor bu arada, hatta korkuyor bence laf aramızda. Gezi olaylarına gönderme yapan iktidarın küçük ortağı (bana göre karar verici) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin talihsiz ifadeleri kendini bağlar; ama “Başı ezilmesi gereken bir komplo” ne demekti? MHP komplo teorisiyle ne yapmaya çalışmaktadı? Bu düpedüz provoke etmek, hedef göstermek, tahrik etmek demek değil midir, bizatihi'

GENÇLER DİRENME HAKKINI KULLANIYOR

Gençler; demokratik protesto, direnme haklarını kullanılıyorlar. Yapacaklar. Katlanmak gerek. Demokrasi de zaten “kendin gibi düşünmeyenlere katlanma sanatı” değil m? Bu gençlere –ki gözleri dışarıdadır, beyin göçü ülkemizin ciddi sorunudur- üniversitelilerimize, ışık gibi parlayan üniversitemizin öğretim üyelerine kulak verelim lütfen. Küstürürüz onları. Kaybederiz. Türkiye kaybeder. 

Kapısında kelepçeleriyle zihnimize kazınan (bu kelepçeler, muhalefete, basına takılmıştır kanımca) bu başarılı üniversite içerisinde, kendi kurumunu yönetecek kimse yok m? Elbette vardır.