Son Mühür - İrem Baysoy

Son Mühür’e konuşan Saadet Partisi İzmir İl Başkanı Mustafa Erduran, Türkiye gündemini ele aldı ve vakaların son dönemde artışını hükümetin halka iyi bir örnek olmamasına bağladı. Son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İzmir için sıklıkla yorumda bulunması ve yerel yönetimi eleştirmesine ise ''Sayın Cumhurbaşkanı'na tavsiyem olur ki, İzmir üzerine çok konuşmasınlar'' dedi. İşte Erduran'ın konuşmasında öne çıkanlar:


''AK Parti kongreleri insanlara rahatlık getirdi''


Vakaların bu kadar artması şaşılacak bir durum. AK Parti'nin kongreleri halka şöyle bir düşünce getirdi: Eğer koskoca hükümet kapalı salonlarda binlerce insanı tıkıyorsa, demek ki bu virüs bu kadar etkili değil, tehlikeli değil... Bir ülkenin cumhurbaşkanı, bakanları, kapalı salonlarda lebaleb insanları doldurup adeta o insanları alkışlıyorsa demek ki bu virüsün bu kadar etkili bir tarafı yok, sıkıntılı bir süreç de yok kanaatine erişti insanlarımız. Vatandaş, ''hükümet bu konuda bu kadar genişse, bizim de rahat olmamızda bir sıkıntı olmaz'' diye düşündü. Böyle bir kanaate sahip olmakta haklılar çünkü bu ülkeyi yöneten insanlar bu kadar rahat olabiliyorlarsa, virüsü dikkate almıyorsa vatandaş da bu virüsü dikkate almaz. Kongrelerin yansılamaları 10-15 gün sonra ortaya çıkıyor, kongreler bittikten sonra da baktık ki kademe kademe vaka sayısı artmaya başladı. 50 binli rakamlara geldik, zirveyi gördük ve tarihi rekoru kırdık. Kurallara uyulmadığı için mevcut sıkıntıyı hep birlikte yaşıyoruz. Sadece cumartesiyi yasaklamak işi çözmüyor... İşin temelinde,  vatandaşın bu işi çok ciddiye alması lazım. Kafeler açıldı, restoranlar açıldı ancak sosyal mesafe kuralları hiçe sayıldı. Denetimler yapılmıyor denecek noktada. Bazı televizyon kanallarında denetim yapılıyormuş gibi görünüyor, ama Kemeraltı'nda zerre denetim yok, hiç görmedim. Geçen hafta Ankara'ya gittik, il başkanları toplantımız vardı. Havaalanından şehir merkezine kadar bir trafik akışı var anlatamam... Bir denetleme olmaz mı? Ankara'dan İzmir'e döndük, havaalanından evimize gidiyoruz, adeta normal günmüş gibi bir trafik akışı var... Bir denetleme yok. Biri bana sorsun, ''Nereden geldin, nereye gidiyorsun?'' diye. Bunu dile getirdiğimiz zaman yetkililer şunu söylüyor: Yani ne yapalım vatandaşın tamamına ceza mı keselim? Evet  onlar da haklı ama vatandaşın da bir şekilde bunu ciddiye alması lazım. Bu işin gidişatı kötü. Birilerinin duyarsızlığı, birçok esnafın kepenk kapatmasına sebep oluyor. Maalesef otobüsler, metrolar insan dolu. Ben dün akşam metroyla eve gittim, yaklaşık 3-4 dakika arayla metro gelmesine rağmen insanlar metroya yığılıyor... Gerekirse dakika başı gelmeli metro. Özellikle böyle bir süreçte belediyenin fedakarlık göstermesi gerekiyor. Otobüslerin, metro seferlerinin sıklaştırılması lazım... Burada artık kar gözetmemek gerekiyor, metroların artık dakika başı gelmesi gerekiyor. 


''Kapanma şart mı? Elbette şarttı. Ama hükümet bunda geç kaldı''


Esnaf sirkülasyonun azalmış olmasından, masrafların artımış olmasından, kar oranının düşmüş olmasından şikayetçi. Esnaf kepengini kaldırıyor, bunun aylık bir gideri var. Herkes kendi matematiğini yapıyor, ortalamayı yakalayıp aylık gideri yakalamaya çalışıyor. Tam kapanma sağlık açısından şart olabilir ancak bu süreçte  tam kapanma sistemini; ekim, kasım, aralık, ocak, şubat dediğimiz 5 ay içinde olsaydı,  zaten esnafımız bu 5 ay iş yapmadı. Zaten kepenkler yarı açık, yarı kapalıydı. Artık insanların kenarda, köşede, yastık altında parası da kalmadı. Tam iş yapıyoruz, açığı kapatacağız derken siz sezon ortasında siz bitmiş olan esnafı daha çok bitirirsiniz. Tam kapanma kararı alınacaksa siz bunu kasım ayında alabilirdiniz, aralıkta alabilirdiniz. Ama şimdi düğün sektörü var, mart ayında iş yapabiliyor olması lazım ki insanlar nisanda, mayısta, haziranda düğünlerini rahat rahat yapabilsinler. Siz nisanın ortasında bir kapanma kararı aldığınız an bizim sezonumuzu kapatırsınız. Bunun gelinlikçisi var, damatlık satanı var, nikah şekercisi var, davetiyesi var, beyaz eşyası var, çeyizcisi var, berberleri var, kuaförleri var, bütün bu sektörlere darbe vurmuş olursunuz. Neden? E zaten 5 ay boyunca bu insanlar iş yapmadılar. Tam nefes alacakları zaman ağızlarını tıkıyorsunuz. Kapanma şart  mı? Elbette şarttı. Ama hükümet bunda geç kaldı. İngiltere'nin almış olduğu karar bu süreçte en mantıklı karar; tedbirleri arttırmak, aşılamayı hızlandırmak. Tam kapanmanın faydası var mı? Mutlaka var, bunu tartışamayız zaten. ama tam kapanmanın sağlık açısından faydası olduğu gibi ekonomik açıdan iflasa gelmiş esnafı bitirmek anlamına gelir. Dolayısıyla İngiltere'nin almış olduğu karar isabetli bir karardır. Denetimler en ince noktasına kadar arttırılmalı, bu işin aşılama kısmına da hız kazandırılmalı...

''Montrö ile ilgili açıklama yapmak size mi kaldı?''


Sayın Erdoğan'ın bir hedef tahtası var; o da Cumhuriyet Halk Partisi ve Kılıçdaroğlu... Yani bir korku imparatorluğu resmi çiziyor, bu imparatorluktan nasıl nemalanırım diye düşünüyor. Azalan oyların, düşen oy potansiyelinin, yeniden nasıl yükseleceğinin hesaplarını yapıyor. Elbette ki bu 104 amiralin yapmış olduğu bildiri asla kabul edilemez. O bildiri yayınlandığı günden itibaren siyasi görüşü, düşünce tarzı ne olursa olsun bütün siyasi kurumlar bu yapılan bildiriyi zaten kınadı. Bu bildiri neden bu zamanı bekledi? Askerler durdu durdu, bir gece akıllara geldi, bunu 104 değil 1004 amiral bile yayınlamış olsa hükmü var mı? Hiçbir hükmü yok. Bence bu amiraller bir yerlere hizmet etmek için böyle bir bildiri paylaştılar, yakışıksız bir bildiri... Zaten artık herkes kabul etsin, 3-5 amiralin çıkışıyla Türkiye'de siyaseti kimse dizayn edemez. Toplum buna müsaade etmez. Askeriye dediğimiz kurum bizim en kıymetli mekanizmalarımızdan biridir. Bizim orada evlatlarımız vatanı korumak için askerlik yapıyor. Burası kıymetli bir kurum, ama bu kıymetli kurumu kimse siyaset sahnesinin içine çekemez. Bu gayrete girmesinler. Eğer bir emekli amiral herhangi bir konu hakkında bir şey ifade etmek istiyorsa, lütfen gitsin bir siyasi partiye üye olsun, siyasi parti kimliğiyle gitsin fikrini beyan etsin. Bu ülkede işsizlik varken, bu ülkede ekonomi darmaduman olmuşken, bu ülkede ağır vergi altında ezilen çiftçi, esnaf varken siz kalkacaksınız bir bildiri yayınlayacaksınız... Ne oldu? Alkış mı aldınız? Toplumun her kesiminden nefret uyandıran tepkiler aldınız, hiçbir faydası olmadı çünkü Türkiye'nin gündemi bu değil. Yani Montrö ile ilgili açıklama yapmak size mi kaldı? Zaten muhalefet bu açıklamaları yapıyor, tepkisini ortaya koyuyor, neden bugüne kadar bu amiral efendiler memleketteki çiftçileri konuşmadılar? Bu amirallerin aklına çiftçiler gelmiyor mu? Memur gelmiyor mu, emekli gelmiyor mu, atanamayan öğretmenler gelmiyor mu, esnaf gelmiyor mu, evine bir paket pirinç götüremediği için intihar eden insanlar gelmiyor mu? Ama ne hikmetse Montrö dendiği zaman amirallerin bir anda vatan sevgisi parlayıverdi. Sadece bununla mı olur? Vazifesini yapsınlar. Hükümet de buradan nemalanmaya kalkmasın, ''hazır bir malzeme buldum, bunu da gündem yapayım, işsizliği, ekonomiyi, kepenk kapatan esnafı unutturayım'' diyemezsiniz...


''Bozuk bir tezgah var, siz bu bozuk tezgahtan düzgün bir ürünün çıkmasını bekliyorsunuz''


Türkiye'de bozuk bir düzen var. Bozuk bir tezgah var, siz bu bozuk tezgahtan düzgün bir ürünün çıkmasını bekliyorsunuz. Bu tezgahın başına Millet İttifakı da geçse,  Cumhur İttifakı da geçse bu bozuk tezgah bozuk ürün vermeye devam edecek. Siz bu bozuk tezgahı tamir etmeye var mısınız, yok musunuz? Mesele burada yatıyor. Yani Millet İttifakı'nın yüzde elli artı bir alıp iktidar olması veya Cumhur İttifakı'nın yüzde elli artı bir alıp iktidar olması bir şey ifade etmiyor. Bu sadece kutuplaştırıyor. Bu ülkeyi bu yapıdan kurtarmak lazım. Siz yüzde 51'i aldınız. Peki kalan 49'u ne yapacaksınız? Böyle bir siyasi anlayış olmaz ki. Yüzde 51'i karar alacak, yüzde 49 fikrini beyan etmeden karara uyacak. Böyle bir demokrasi olmaz. Geçim İttifakı diyoruz, yani biz şunu istiyoruz; ortak bir ittifak olması lazım. Nedir temel sıkıntı? Geçim. Siz seçim derdiyle geçim derdini örtemezsiniz. Biz Türkiye'deki gerçek gündemin ortaya çıkması için 'Geçim İttifakı' söylemiyle yeni bir hareket başlattık, bu harekete kim dahil olmak isterse gelsin buyursun. Burada hiçbir siyasi partiye karşı bir önyargımız yok. Yeter ki bayrağımıza saygı duysunlar, inanç değerlerimize saygı duysunlar, bu milletin örfüne, adetine, milletimize saygı duysunlar, gelin hep birlikte 'Geçim İttifakı' ile hareket edelim. 

'Kokain değil pudra şekeri'


Bugün AK Parti içinden böyle bir genç çıktı. Yarın başka bir siyasi parti içerisinden de mutlaka çıkabilir. Bu geneli bağlamaz ama gençliğin geldiği durumu görmek lazım. Onu oraya iten neydi? Onu oraya iten hırslarıydı. Peki bu hırsa nereden kapıldı? Bunun masaya yatırılması lazım. Yani bu sadece AK Parti'yi bağlayan bir mevzu değil. Gençlerin bu noktaya gelmesindeki temel etken nedir? Bir kısmı hırs sonucunda bu noktaya geliyor, bir kısmı da çaresizlikten bu noktaya geliyor. Psikologların oturup bunu tahlil etmesi lazım. ''AK Parti'den böyle bir insan bulduk, hadi AK Parti'yi buradan vuralım'' bu düşünce içinde olmamak lazım. O genci o noktaya hangi koşullar getirdi? Sorun mu çözeceğiz, yoksa birinin açığını yakaladığımızda o insanı toprağa gömmek için elimizden geleni mi yapacağız? Türkiye'deki temel sıkıntı bu ve kutuplaşma buradan geliyor. 

''Sayın Cumhurbaşkanı'na tavsiyem olur ki, İzmir üzerine çok konuşmasınlar''

Sayın Cumhurbaşkanı'na tavsiyem olur ki, İzmir üzerine çok konuşmasınlar, ''için Ankara ve İstanbul'u kaybettik?'' diye düşünsünler. Önce İstanbul ve Ankara'yı nasıl kaybettiğini değerlendirsin, buradan bir sonuç çıkarsın, sonra gelsinler İzmir'i konuşalım. Biz İzmir çok iyi gidiyor demek istemiyoruz ama bence Sayın Cumhurbaşkanı önce İstanbul ve Ankara'yı irdelesin. Biz ne kadar ittifakın içinde olsak da eksiklikleri, doğruları söylemeliyiz. Dostun, doğruyu söylemesi lazım. Ben yanlış giden bir şeye iyi gidiyor dersem, yalakalık yapmış olurum. Eğer ben dostsam, eğer ben ittifak yapmışsam o ittifakın eksiğini söylemem lazım. İzmir'e 10 sene, 20 sene, 30 sene, 40 sene evvel geldim aynı İzmir. İzmir'i bu bakış açısından kurtarmak lazım. Mevcut yerel yönetimdeki ilçe belediye başkanlarının da, büyükşehir belediye başkanının da takkeyi önüne koyup; ''biz bu algıyı nasıl yıkarız?'' diye düşünmeleri lazım. Çünkü İzmir bakir bir kent, trafik sorunu olan, gecekondu sorunu olan, otopark sorunu olan bir kent. Bunlar konuşulmalı, İzmir'i bu çirkin algıdan kurtarmak lazım. Biz İzmir için elimizden geleni yapmaya hazırız.

 
Geçtiğimiz günlerde Son Mühür'de Ayşegül Koç ile Gün Başlıyor programına katılan MHP İzmir İl Başkanı Veysel Şahin'in İzmir'deki projelerin isminin Rumca olmasını eleştirmesini, başkan Erduran desteklemedi ve şunları söyledi:
Sayın başkana sormak lazım, bu isimler bu ülkede ilk defa mı kullanılıyor? Gidin otellere bu isimler o odalarda var, neden bugüne kadar bu tepkiyi göstermediniz? Gelin İzmir'in yerel sorunlarını konuşalım. Siz yerel sıkıntıları gidermedikten sonra oraya isterseniz Sultan Fatih ismini koyun. Elbette ki yerli ve milli isimlerin olması lazım. Ama bunun sırası değil. Sayın başkan burada sıra atlaması yapmış. Gelsin İzmir'in gecekondulaşan yapısını nasıl düzeltebiliriz diye ortaya bir proje koysun. İzmir'in trafik sorunu nasıl çözülür, buna bir fikir sunsun.  Koskoca Kemeraltı'nın ciddi bir otopark problemi var, önce bu konuşulsun. Önce temel meseleleri konuşalım, sonra kavramları değiştirmek kolay olur. 


''Hükümet başarı sergilemezse erken seçim kararı almaz''


Hükümet oylarının düştüğü bir süreçte erken seçim kararı almaz. En azından pandemi sürecinde bir başarıyı sergilemiş olması lazım ki halkın karşısına ben bir şeyleri başarabildim diye çıksın. Pandemi başımızdaki en büyük sıkıntı, burada hükümet ciddi bir başarısızlık yaşadı. Ekonomi, işsizlik, atanamayan öğretmenler en büyük sıkıntılardan birisi. Bunlar çözülmeden hükümet erken seçim kararı alamaz.  
 

Editör: TE Bilişim