SON MÜHÜR-KAZİM BOZKURT/ Prof. Dr. Yaşar, Marmara Denizi’nde ortaya çıkan müsilaj sorununun, bir günde oluşmadığını, bir sürecin ardından olduğunu vurgularken, buna sebep olan sorunlara önceden önlem alınmadığını dile getirdi. Türkiyede “bilimsel kuraklık” olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yaşar, bunu, “ Gelişmiş ülkelerde yapılan lisansüstü çalışmaların yüzde 70’i doğrudan uygulamaya sokulur, yani akademik çalışma yapılıyorsa bu uygulamaya dayalıdır. Türkiye’de ise bu oran yüzde 1’dir. Bizim çalışmalarımız rafları süslüyor.” sözleriyle açıkladı.

“18 yıldır ‘3 yıl sonra yüzeceğiz’ deniliyor”
Prof. Dr. Yaşar, siyasilerin her sene “3 yıl sonra körfezde yüzeceğiz” söylemi hakkında, “2012’de Türkiyenin büyük kanallarının bir tanesinde bir konuşmasını izlemiştim, 2020’de kesin olarak denize gereceğiz diye.  Sormuştum basında, bu tarihi nereden çıkardı? Bilimsel kuraklık dedim ya, biraz bilimi dinleseler keşke. Denizlere nasıl gireceğimizi defalarca anlattım. Üç beş fabrikanın atığını engelleyemiyoruz. Hiç 2024’te yüzeceğiz diye hedef koymasınlar. Sayın  Tunç Soyer de söyledi ilk seçildiğinde, üç sene sonra yüzeceğiz diye. Değil üç yılda, 33 yılda da yüzemezsiniz.” sözlerini aktardı. 

“Yeşildere’den sular simsiyah akıyor”
İnciraltı’nda kurulan biyolojik arıtma tesisinin şu an hiçbir problem yaşamadan çalışarak suyu temizlediğinden bahseden Prof. Dr. Yaşar, benzer bir çalışmanın Narlıdere’de de küçük bir arıtma tesisiyle devam ettiğini açıkladı, Fakat, İzmir’de iç körfezin bir foseptik gibi kullanıldığını belirtirken, Yeşildere bölgesinde suların simsiyah akmasından yakındı.

Marmara Denizi’nin sinyalleri 1985’e dayanıyor
Prof. Dr. Yaşar, Müsilaj sorununun, aslında 1980’li yıllardan sinyalini verdiğini belirtirken, 1988 yılında bir yüksek lisans tezinde Marmara Denizi’nin yük doygunluğunu zaten aştığını dile getirdi. 1989 yılında deniz deşarjları olarak adlandırılan bölgeleri “Deniz deşarjları hiçbir arıtmaya tabii tutulmadan tüm çevredeki yerleşim yerlerinin atık sularını direkt olarak Marmara Denizi’ne basıldı. Hedef neydi? Alt sular Karadeniz’e gidiyor, nasıl olsa bu da gidecek gözüyle yapılmaya başlamıştı, ki bu yanlıştı. Arıtmasız atık su, denize verilmemelidir. Derin deşarj da yapsanız bunun olmaması gerekir. Fakat 1989’dan sonra yalnızca İstanbul değil, bütün Marmara Bölgesi deşarjlara devam etti. Marmara çevresinde 1980 sonrası ciddi bir sanayileşme başladı. Ülkenin sanayisinin dörtte üçü burada. Üstelik 25 milyonun atığı da buraya geliyor.” sözleriyle açıkladı.


“1 derece fark ekosistemi değiştirir”
Fabrikaların, Marmara Denizi’nden soğuk su aldıktan sonra, kendi makinelerini bu suyla soğuttuklarını, daha sonrasında ise sıcak suyu denize bıraktıklarını söyleyen Prof. Dr. Yaşar, denizlerde yaşanan 1 derecelik sıcaklık farkının dahi ekosistemi yok edeceğini vurguladı. Yalnızca bunlar değil, denize farklı farklı şekilde zarar verildiğini dile getiren Prof. Dr. Yaşar, Marmara Bölgesi’nde yaşayan 25 milyon insanın atık sularının arıtmasız olarak denize dökülmesinden yakındı.

“Avrupa’da tekstil görülmez” 

Tekstil üretiminin Avrupa Bölgesi’nde 1930’lu yıllarda sonlandığını belirten Prof. Dr. Yaşar, tekstil sanayiinin arındırılamaz bir kirlilik yarattığını bildirdi. Prof. Dr. Yaşar, “Onlar tekstil ürünlerini bizden hazır alırlar, suları kirletecek olan her şeyden uzak duruyorlar” diyerek, Avrupa Bölgesi’nde tekstil sektörünün neden olmadığına açıklık getirdi.

“Denizler akvaryum değildir”

Prof. Dr. Yaşar, geçtiğimiz günlerde yapılan oksijen cihazı çalışmalarını, denizlerin akvaryum olmadığını söyleyerek eleştirirken, denizlerin oksijenden çok daha fazla dinamiği olduğunun altını çizdi. Türkiye’de ilk kirlilik çalışmalarının İzmir Halkapınar’da, 1930 yılında William Hutchinson adlı Alman vatandaşının başlattığını söylerken, “Behçet Uz o dönem bilime gerçekten önem veren bir insandı. O dönemler dünyanın kuraklıktan kıvrandığı yıllar, bizim de bütçemiz çok düşmüş. Bundan dolayı yaptıramıyor, onun yerine Alman William İzmir Körfezi’nde plankton patlamasından söz ediyor, binlerce balık ölüyor. Marmara’da da farklı bir tür plankton patlaması, kimi kırmızı renk alır, kimi beyaz renk alır” diyerek sorunların geçmişinden bahsetti.

Editör: TE Bilişim