Yıllarca İzmir'de Yeni Asır'da başarılı geçen muhabirlik yıllarından sonra Ankara'ya göç eden ve  politikayı yakından takip eden başarılı gazeteciler arasında yer alan Nuray Başaran, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'le röportaj yaptı ve kendisi hakkında yapılan birçok eleştiriye açıklık getirdi ve hedeflerini ortaya koydu. İşte Nuray Başaran'ın ngazete'de yayınlanan röportajı... 

- İlk soruyu farklı düşünmüştüm ama biziz yeni çalışma ofisi olarak seçtiğiniz Egemenlik Evi’nde kabul edince durum değişti. Bundan sonra hep burada mı çalışacaksını? Burayı özel mi seçtiniz'

- Buradayım.

- Milli Mücadele yıllarında mücadelenin merkezinde olmak…Çok heyecan verici. Burayı seçerken ne düşündünüz, bilerektir mutlaka. Buradan başlayalım istiyorum.

KÖKLERİMİZLE BULUŞTUK

- Çok sağ olun, ya gerçekten bizim de tüylerimizi diken diken eden bir bina, bir de üstelik belediyenin ilk çalıştığı bina. 130 yıl önce belediye binası olarak hizmet vermiş. Dolayısıyla hakikaten köklerimizle buluştuk bu vesileyle -deprem vesilesiyle- bence çok çok önemli bir şey. 

Bir de böyle hani Avrupa’ya gittiğiniz zaman,  belediye başkanını ziyaret edersiniz. Böyle tarihi binalarda. Hep kıskanarak geri dönersiniz. Bizim niye böyle tarihi binalarımız yok diye. İşte bugün biz ona kavuşmuş olduk. Tam bir hafta oldu bende bu binaya geleli. 

- Öyle mi'

- Evet daha çok yeni.  Ama hakikaten bir haftadır her gün büyük bir heyecanla geliyorum bu binaya. Yani bu binanın bir ruhu var.  Ve onunla buluşmak büyük bir motivasyon veriyor.

SİYASETİN BU KADAR ÇİRKİN YAPILMASINA ÜZÜZLÜYORUM

- Ben en çok binanın Milli Mücadelenin ilk örgütsel çekirdeği olan İzmir Müdafaa-i Hukuk cemiyeti olarak da kullanılmasından etkilendim. Zira bugün de emperyalist güçlerin bölgesel projeleri nedeniyle  yine mücadele veriyoruz. Bölünmek istemiyoruz en azından. Tam da bu noktada siz de bazı konuşma ve uygulamalarınızla bu çerçevede suçlanıyorsunuz. İşte İzmir’de ayrı bir şehir devleti kurmak istemekle suçlanıyorsunuz, (ki İzmir’in tarihte ayrı bir bayrağı ve para birimi vardı dediğiniz için) . Bu binada neye karşı ve neyin mücadelesini vermeyi düşünüyorsunuz'

- Valla bunu onlara sormak lazım, o saldırıları yapanlara. Yani akılla, mantıkla hiçbir şekilde bağlantısı olmayan ve gerçekten tamamen ‘paçadan çekiştirmeci’ bir anlayış. Yani siyasetin bu kadar çirkin yapılıyor olmasına çok üzülüyor insan. Bu kadar çirkef, çamur, saldırı… Yani hakikaten çok üzücü.

Bu toplum ne kaybettiyse bu bölünmüşlükten kaybetti. Ne kaybettiyse bu kutuplaşmadan kaybetti. Hep Gücümüzü budadık, birbirimizi budadık, onun için durmak lazım.  

Yani artık yeter demek lazım. Afet dönemleri bize gösteriyor ki,  biz ne kadar birbirimizle el ele verirsek, bu felaketlerin tahribatını o kadar azaltıyoruz. Şu felakette yaşadığımız dayanışmayı felaket sonrasında da sürdürmeyi başarsak. Bu milletin önüne kimse geçemez.  

- Aslında ben deprem felaketi ile konuya girmek istiyordum ama çalışma ofisi tercihiniz bunu değiştirdi. İzmir büyük bir deprem atlattı. Şu anda aşırı yağıştan kaynaklı seller devam ediyor.  Meteorolojik sıkıntılar devam ediyor. Hatta can ve mal kayıpları hala oluyor. Yıllarca birikmiş altyapı problemleri de var sanıyorum bu şehrin. Sizin dediğinizi de çok önemsiyorum. Deprem ve felaketlerle biz birliği sağlayabiliyoruz. Ama ben yine de sormak istiyorum;  depremin yaraları ne kadar sarıld? İzmir şu anda ne durumd? Siz belediye başkanı olarak nasıl bir fotoğraf görüyorsunuz'

50 BİN İNSANI BAŞINI SOKABİLECEKLERİ BİR YUVAYLA BULUŞTURDUK

- İki bölümde cevaplayayım. Önce depremle ilgili kısaca bilgi vereyim. Biz otuzuncu günde depremden sonra tam otuzuncu gün , son çadırı da söktük. Yaklaşık elli bin insan evsiz kaldı depremde. Yani ağır hasarlı dört bin beş yüz bina, orta hasarlı yedi bin beş yüzün üzerinde bina.

Yani toplam on iki bin hane evini boşalttı. Oturulamaz duruma geldi. On iki bin hane dediğiniz zaman , ortalama dört kişiyle çarptığınızda , kırk sekiz elli bin kişi yapar. Elli bin kişi dışarıda kaldı. Ve biz o elli bin insanı tam otuzuncu günde her birini başını sokabilecekleri bir yuvayla buluşturduk, son çadırlarımızı söktük ve hayatı normalleştirdik.

Bu Türkiye’de ilk yaşanmış bir şey değil. Gerçekten örneği olmayan bir şey. Aylarca çadırda konteynırlarda hayatına devam eden insanlar oldu bu memlekette. Bu tür benzer felaketlerden sonra. Ama İzmir dayanışma ruhuyla, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin diğer kurumlarla olan koordinasyonuyla biz bunu başardık.

Dolayısıyla bununla hem çok gurur duyduğumu söylemek istiyorum. Hem bütün İzmirlilere bu vesileyle bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Muazzam bir dayanışma örneği verildi. O nedenle depremde iyi bir sınav verdiğimizi düşüyorum. Ve buna katkı veren herkese de şükran duyuyorum.

Altyapı sorunlarıyla ilgili söylediğiniz bölüme gelince;  dünyanın alt yapısı en gelişmiş bölgelerinde de çok büyük felaketler yaşanıyor. İzliyoruz televizyonlarda görüyoruz. 

- Doğru. 

İKLİM KRİZİYLE YÜZ YÜZEYİZ

- Nede?  Çünkü, bir iklim kriziyle yüz yüzeyiz. Küresel ısınmayla başlayan ve dünyanın doğanın dengesini bozan bir kriz bu. Yani bu kriz ani ısınmalarla, ani soğumalarla, büyük dolu felaketleriyle, sel felaketleriyle, fırtına felaketleriyle, kasırgalarla yüzleşmeye başladı. Eskiden televizyonlarda işte bir kasırga olmuş Latin Amerika’da, yok Uzak Doğu’da diye uzaktan bakardık.

- Çok doğru. 

TÜRKİYE’DE ALTYAPISI EN GELİŞMİŞ ŞEHİRLERDEN BİRİ İZMİR 

- İki gün önce CNN haberinde gördüğüm bir şeyi paylaşayım. Muğla yolunda onlarca tır, kamyon ve otobüs fırtınadan devrilmişler. Sola, sağa, şarampollere devrilmişler. Ben 62 yaşındayım. Çocukluğumdan beri böyle bir şey görmedim. Fırtınadan bir tır devrilecek, bir kamyon devrilecek. Gerçekten görmedim de duymadım da. Ama bunlar artık sıradan hadise olmaya başladı.

 Çünkü bu küresel iklim krizinin bizim gündelik hayatımıza getirdiği şey;  eskiden Uzak Doğu’da Latin Amerika’da olduğunu sadece düşündüğümüz kasırgalar seller taşkınlar heyelanlar… Bunlar yaşanıyor ve bizim coğrafyamız da bundan muaf değilmiş. Biz bunu görüyoruz.  

Tabii ki sadece bu küresel iklim kriziyle de ilgili değil. Altyapıda da eksikliklerimiz var ama,  ne sadece o eksiklikler yüzünden yaşanıyor sel felaketi ne de sadece küresel iklim krizi nedeniyle yaşanıyor. Her ikisi bir araya geldiğinde maalesef bu tablolar ortaya çıkıyor. O nedenle bizim altyapı eksiklikleriyle ilgili yapacaklarımız var elbette.  Ve hızlı bir şekilde de bunları gideriyoruz. Ama yine şunu söyleyerek tamamlayayım. Türkiye’de altyapısı en gelişmiş şehirlerden biridir İzmir.  

- Burada bir küçük bir parantez açmak istiyorum, o dönemde merkezi hükümet ile problemler yaşadınız m? CHP’li belediyelerle hükümetin sıkıntıları malum. Bir afette bunun sıkıntısını hissettiniz m? İkincisi de bu iklim krizi. Siz de öyle diyorsunuz. Peki bu küresel iklim krizine karşı  tedbirler alıyor musunuz'

DEPREMDE HERKES ANLADI Kİ BERABER ÇALIŞMAK ZORUNDAYIZ  

- Şöyle söyleyeyim. Yani hükümetle başlangıçta bir koordinasyon bozukluğu vardı. Bizi yok sayma eğiliminde olan kimi kurumlar oldu. Ama sonunda herkes anladı ki beraber çalışmak zorundayız. Ve bunu başardık.

- Bir yarışta mı oldu sanki orad? Yani, İzmirliye ‘ben daha çok sahip çıktım’ gibi bir şey'

- Bu ikinci adımdı. Öncesinde siyaseten bizi dışarıda tutmak isteyen, bu süreci kendi başına yönetmek isteyen bir iradeyle karşı karşıyaydık. Ama sonra bu değişti. Ve hakikaten,  işbirliği yaparak ancak herkesin kendisini halka daha iyi anlatabileceği ortaya çıktı.

Bir kere o nedenle bunun aşıldığını söyleyeyim. Ondan sonrası dediğimiz gibi tatlı bir rekabetti. Buradan da kimsenin gocunduğu yok. Biz depremden çok önce deprem dairesi kurduk. İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde. Hatta şöyle söyleyeyim,  ben seçildikten sonra ilk yaptığımız işlerden biri Toplum Sağlığı Daire Başkanlığı kurmak oldu. İyi ki kurmuşuz. Pandemi döneminde de depremde de çok büyük faydasını gördük. İkincisi İklim Değişikliği Dairesi kurduk. Onu da iyi ki kurmuşuz. Çünkü bu süreçlerde hem ar-ge yapan hem bu konudaki hazırlıkları gözden geçiren bir yeni dairemiz oldu. Ve dediğim gibi, daha sonra Deprem Daire Başkanlığı kurduk.  

Şimdi bütün bunları şu nedenle yaptık. Bu coğrafya ve bu küresel iklim krizi global kriz aslında hepimizi kırılgan bir hale getiriyor. Bunu gördük pandemide. Çin’deki bir virüs milyonlarca insanın hayatına mal oldu. Ve kırıp geçiriyor yani. İşte buna hazırlıklı olmak lazım. Bu tür afetlere bu tür salgınlara bu tür doğal afetlere … Hazırlıklı olmak için de kurumsal kapasitenizi buna göre planlamanız gerekiyor. Biz de buna çok büyük özen gösteriyoruz.

- Ben bulunduğumuz binaya dönüp,  tekrar suçlandığınız konulara sıcak bir olayla devam etmek istiyorum. Önceki gün İzmir’de yapılan terör operasyonunda gözaltına alınanlar arasında 4 Büyükşehir Belediyesi çalışanı da var.

Ve siz uzun süredir yaptığınız uygulama ve söylemlerinizden dolayı teröre destek vermekle de suçlanıyorsunuz.

- Mesela Kıbrıs’ta yaptığınız, ‘Kıbrıs kararını Kıbrıslılara bırakmalıyız’ cümleniz. Kamuda Kürtçe konuşma kararını merkezi yönetmeye bırakmamalıyız söyleminiz. İzmir’in eskiden ayrı bir bayrağı ve para birimine sahip olduğunu hatırlatmanız. Mizah Festivaline Peygamberimize ve Tayyip Erdoğan’a küfredip hakaret eden Charlie Hebdo Mizah Dergisinin karikatürislerini davet etmeniz . Siz ne yapmaya çalışıyorsunu? Ya da size ne yapılmaya çalışılıyor'

BENİMLE İLGİLİ İDDİALAR YALAN VE ÇİRKİN SİYASET

- Sırayla unutmadan hepsini söyleyeyim. Tamamı yalan.

Çirkin siyaset dediğim de tam olarak bu.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde otuz binin üzerinde çalışan var. Dört kişinin terörle ilgisi alakası ortaya çıkartılmış, soruşturma başlatılmış. Bunlardan bir tanesi İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde beş gün çalışmış. Bir tanesi 2014 yılında işe alınmış. Sadece iki tanesi bizim dönemimizde işe alınmış. Biri otopark görevlisi, biri güvenlik hizmetlerinde. Şimdi, buradan Büyükşehir Belediyesi’ne terör operasyonu diye sekiz sütuna  manşet atmış bir gazete. Ben el insaf diyorum.  

Türk ordusunda kaç tane terörist çıktı ortay? Bu Türk Silahlı Kuvvetleri’ne öyle bir algıyı yapıştırmaya hak verir m? Ya da Maliye Bakanlığı’nda veya Milli Eğitim Bakanlığı’nda veya başka bir kurumda. Yani bunlar her yerde her kurumda olabilecek şeyler. Ama buradan yola çıkarak İzmir Büyükşehir Belediyesi teröristlere kapı açıyor söylemi akıl almaz bir şey.

Kaldı ki Büyükşehir Belediyesi’nin aldığı her çalışan güvenlik soruşturmasından geçirilen, valilikten izni alınan güvenlik soruşturması aklanmış olan adli sicili temiz olan insanlar. Adli sicil belgesi olmadan , güvenlik soruşturması olmadan bir kişiyi alma hakkımız yok ki zaten.

Dolayısıyla bize atfedilebilecek hiçbir şey yok. Ama ne yazık ki bu çirkin siyaset, bu çamur siyaset.

Bugün Yeni Asır Gazetesi’ni gördüm,  inanamadım. Sekiz sütun manşet: “İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde terör operasyonu.” Gerçekten sözün bittiği yer diyorum. Ben bunun daha nesini anlatayım. Dört kişi diyor. Bir tanesi beş gün çalışmış kaç sene önce.

-Sizin döneminizde mi peki'

- İki kişi alınmış. Ama onlara da baktırdılar, güvenlik belgelerinde hiçbir şey yok ki. Güvenlik soruşturmaları temiz. Ben nereden bileceğim terörist mi değil mi'

- Peki buna açıklık getirmek için soruyorum,  işe alıdığınız kişilerin güvenlik soruşturması nerede,  ne şekilde yapılıyor'

- Emniyete soruyoruz. Biz hiç kimseyi emniyetten olumlu güvenlik soruşturması gelmeden işe başlatamıyoruz ki zaten.

- Yani gözaltına alınan elemanlarınızın dosyasında  emniyet soruşturmaları var öyle mi'

İNGİLİZLERE, ‘ KIBRIS’A KARIŞMAYIN’ DEDİK

-Tabii ki. Ama bir tanesi 2014 yılında girmiş. Bir tanesi 5 gün çalışmış. Diğer ikisi benim başkanlık dönemimden sonra işe alınmış. Ama onların da güvenlik soruşturmaları gelmiş zaten. Ne diyeyim daha yani'

Şimdi Kıbrıs meselesi. Barış görüşmeleri yapılırken ben Kıbrıs’taydım. Kıbrıs’ta bir toplantıdaydım. Ve İngilizlerin sürece müdahil olduğuna dair haberler yayımlanıyordu o günlerde. Biz de İngilizlere ‘karışmayın kardeşim Kıbrıs’ın işine’ demek için ‘Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakın’ dedik. Bunu Kıbrıs’ta verdik. Buradan benim

‘Türk Silahlı Kuvvetler Kıbrıs’tan çekilsin’, ‘Türk ordusunun Kıbrıs’ta ne işi var'’ gibi anlamlar çıkartan bir dizi şeyle karşılaştım. Hala siz bile soruyorsunuz.

- Bir bütün içinde sormak istedim.

- Söylüyorum, böyle bir şey yok. Yani İngilizlere karşı İngiltere’nin Kıbrıs’ta bir söz hakkı olmaması gerektiğine dair söylenmiş bir şey.  Bugün bizi altına almaya çalışan bir şeye dönüştü. Para- bayrak meselesine hiç girmiyorum. Çünkü komik yani. Hakikaten komik. Onu tamamen bırakacağım, söylenecek bir şey yok çünkü. Birde bir şey daha dediniz, ne dediniz'

- Charlie Hebdo.

- Charlie Hebdo ile hiç alakası yok. Bizim mizah festivaline davet ettiğimiz karikatüristlerin hiçbirinin Charlie Hebdo ile hiç alakası olmamış. Hayatları boyunca olmamış. Ne orada çizmişler, ne orada çalışmışlar , ne orada çalışıyorlar. Yok böyle bir şey. İkincisi katılan mizahçıların hiçbirinin peygamberimizle ilgili herhangi bir karikatürü olmamış çizmemişler.

-  Birde eşinizin Neptün Hanım’ın Charlie Hebdo Dergisi paylaşımı vardı.

- O da 2014 yılında. Başbakanımız gitti Charlie Hebdo’nun cenaze törenine. O dönemde Charlie Hebdo’nun kapağında gözyaşı döken bir karikatür vardı. O dönemde de Paris’te olan eşim -kapış kapış satılıyordu, Charlie Hebdo dergisi bulunamıyordu-  bir tane almış, onun fotoğrafını çekmiş. Bütün hikaye bu. Ama işte algı operasyonu böyle bir şey. Oradan yola çıkarak bugünkü mizahçılar Charlie Hebdo’ya bağlandı. Oradan yola çıkarak bizim dinsizliğimiz imansızlığımız kalmadı. Yazıklar olsun. 

-Tunç Soyer dindar biri mi' 

- Tabii ki. Ben size şöyle söyleyeyim. Yani bunu hakikaten söylemek istemem. Ama yok, bunlar konuşulacak şeyler değil hakikaten.

BUNLAR BENİM KİMYAMI BOZMAK İÇİN YAPILAN AYAK OYUNLARI

- En son Agamemnon tartışması var meclisinizde. Niye bir Yunan Kralının adı bir iskeleye verildi  diye' 

- Ya bunlar tamamen kan emici. Benim enerjimi boşa çıkartmak için,  benim kimyamı bozmak için yapılan ayak oyunları. Yani çok çirkin şeyler.

- Bu yeni ve anlamlı çalışma ofisinizde tüm bunlara bir cümle ile cevap verseniz ne dersiniz'

BU COĞRAFYANIN BİZE BAHŞETTİĞİ İMKANLARLA UYUMLU BİR YAŞAM KALİTESİ SÜRMÜYORUZ. 

- Bu millet bu ayak oyunlarıyla, bu çirkin siyasetle yıkılmaz. Bize yaptıkları bu saldırıların arkasında başka bir hayatın mümkün olduğunu söyleyen, hayata sadece onların perspektifiyle, gözlüğüyle bakmayan siyasetçileri yaşatmak istemeyen bir iktidar anlayışı var.

Oysa bu coğrafyanın bu kadim kültürü çok daha fazlasına muktedir. Bu toprakların üzerinde yaşayan insanlar çok daha iyisine layık. Hepimiz daha iyi yaşamayı hak ediyoruz. Daha iyi bir hayatı hak ediyoruz. Bu coğrafyanın bize bahşettiği imkanlarla potansiyelle olanakla uyumlu bir yaşam kalitesi sürmüyoruz. Bunu söylemek suç bazılarının gözünde. Çünkü eksiklikleri, yetersizlikleri ortaya çıkıyor. Bunu kaldıramıyorlar. Buna tahammül edemiyorlar. O kadar tahammülsüzler ki.

- Türkiye’nin gündemine daha adınız açıklanır açıklanmaz, -babanızdan kaynaklı iddialar ile ilgili - oturdunuz. Türkiye’nin gündeminde bir figür olmaya başladıktan sonra da,  bu tür konuştuğumuz sıkıntılarınız oldu. Aslında sadece İzmir değil,  sizi tüm Türkiye’de merak ediyor. Çünkü isminiz tanınmaya başladı. Siz onlara Tunç Soyer’i tarif etseniz,  Tunç Soyer’i nasıl tanımlarsını? Tunç Soyer kimdir, ne düşünür'

- Vicdan sahibi, iyi eğitim almış, kendisini memleketine borçlu hisseden, gerçekten insanları ve bu memleketi seven ve bütün hayatı boyunca da bu memleket için bir şeyler yapmaya çabalayan bir insan olarak tanımlarım.  

- Kendinizle baş başa kaldığınızda eleştirdiğiniz bir tarafınız var mı' 

EN ÇOK ELEŞTİRİLDİĞİM KONU: VUR ŞU YUMRUĞUNU MASAYA! 

- Beni yakınlarımın, sevdiklerimin eleştirdiği konu şu;  ‘vur şu yumruğunu masaya’, ‘koydu mu oturt’ filan gibi beklentiler.  

Ben öyle bir adam değilim. Yani bugün Türkiye’de geçerli, hoyrat siyasetçilerden biri değilim. Bu bir zafiyet olarak görülüyor kimi çevrelerce. Doğrusu umurumda da değil. Ben nezaketi, zarafeti elden bırakmadan,  bu memleketin değişebileceğine inanıyorum ve onu yapmaya çalışacağım.  

- Peki, -özellikle bu binanın ruhuyla da özdeşleşmiş olarak- en çok tartışılan tehlikelerden bir tanesi, kapımızdaki tehlikelerden şehir devletleri meselesi var.

- Var mı öyle bir mesele' 

- Var.

- Nerede'

- Yeni dünya düzeninde, küresel dünya düzeninde bu oluşuma dönük çalışmalar var. Bende bunu zaman zaman yazıyorum.  

DEVLETLERİN İÇİNDEKİ ŞEHİRLERİN ÖNEMİNİN ARTACAĞI BİR DÜNYAYA EVRİLİYORUZ

- Ben aynı fikirde değilim. Yani şehir devleti diye bir şey değil. Ama devletlerin içindeki şehirlerin öneminin arttığı bir dünyaya eviriliyoruz. Yani şehirlerin daha çok rol üstleneceği, şehirlerin kaynaklarının arttırılacağı güçlerinin arttırılacağı bir dünyaya eviriliyoruz. Yani bir tür bölünme ve şehir devletler oluşumundan ziyade, ülkelerin içindeki kentlerin öneminin arttığı bir dünya bence. Yani dünya oraya doğru gidiyor bence.

- Peki, bu dünyaya nasıl bir hazırlığınız va? Yani hayalleriniz neler, ne gibi projeler var'

- Ben İzmir’in dünyanın en önemli kentlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Hatta şöyle bir şey söyleyerek tamamlayayım. Akdeniz, Doğu Akdeniz eğer bundan üç yüz dört yüz yıl öncesine kadar üstlenmiş olduğu liderlik rolünü koruyabilmeyi başarsaydı ve kendi arasında dayanışmayı kaybetmeseydi,  bugün Avrupa Birliği’ne bile ihtiyaç kalmayabilirdi. Çünkü Akdeniz aslında bir kıtadır. Ve Akdeniz’in etrafındaki kentler ve ülkeler herhangi bir kıtanın içinde yaşayan insanlardan çok daha fazla ortak paydaya sahiptir. İklimle,  bitki örtüsüyle , gıdayla yaşam kültürüyle, her şeyiyle çok daha fazla ortak paydası vardır.

Dolayısıyla da buradan aslında bambaşka bir dünya şekillenebilirdi. Bu fırsat kaçırıldı. Ama ben bunun tarihte uzun yüz yıllar boyunca yaşanmış olduğu için,  bir yerde durduğuna inanıyorum. Ve hayalim iddiam o ki,  Akdeniz tekrar dünya sahnesinde güçlü bir aktör olarak ortaya çıkacak ve İzmir’de o Akdeniz’in yıldızı olarak parlayacak.

- Şimdi, Akdeniz deyince. Az önceki dediğim küresel dünyanın projelerinde Akdeniz’i Levant bölgesi olarak tanımlıyorlar. Biliyorsunuz sizde.

- Levant zaten Doğu Akdeniz demek.

-  Evet. Ve orada bir Levant ülkesi yaratılmaya çalışıldığı biliniyor. İzmir , Antalya gibi şehirlerin de oraya katılacağı ve ulus devletin parçalanacağı iddiaları konuşuluyor.

- Valla bu korkuları,  bu hezeyanları kim yaşıyorsa onlara sormak lazım. Ben böyle bir korkunun gerçekçi olduğuna da inanmıyorum. Böyle bir realite olduğunu da düşünmüyorum.  

Söylediğim gibi Doğu Akdeniz aslında medeniyetlerin beşiği olmuş, uygarlıkların beşiği olmuş bir coğrafya. Ve bu coğrafyada birbirini yiyen ülkeler nedeniyle,  milletler nedeniyle o güç kaybedilmiş.

Ben artık dünyanın bu konjonktüründe iş birliği ve dayanışmanın öne çıkartılarak, o eski şaşalı , debdebeli ve güzel günlerin geri gelebileceğine inanıyorum. Yoksa bunun sürdürülerek bölünmenin, ayrışmanın devam edeceğini düşünmüyorum. Ve bundan da korkmuyorum.

- Merkezi hükümetin ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘Ce-ha-pe Belediyeciliği’ diye bir söylemi var. Ama son yerel seçimlerde de halk yerel yönetimlerin yüzde 60’ını CHP’ye teslim etti. CHP2li belediyelerin buradaki başarısı,  belki 2023 ya da ondan önce yapılacak olası bir erken seçimde bütün iklimi Türkiye’de değiştirecek. Bu konularda ne düşünüyorsunu? Başarılı olmanın yolu da belediyelerin yeterli finansı olmasından geçiyor aynı zamanda. Finans noktasında merkezi hükümetle sıkıntınız var m? İzmirlilere neler söyleyeceksiniz'

BİZ KAYNAK YARATMAYI BAŞARIYORUZ

- Şunu söyleyeyim bir kere. Gerçekten finans konusunda İzmir Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinden daha iyi koşullarda finans kaynağı yaratabiliyor. Çok açık. Hazine garantisi olmaksızın yurt dışından borçlanabiliyoruz. Böyle olduğu için de bütün yatırımlarımız devam ediyor.

Şimdi İzmir tarihinin en büyük yatırımına başlıyoruz. Buca metrosu. 1.70 milyar Euro değerinde dev bir proje. Bunun da tamamını yine İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kendi kaynaklarıyla gerçekleşeceğini söyleyeyim.

Hükümetin İzmir’de bir metre rayı yoktur. Bugüne kadarki metro hatlarının, hafif raylı sistemlerin tamamını İzmir Büyükşehir Belediyesi kendi gücüyle yapmıştır. Bir tek İzban hariç. İzban’da birlikte çalışıyoruz zaten. TCDD ile beraber. Ama onun dışında metro ve tramvay hatlarının tamamı İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmıştır.

Biz kaynak yaratmayı başarıyoruz. Ve kurduğumuz güvenli, istikrarlı yapı nedeniyle de yurt dışından güvenli finansman kaynaklarının güvenini kazanıyoruz. Bir tane örnek vererek bitireyim. Pandemi döneminde Asya Altyapı Yatırım Bankasından 50 milyon Euro bir finansman desteği aldık. Narlıdere metrosu için. Bu Çin asıllı bir banka. Ve bu banka dünyanın en büyük bankalarından biri. Ve tarihinde ilk defa bir belediyeye bir finansman kaynağı yarattılar. O belediye de Türkiye’de. İzmir’de. Bu şu anlama geliyor. Biz bu zamana kadar hep batı finansmanlarından destek almıştık, onlarla iş birliği yapmıştık. Dünya Bankası, vs. İlk defa Doğu’da bir Çin Bankası’ndan böyle güçlü bir destek aldık. Bu ne deme? Sadece o bankanın finansman kaynağını kullanmak anlamına gelmiyor. Oradaki yatırımcıların da İzmir’e dikkatini ve iş yapma arzusunu tetikliyor. Çünkü o yatırımcı veya banka bakıyor ki , bankası İzmir’e destek oluyor. O zaman ‘burada ben de yer bulabilirim’ diye düşünüyor. Dolayısıyla finansman meselesi böyle. İkinci soru neydi'

KIZLARINA VE EŞİNE AŞIK BİR BABAYIM

-Yakın orta ve uzak vadede İzmir’e üç müjde sıralarsanız ne söyleyebilirsiniz'

- Buca metrosunu 2021 yılı içinde mutlaka temelini atacağız. Üç yıl içinde de bitirmeyi hedefleyeceğiz. Narlıdere metrosunu 2022’de açacağız. Vadesinde gidiyor o da. Ve yepyeni bir tarım politikası açıklayacağız önümüzdeki günlerde.

- Peki Tunç Soyer nasıl bir baba nasıl bir eş'

- Kızlarına aşık, eşine aşık. Öyle bir baba ve eş.

(Nuray Başaran - Ngazete)

Editör: TE Bilişim