Merak, kuşku ve ilgi bence icatların anası…
Bütün mucitlerin çok meraklı olduklarını düşünmüşümdür hep.
Muazzez İlmiye Çığseverler bilir, başörtüsünün tarihçesinin 5 bin yıl öncesindeki Sümerler’e dayandığını… Yinelemiş olayım.
Sümerler’de mabetlerde kutsal görev anlayışıyla fahişelik yapan kadınların başlarını örtmeleri zorunluymuş. Başlarını örtme, onlara tanınma ayrıcalığı getiriyormuş. Bu gelenek Hammurabi zamanında kaldırılmış ancak, M.Ö.1500’lerde adı bilinmeyen bir Asur kralının yaptığı ve günümüze kadar gelen yasanın 40. Maddesi ile evli ve dul kadınların bir şalla başlarını örtmeleri zorunlu kılınmış. Sokak fahişelerinin, köle kadınların ve kızların başlarını örtmeleri ise yasaklanmış.
Baş örtme geleneği, Orta Doğu’dan Anadolu’ya taşınmış, Hititler’de de görülmüş.
Yahudiler’de ise kadınların evlenince saçlarını tıraş ettirip başlarına bir örtü takmaları kuralı fanatik çevrelerce günümüze kadar taşınmış.
Roma ve Yunan dönemindeki heykellerdeki başı örtülü kadınlar namusu simgeliyormuş.
Baş örtme geleneğini Hıristiyanlık’ta rahibeler de sürdürmüş.
İslamiyette ise örtünme Müslümanların Mekke’den Medine’ye göçünden sonra gündeme gelmiş. Çünkü her iki şehrin insanları henüz birbirini tanımamakta, Mekke’de olduğu gibi Medine’de de satılan kadınlar bulunmakta. Medineliler, Mekke’den gelen hür kadınlara sataşmaya başlayınca Hz. Ömer sataşanlara bunun nedenini soruyor. ‘’ Cariye zannettim. ‘’ yanıtını alıyor.
O günlerde hür kadınların belli bir kıyafet kuralı da yokmuş. Ömer, peygambere ‘’ Allah’a dua et, hürlerle cariyelerin arası belli olsun.’’ diyor ve ardından hür kadınların örtünmesi isteniyor. Cariyelerin ise örtünmesi yasaklanıyor. Hür kadın gibi başını örten cariyeler hatta dövülüyor.
İslamiyet’in başlangıcında hür kadınların cariyelerden ayrılması için uygulanan bu gelenek, kölelik kalkınca erkekten kaçma şekline dönüşüyor.
Geçtiğimiz günlerde Soner Yalçın’ın köşesinden öğrendim, 630 yılında Bizanslılara karşı yapılan Tebük Seferi dönüşünde Hz. Muhammed’e suikast girişiminde bulunulduğunu… Suiikastçıların kimler olduklarını Hz. Muhammed’in bildiğini ve sadece bunu sırdaşı Hüzeyfe’ye söylediğini…
Bilmediğimiz o kadar çok şey var ki, meraklı değilseniz öğrenmeniz mümkün değil.
Soner Yalçın, bu konuda zevkle/ ilgiyle okunan bir araştırmacı… Kendi adıma söyleyeyim, hayranıyım doğrusu…
Abdülmecit döneminde Aziz Efendi’nin dairesinde 58, Abdülhamit Efendi’nin dairesinde 34, Reşat Efendi’nin dairesinde de 24 cariye bulunuyormuş.
Her bir cariye et ister, tatlı ister, elbise ister, su ister. Nasıl yetiştiriyorlardı acaba ' Devlet işine kimler, ne zaman bakıyordu diye sorasım geliyor. Kadınlara ayrılan zaman, günün tamamını alıyor gibi görünüyor.
Şehzadelere cariye sunulması ise Osmanlı’da eski bir gelenek… Örneğin, 2. Beyazıt 1482’de oğlu Şehinşaha 5 cariye ve 5 oğlan armağan ediyor.
Dikkat ! 5 Oğlan dedim.
Ben değil de tarih diyor bunu. Oğlancılık bugün ayıp acaip görülüyor/ biliniyor.
2. Beyazıt döneminde belli ki değil!
Aklı kıt olan itiraz edebilir buna… Cehaletinden zırvalayabilir. Bence ezbere konuşmak yerine Tarihçilere sorsunlar. İllâ İlber Ortaylı’ya değil… Sıradan bir tarihçiye de sorsalar olur pekala.
Bu arada Nedim’in bu konudaki şiirlerini de merak etsinler. Neden damdan dama atlarken düşüp öldüğünü de…
Tarihi bilmeyip de abuk sabuk konuşan cahillere alıştık da üniversite bitirmiş/ devletin yüce katlarında görev yapan okumuş cahillere alışamadık.
Sıradan insanların yalpalamasına, bir zamanların Kubiş’ine, dün ak dediklerine bir gün sonra kara diyenlere alıştık da dün en ağır sözlerle birine saldıran siyasilerin klima hızıyla dönüp saldırdıklarına şimdi tapıyor olmalarına alışamadık bir türlü…
Daikin klima teknolojisini bile afallatacak bir dönme hızı !
Siz de merak edin öğrenin bunları bence. ( Bildiğinize yüzde yüz emin olsam da … )
Meraklı olduğum konulara devam…
Öğrenmek için uzun uzun araştırmalar da gerekmiyor. Sağımız solumuz kaynak dolu… Tuşa dokununca önünüze yağmur gibi yağıyor bilgiler.
BİLGİ MERAK DUYGUSUNDAN GEÇİYOR
Belki hâlâ bilmeyen vardır, AKP’nin kurulmasına liderlik yapanların en bilinmişleri Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı ile yakın ilişkileri varmış. Kemal Unakıtan, Ali Babacan, Abdülkadir Aksu, Abdullah Gül, Recep Akdağ gibi… ( 27 Şubat 2004 tarih ve 3590- 106-04/İSTH.KS ( 7681 ) Sayıyla İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı’na ait bir belgedeki bilgilere göre.)
Merak edip siz de daha meşhur olanlarını öğrenmek istemez miydiniz'
Unutmayalım; bilgi, merak duygusundan geçiyor.
Merak da okumanın kapısını aralıyor.
Merak, ilgi ve kitap…
İnsanlaştırıyor!
*
Babamın anlattıklarına göre biz Horasan’dan gelmişiz. İran Khrosan mı Erzurum Horasan mı bildiğim yok. Merak bu ya… Taa, İran’ın Khorasan’ına gittim.
Türbeler, camiler, müzeler, kütüphaneler, parklar, bahçelerle dolu İran’ın ikinci büyük / tertemiz kentine… Oradan da Nişabur’a, Ömer Hayyam’a, Attar’a…
Merak ve ilgi olmasaydı kütüphanelerde kitap / dergi okuyan güleryüzlü mollalarla tanışıp konuşabilecek miydim dersiniz…
Ne Fesli Kadir’e benziyorlar ne de Cüppeli’ye…
Oysa o topraklara gitmeden önce bambaşka bir İran vardı bende.
Sayısalcı, bilimci, tertemiz giyimli, öğrenme meraklısı İranlıları tanıyınca İran’ın kitabını yazayım dedim ve yazdım da… ( Favori Yayınları – Ankara )
Sümerliler gibi…
Öğrendiklerimi / gördüklerimi de Karşıyaka’da Latife Hanım Köşkü’nün bahçesinde ve Kuşadası Kuakmer’de dinleyicilerime aşkla anlattım.
Bir Sümerli gibi…
‘’ Biliyorsan niçin öğretmiyorsu? ‘’ diyorlar ya…
Keşke devleti yönetenler de biyoloji, din, tarih ve edebiyat konusunda Sümerliler gibi meraklı olsalar ve de öğrenseler…
Saçmalamasalar…