Zihnimizin bir köşesinde, geçirdiğimiz zaman boyunca biriktirdiğimiz hatıraları, terkedilmiş bir evdeki üstü kapalı koltuklar gibi saklarız. Unuturuz! Bazen hiç yaşanmamış gibi gelir bize. Ama onlar hep oradadır, zamanını bekler. Yaşadığımız bir dakika ya da çevremizde gördüğümüz anlık bir görüntü harekete geçirir o hatıraları ve ortaya çıkarlar. ‘’Ben de böyle hissetmiştim ‘’ ya da ‘’Ben de şöyle yaşamıştım’’ dedirtir. O anlardan biri bazen bizim için bir dönüm noktası demektir. Verdiğimiz tek bir kararla yollar çizilir ve o yolda yürümeye başlarız.

Benim için çok özel olan, bir dönüm noktası dediğim, zaman dilimini paylaşmak istiyorum. Biraz neşe, biraz sevinç, biraz da özlem yüklü olan…

Nasıl Başladım?

Sokakta oynama şansına sahip olarak büyüyen çocuklar bir anlamda sporun içinden gelen çocuklardır. Ben de sokakta oynama şansına sahip bir çocuktum. Bahçedeki ağaçlardan meyve toplamak için tırmandık. İp atladık, top oynadık. Saklambaç en sevdiğim oyunlardan birisiydi. Tabii favorim öğretmencilik oynamaktı. Hep de müzik dersi yapardık,  beceremesek bile sırayla bağıra bağıra şarkı söylerdik. Ama ne eğlenirdik…

Oynadığımız oyunlar sayesinde farkında olmadan eğlenerek bedenimize bir sürü katkı sağladık. Örneğin ip atlarken sıçrama becerimizi geliştirdik, top oynarken refleksif ve hız özelliklerimizi geliştirdik. Oynadığımız bazı oyunlarla da çabuk karar verme ve zamanlama yapabilmeyi öğrendik.

Çocuklar inanılmaz taklitçi özelliktedirler. Yakınlarındaki büyüklerin yaptığını yapmak, onlar gibi giyinmek, kendi başlarına hareket etmek isterler. Doğaları böyledir. Böylelikle taklit ederek öğrenirler, gelişirler.

Çocukların dinlemediğini ve görmediğini düşünürüz bazen. Ama onlar tıpkı bir kayıt cihazı gibi her şeyi kaydeder ve bir zaman gelir o kayıttan bir cümle ya da bir hareketle karşımıza çıkar ve bizi şaşırtırlar.

Ben de taklit eden çocuklardan biriydim. Babam spor karşılaşmalarını ve müzikal filmleri çok severdi. Bana da çok sevdirdi. Özellikle olimpiyatları çok izlerdik ve Cimnastik yarışmalarına bayılırdık. Ben de yarışmadan sonra aklımda kalan hareketleri yapmaya çalışırdım. Özellikle kurdele serileri beni çok etkilerdi. Hatta bir kurdelem bile vardı. Oradan oraya sallayıp bacaklarımı şpagat açıp otururdum. Parmaklarımın en uç kısmına basar öyle evin içinde yürürdüm. Çok hareketli bir çocuktum. Oradan oraya atlar sürekli ben dans ediyorum, ben spor yapıyorum diye evin içinde dolanıp dururdum.

Bu durumdan biraz muzdarip biraz da sevinen annem beni klasik bale kursuna yazdırmak istemiş. Babam da Cimnastik daha iyi olur demiş. O sıralarda da abimler Taekwondo sporu ile ilgileniyorlardı. Evde sürekli bir hareket vardı. Gittikleri spor salonunda öğrendiklerini evde tekrar ediyorlar, evin altını üstüne getiriyorlardı.

Sürekli tekme atıp elleriyle değişik hareketler gösteriyorlardı. Tabii ben durur muyum, onların peşinden aynısını yapmaya çalışır abimlerin kıyafetlerini giyerdim. Koltuğun üstüne çıkıp oradan           (o zamanlar anlamını bilmediğim) uçan tekme atıyorum deyip koltuktan aşağı sıçrayarak atlardım. Ne eğlenceydi ama.

Bir de böyle beyaz değişik bir kıyafet giyiyorlardı. Eşofman altı gibi ama tam da benzemeyen, üstüne uzun kollu hafif bol bir t-shirt. Onların üstüne de renkli kuşaklar takıyorlardı. Neden böyle giyiniyorlardı ki?  Çok değişik. Ama ilgi de çekici. Hatta çok güzel!

Bu esnada annem ve babam seni cimnastiğe ya da klasik baleye göndermek istiyoruz dediklerinde ben oturup saatlerce ağladım.

‘’Hayır! Haayııırrr! Hayıırr! Ben de Taekwondo yapıcam. Taekwondo yapıcam ‘’ diye hıçkıra hıçkıra ağladım. Aslında bu spor dalı ile ilgili ne biliyordum ki?  Sadece değişik hareketler vardı. Bir sağ kol, bir sol kol, arada bir tekme sallama falan.  Eğlenceliydi işte.

Abimler bazen bana, öğrendikleri hareketleri gösterirlerdi. Ben de taklit yeteneğimle aynısını yapmaya çalışıyordum. En çok ta tekme atmak hoşuma giderdi.

Belki de burada asıl olan hangi spor olduğu değil, bu branştan bana parça parça hareket gösteren abilerime olan yakınlık kurma çabasıydı. Bu hareketler sayesinde onlarla konuşabiliyor, iletişime geçebiliyordum. Ben hareketleri yapmaya çalışırken beni izliyorlardı. Yanlış yaparsam düzeltmeye çalışıyorlardı. Onlar çok akıllıydı, güçlülerdi. Hep bana birşeyler öğretip yanımda oluyorlardı. Başarabildiğim zaman kucaklarına atlayıp kocaman sarılıyordum. Sonra da aferini alıyordum.  Her zaman peşlerindeydim. Ben de yapacağım, ben de geleceğim. Böylelikle altı yaşımdayken Taekwondo sporu ile tanıştım.

Daha önce de söylediğim gibi bu branşı bilmiyordum, anlamını bilmiyordum ama abimlerin bana öğretmeye çalışması ile onlarla bağ kurduğuma inanarak bu spora başlamayı çok istedim. Çoğu çocuk aslında bu şekilde spor tercihi yapıyor. Fiziksel uygunluk nedir bilmeden, o branşın neyi geliştirdiğini bilmeden, bazen içinden gelen bir sesle bazen de büyüklerinin yanında olabilmek için tercih ediyorlar. Aslında nasıl tercih edildiği çok önemli değil. Spor hayatımıza açılan sonsuz bir kapıdır. Devam edildiğinde muazzam hisler ve manzaralar kazandırır. Ve iyi ki dedirtir.

Ben de iyi ki spora başlamışım ve iyi ki de Taekwondo demişim.

Sporla kalın…