Kılıçdaroğlu, 2006 yılında çıkartılan Tarım Kanunu'nda mili gelirin en az yüzde 1 oranında çiftçiye destek verilmesinin yazılı olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
''Bu kanun 2006’da çıktı, 2006’dan 2022’ye kadar her yıl milli gelirin en az yüzde 1’ini aldınız mı? Hiç almadınız. Hesabını yaptık. Çiftçinin, 2006’dan bu yana var olan hükümetlerden, Türkiye'yi yöneten hükümetlerden 211 milyar lira alacağı var. Eski parayla 211 katrilyon lira alacağı var. Soru bir. Türkiye Büyük Millet Meclisi görevini yapmış, kanunu çıkarmış. En az yüzde 1 oranında çiftçiye destek vereceksin demiş. Rakam belli, gelir belli. Milli gelirin yıllık artışı belli. Yüzde 1 niye verilmez? Önünüze oy istemek için hangi siyasetçi gelirse gelsin şu soruyu soracaksınız; benim hakkım olanı, niye bana vermediniz arkadaş? Sen benim hakkımı kime verdin? 211 milyarı kime verdin? Üreten benim, tarlaya giden, çoluk çocuk, karı koca çalışan benim. Güneşin altında olan benim, sabahın köründe tarlaya giden benim. Çalışan benim, üreten benim. Yüzde 1 hakkımı sen kime verdin arkadaş? Niye bana vermiyorsun? Ben biliyorum. Ama bu soruyu sormanızı istiyorum değerli arkadaşlar. Siz sadece kendi adınıza sormayacaksınız. Kars'taki çiftçi için de soracaksınız. Edirne'deki çiftçi için de soracaksınız. Antalya'daki çiftçi için de seracı için de besici için de soracaksınız. Çünkü hepiniz üretiyorsunuz.”
‘ADALET İSTİYORUZ ARTIK ÜLKEMİZDE’
Adaleti arayan Mevlana’nın kentinde olduklarını belirten Kılıçdaroğlu, “Devlet neyle yönetilir. Devletin dili adalettir. Kainat da adalet üzerine inşa edilmiştir. Yüce yaradan, kainatı adalet üzerine yaratmıştır. Herkesin adalet hakkı var. Kurdun da kuşun da adalet hakkı var. Onların da bu coğrafyada bizimle beraber yaşamaya hakları var. Dünyanın bütün nehirleri adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez diyor Sadi Şirazi. Hepimiz adalete susadık. Adalet istiyoruz artık ülkemizde. Çok kamplaştık. Çok kavga ediyoruz. Çok ayrıştık. Komşumuzun inancını sorgulamaya başladık. Komşumuzun kimliğini sorgulamaya başladık. Komşumuz nedir diye sorgulamaya başladık. Yaşam tarzını sorgulamaya başladık. Bunu yapan siyaset. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. Oturmamız lazım, konuşmamız lazım. Hanginiz anne ve babanızı seçme özgürlüğüne sahipsiniz? Hiç gerek yok. O zaman benim kimliğim niye siyaset yapılıyor? Benim elimde olmayan bir şeyle niye siyaset yapalım? Düşünmek zorundayız. Bu güzel ülkeyi büyütmek zorundayız. Zenginliğimiz var. Düşündüğümüzden daha zengin bir ülke Türkiye. Ama gelir adaletle dağıtılmıyor. Birisinin 3 çocuğu, 2 çocuğu, 1 çocuğu açken, işsizken; birisi 5 maaş, 6 maaş, 7 maaş alıyorsa orada adalet yoktur. Sorgulamamız lazım. En çok sorgulaması gereken de Konya'dır. Mevlana'nın kentidir.”
‘BİZİM KABAHATİMİZ VAR’
Gerekirse günün 24 saati Türkiye için çalıştığını ifade eden Kemal Kılıçdaroğlu, “Gelelim bize. Bizim kabahatimiz var. Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı olarak söylüyorum. Bizim kabahatimiz var, kusurumuz var. Gelip sizin sofranıza oturmadık, çayınızı, kahvenizi içmedik. Derdiniz nedir diye sormadık. Ankara'da oturduk, güzel laflar ettik, niye bize oy vermiyorsunuz diye. Bir de size kızdık. Yok artık öyle bir şey. Geliyorum, oturuyorum, konuşuyorum, dertlerinizi dinliyorum. Gerekirse günün 24 saati çalışıyorum. Sizin için, bu ülke için, hak için, hukuk için, adalet için mücadele ediyorum” dedi.


‘TÜRKİYE ZENGİN BİR ÜLKEDİR’
Tarım üretiminde havza bazlı politikaların Türkiye’ye katkı sağlayacağını ifade eden Kılıçdaroğlu, “Havza bazlı planlama yapmanız lazım. Konya Ovası'na şu ürün, Harran Ovası'na şu ürün ekilecek diye. Herkes ne ekeceğini bilecek. 1 yıl sonra en az yüzde 15 karla bunu kaça satacağını bilecek. Dolayısıyla herkes ekecek, Türkiye'nin ihtiyacı karşılanacak. Ama hiç kimse zarar etmeyecek. İthalatçı değil ihracatçı bir ülke olacağız. Fazla ürettiysek ihraç edeceğiz. Alıcı bulamazsak Afrika'ya göndeririz. Bir sürü aç gezen insanlar var. Müslüman ülkeler var. Orada dünya kadar aç insan var. Yahu sen maske göndereceğine buğday ve et gönder. İnsanların karnını doyur. Bunların hepsini yapabiliriz. Türkiye, zengin bir ülkedir” dedi.
‘SURİYELİLER İÇİN GEREKİRSE BM’Yİ DEVREYE SOKACAĞIZ’
Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmeleriyle ilgili de konuşan Kılıçdaroğlu, “Konya'da 123 bin Suriyeli var. 'Nasıl göndereceksin' diye soruyorlar. Meraklanmayın, 4 aşamalı oturacağız, Suriye yönetimiyle karşılıklı büyükelçilikleri açacağız. Niye kavga edelim ki emperyal güçlerin kayığına niye binelim. Suriye'de yaşayan çok sayıda akrabamız var. Ezo Gelin'i Suriye'ye gelin verdik. Çorbasını içiyoruz ama Ezo Gelin'i bilmiyoruz. Hala evlilikler var. Dolayısıyla kavga etmenin mantığı yok ki, biz de onlar da kazanacak. Protokolümüzü yapacağız, buradan gidecek Suriyelilerin can ve mal güvenliğini garantisini alacağız. BM'yi gerekirse devreye koyacağız. Buradan giden Suriyelilerin evini, yolunu, okulunu, kreşini ve hastanesini Avrupa Birliği'nin fonlarıyla yapacağız. Bunları da bizim müteahhitlerimiz yapacak. 'Gitmezler' diyorlar, adama bedava ev veriyorsun niye gitmesin ki. Orada bizim sanayicilerimize git kardeşim fabrikaların tamamını yeniden aç diyeceğiz. Sana da teşvik vereceğiz diyeceğiz. Burada asgari ücretin yarısına çalışacağına ve perişanlık içinde kalacağına evi, işi ve hayat garantisi de var. Bunları sağlayacağız. Bunları AB'ye anlattım. Yapmazsanız sizin de başınız belaya girer bizim de. Irkçılık yapmıyoruz. Allah'ın yarattığı her kula kimliği ne olursa olsun saygım vardır. Ama herkes kendi ülkesinde otursun. Herkes kendi ülkesinde rahat eder” diye konuştu.

‘4 MİLYONUN SESİNİ DÜNYAYA DUYURDUM’
Evinin elektriğinin kesilmesiyle ilgili de konuşan Kılıçdaroğlu şöyle devam etti:
“Geçen yıl 4 milyona yakın garibanın da evinde elektrik kesildi. Ama bu kardeşiniz şunu yaptı. 4 milyonun sesi duyulmuyor. Çünkü 4 milyon garibanın elektrik parasını ödeyecek paraları bile yoktu. Ben de ödemedim. Ne oldu? Geldiler elektriğimi kestiler. Bütün dünya 4 milyon garibanın sesini duydu. 4 milyonun sesini nasıl dillendireceksiniz? Nasıl anlatacaksınız? Benim çıkıp da bunun elektriği kesildi demem yetmiyor arkadaş. Senin de elektriğin kesiliyor. Sen de bir hafta onlar gibi yaşıyorsan ben anlarım ki sen onların sözcülüğünü yapabilirsin. Onların derdini daha rahatlıkla anlatabilirsin. Biz bunu yaptık. Diyeceksiniz ki 'Ya ey Kılıçdaroğlu, sen ne yapacaksın?' Söyleyin. Hiçbir çiftçi ektiği ürün dolayısıyla asla zarar etmeyecek. Formülü şöyle; ektiğimiz tarlanın, sulu mu, susuz mu neyse, dönümüne ne ekiyorsanız, maliyeti bellidir, işçiliği bellidir, tohumu bellidir, gübresi bellidir, mazotu bellidir, varsa elektriği bellidir, ilacı varsa bellidir, maliyeti bellidir. Kardeşim sen bu ürünü bir dönümde kaça ürettin? 100 liraya. Sana bir kar vereceğim. Ne kadar? Yüzde 15, yüzde 15 lira. Yüzde 15 üzerinde satıyorsan, kime satıyorsan sat, ihraç ediyorsan et. Ama 15’in altına düştüğü anda devlet olarak ben satın alacağım. Benim çiftçim zarar etmeyecek. Ne demektir bu? Şu demektir; hiç kimsenin alın teri yerde kalmayacak demektir.”  

Kaynak: dha