Mutluluğun sağlığa iyi geldiği bilinen bir gerçektir. İçinde sevinç, tutku ve kendinden emin olma, iç huzuru bileşenlerini doğru oranlarda barındıran mutluluk iksirimiz varsa;  salgılanan hormonlarla mucizevi iyileşmeler olduğunu, tüm güzel tesadüflerin birbirini takip ettiğini yaşamış, duymuşuzdur. O halde neden mutsuz olmayı seçeriz'  Hatta duygularımızın kendi seçimlerimiz olduğu gerçeğini neden göz ardı ederi? Belki de kendi iksirimizin bize özel oranlarını bulmak o kadar da kolay değildir!
Bebekler doğduklarında çoğu memelinin aksine kendilerine bakan büyük canlılara daha fazla ihtiyaç duyarlar. Doğduktan sonra ilk öğrendikleri kendilerinden gelişkin bir şeye muhtaç oldukları ve bu kocaman şeye ihtiyaçlarını ifade ettikçe beslendiği ve desteklendiğidir. İhtiyaç duydukça acı çeker, acı çektikçe ağlar, ağladıkça ihtiyaçlarına kavuşur, ilgi görür ve mutlu olur. Büyüdükçe ihtiyaçlarını elde etmenin farklı yollarını öğrense de zihninde mutluluk hormonlarının düğmesi  ihtiyaçlarının giderilmesine, bu da kendilerinden güçlü ve büyük bir kişi ya da topluluğun/ toplumun desteğine bağlıdır. Yalnızlık ölüm korkusunu tetikler. Tek başımıza başarsak bile belli kimliklerde muhtaçlık duygusuna yatkın olmayı seçeriz.

Annesi ona en sevdiği çiçeğin adını vermişti: 'Mine'... Evleneceği günün sabahı boynundan hiç çıkarmadığı kolyesinin içindeki iki resme bakıyordu. Dokuz yaşında babasını kaybetmişti ve sonra oniki yaşında annesinin vefatı ardından resimlerini halasının hediye ettiği altın bir kalbin içine koyarak boynuna asmış, bir daha hiç çıkartmamıştı. Lise arkadaşlarının düğüne gelip gelmeyeceğini merak ederek güne hazırlanmaya başladı. Tanıdığı hemen herkes onu severdi. Bu sevginin ardında yalnız kalmamak arzusuyla yanıp tutuşan ve aşırı vericiliğiyle kendini herkesin üzerine basabileceği bir pas pas olmaya iten nedenler vardı...

Mine ellinci yaş gününü kutlarken arkadaşları konuşma yapmasını istediğinde yeni yayınlanmış kitabının önsözünden alıntı yapmak istediğini söyleyerek okumaya başladı: 'Yıllarca fedakarlık yaparak değerimin anlaşılacağını sandım. Anlaşılmayınca panik atak ve depresyon yakamı bırakmadı! Güçlü olmaya karar verdim kendimce, bu defa herkese kızarak, insanlarla arama sınırlar koyup öfke ve anksiyete sorunlarıyla uğraştım. Mutlu olmanın yolunu ararken, durmadan başkalarından şikayet edip kendilerine ihtiyaç olunca kapris yapanlardan olmayı da düşündüm ama tarzım değildi... Yalnız kalmamak için beni mutsuz eden ilişkilere katlanmaktan yorulmuştum. Yalvarıp yakararak tanrımdan yardım istediğim o unutamadığım gecenin sabahında sanki bir aydınlanma yaşadım. Esasında bütün kararları veren bendim. Kızmaya, gücenmeye, fedakar  ya da bencil olmaya, öfkelenmeye, yargılamaya... Yeni bir karar verdim 'huzurlu olmak ve tabiat gibi kendimle ve herşeyle uyumlu bir barış halinde yaşamak... 'Kendim' diye tanıdığım kişinin tamamen geçmişin ebeveynlerim tarafından da kullanılmış; alışıldık yollarından, öğrenilmiş davranışlardan ve daha derinde hayatta kalma çabasından ibaret olduğunu gördüm. Halbuki yaşam her an yeniden ve benzersiz şekilde oluşuyordu. Gerçekten kendim olmak istiyorsam işte tam da bu hakikate uyum sağlamam gerekiyordu. 'Her an yeniden seçebilirsin, geçmişi tekrar etmen gerekmiyor!'

Çocukluğumun sokak aralarında kaybolmuş beni bulmak için yola çıktım. İdrak ve anlayışın davranışlarıma, giderek hücrelerime yerleşmesi için yıllarca pes etmeden uğraştım. Sanki başkalarının hayal ve inançlarının bir figüranıydım. Üstelik bunları kendi düşüncelerim, kendi inandıklarım sanıyordum. Kendimi onaylarken başkalarının gözünden onaylıyordum, farkında bile olmadan. Tek istediğim güvende olmaktı. Tek istediğim haklı olmak, hükmetmek, daha çok sevilmekti! Esas dileğimse ben kendimi sevmezken, herkes tarafından olduğum gibi kabul edilmekti. İçimdeki çocuk sessiz çığlıklarla bağırıyordu; 'Ben iyi biri olsam annem babam beni bırakmaz,hayatta ve yanımda olurlardı!' 

Kolay değildi güvenli alandan çıkmak ve temel iç güdülerimin hapishanesinden kurtularak ruhuma bir pencere açmak! Olmadığında yeniden, yeni bir yoldan denedim. Kendim zannettiklerime rağmen şimdi olun güzel ve keyifli bir evresindeyim. Nasıl anladığımı, nasıl karar verdiğimi, seçici algılamamın neye göre çalıştığını, duygu yüklerinin hayatıma neler yaptığını ve zannetmenin nelere mal olduğunu keşfetme yolculuğu, tüm zorluklara değer! Artık o üzgün, kırgın, kendini sevmeyi bırakmış fakat kendinden bile gizlenmeyi başarmış o çocukları görebiliyorum. Sokakta, sağda, solda, ilişkilerde, önemli mevkilerin başında! Oysa her zaman bir çözüm yolu vardır! 

Pastasını tabağa koyarken 'Çok şanslıyım!' dedi 'Yaş günüm aynı zamanda yılbaşına çok yakın ve herkesin olumlu bir enerjide, bir kutlama havasında olması yaşadığım şehrin enerjisini güzelleştiriyor. Böylece dileklerime odaklanırken ortak bilincin enerjisinden de destek alıyorum! Tek bir dileğim var bu yaş günümde! Daha çok anlamak, daha sevgi dolu olmak, zannettiklerimle değil tamamen kalbimin pusulasına göre yaşamak!'