İzmir Potansiyelini Kullanamıyor

İzmir’in turizm potansiyeliyle ilgili konuşan turizmci Filiz Güleç, İzmir’in turistlere görsel olarak yeteri kadar hizmet edemediğini anlattı. İzmir’in potansiyelinin çok yüksek olduğunu, isterse daha iyilerini yapabileceğini söyleyen Güleç, şunları söyledi: 

“Ne yazık ki İzmir’in potansiyelini turizm alanında kullanamıyoruz. Her hafta sonu küçük gruplarımla butik bir tur yapıyorum. Türkiye’nin farklı şehirlerine gidiyorum. Mardin’i ayrı güzel, Antep’i ayrı güzel, Urfa’sı ayrı güzel, Antakya’sı ayrı güzel, Eskişehir’i ayrı güzel. Her bir şehir o kadar güzel ve turizmi o kadar iyi kullanıyorlar ki, İzmir’e her döndüğümde her ne kadar İzmir’den gitmenin en iyi yanı geri dönmek olsa da 2 gün boyunca düşünüyoruz. Keşke şu bizde de olsaydı, şu müze ne kadar güzeldi, Antakya’da yemek yediğimiz restoranın dekorasyonu ne kadar iyiydi, Urfa’da gittiğimiz tatlıcılar ne kadar güzeldi diyerek bizde bunlar neden olmuyor diyoruz. Arkeoloji müzesi yapamıyorsak neden modern müze yapamıyoruz diye serzenişte bulunuyoruz.”

İzmir’in Kendine Ait Ürünleri Olmalı

Uzun bir aranın ardından tekrar seferlerine başlayan Kurvaziyer hakkında konuşan Güleç, İzmir’in kendisine özel bir simgesinin ve eşyalarının olması gerektiğinden söz etti.

Güleç, sözlerine şöyle devam etti:

“İzmir’de turizm alanında gerçekten çok eksiğiz. Kurvaziyer gemilerimiz başladı. Biz bir keyif şehriyiz, her şeyi sakin olan, sakin yaşayan insanlarız. Ama ne yazık ki turist buraya geldiğinde bizimle aynı ruhu paylaşamıyor. Turist gemiden indi, rehber diyor ki kıyıdan yürürseniz eğer İzmir’in güzel kafelerini görebilirsiniz, bir arka sokağına girerseniz Kıbrıs Şehitleri’ne çıkıyor diyor. Turist önce alıveriş yapmak istiyor ama sabah dokuzda aynı zamanda Kıbrıs Şehitleri’nde çöp toplanıyor. Hediyelik eşya alacak sağına soluna bakıyor İzmir’le ilgili bir şey yok. Üzerinde London, Paris yazan valizler var ama İzmir yok.  Eğer şanslıysa birkaç yerde İzmir yazan magnet görüyor veya saat kulesi heykeli. Oysa dünyanın neresine giderseniz gidin o şehri anlatan eşyalar vardır ki insanların hafızasında kalsın. Viyana’ya ne zaman gitseniz her yerde Mozart ürünleri görürsünüz. Bir idolleri vardır. Çikolataların bile üzerinde Mozart vardır. Çünkü o onların bir ürünüdür, öne çıkardıkları bir şeydir. Atina’ya girdiğinizde her yerde bizim masmavi nazar bocuğumuz vardır. Bizim ülkemizde bu gibi şeyler yapılabilir aslında, bu konularda çok iyiyiz. Yani İzmir’in bir ürünü olmalı ve o ürünü her yerde kullanabilmeyiz diyorum.”
İzmir’in Sembolü Yalıçapkını Kuşu Olmalı

İzmir’in sembol eksikliğinden bahseden turizmci Filiz Güleç, Homeros ya da Yalı Çapkını Kuşu bizim sembolümüz olmalı dedi. İzmir’in geçmişten günümüze çok kültürlü olduğunu ve göç aldığın anlatan Güleç, bunun İzmir için avantajlarını ve dezavantajlarını anlattı.

Güleç sözlerine şöyle devam etti: 

“Bence İzmir’in sembolü yalı çapkını kuşu olmalı. Özgürlüğü anlatır, ruhu güzeldir, küçücük bir kuştur. İzmir’e çok yakışır bence. Bununla ilgili şarkılar yazılmalı, türküler söylenmeli, belgeseller çekilmeli. Ya da Homeros olmalı. Neden Homeros’u biz sahiplenmiyoruz, Yunana bırakıyoruz bunu? İzmir’den körfezi çıkarın, hiçbir şey kalmıyor. Geriye kalan sadece İzmir’in insanı. İzmir’in insanı, güzelleştiriyor bu şehri. Tabi ki çok göç aldık ve alıyoruz. Çok göç almak bizim için hem dezavantaj hem de avantaj. İzmir her zaman farklı dinlerin, farklı dillerin şehri olmuş aslında. Levantenler, Yahudiler, Rumlar İzmir’e rengini veren insanlar. Cumhuriyet dönemine kadar fazlasıyla farklı diller konuşan insanların yaşadığı bir şehir olmuş. Tabi o çok kültürlülük şehrin mozaiğini oluşturmuş. Birlikte kardeşçe yaşama ruhunu oluşturmuş ve hala daha o ruhla devam ediyoruz. Biz 40-50 yıldır doğudan yoğun bir göç aldık. En fazla göçü de Mardin’den aldık mesela. Şimdi biz artık düğünlerimizde halay çekeriz, horon teperiz, zeybek oynarız. Hepsini yaparız. Dans ve müzik aslında kültürü ortaya koyan en büyük etmendir. Ama bu süreçte de şöyle bir kaybı var İzmir’in. Kentlileşme süreci 3. nesilden itibaren başlıyor. Bundan 15 sene önce Agora’dan aşağı doğru yürürken ya da arabayla geçerken sağ tarafınızda bir antik şehir olduğunu ancak dikkatli bakarsanız görebilirdiniz çünkü önüne çay ocakları ve dükkanlar yapılmıştı. Neden? Çünkü benim dedem bundan yıllar önce İzmir’e göç ediyor, burada küçük bir yer var ben burayı çevireyim çay ocağı yapayım diyor. Kimse sesini çıkarmayınca oradaki sütunun üstünü seramikle kaplıyor. Dedem babamı eğitiyor, babam daha iyi bir mahallede bir dükkan açıyor derken 3. Nesil olan ben artık daha iyi bir mahallede, daha iyi bir eğitimle büyüyorum ve daha bilinçli oluyorum.”

İzmir Aşkına

16-17 Mayıs’ta Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan gösterisinden bahseden Güleç, artık 3. nesil bireyler olarak İzmir’e bir şeyler katmak istiyoruz dedi.
Güleç etkinliği şöyle anlattı:

"Ben artık İzmir’in 3. Nesil bireyi olarak İzmir’e bir şeyler yapmak istiyorum ama politikaya girmek istemiyorum diyen biri olarak şarkı, sanat, dans, sahne en sevdiğim şeylerdir. Bundan 7 sene önce hem arkadaşlarımızla olalım, eğlenelim hem de bir şeyler üretelim diye yola çıktık ama fikir tam oturmamıştı kafamda. 12 tane İzmir şarkısı istedim müzisyen arkadaşlarımızdan ve o şarkılar üzerine senaryo çıkardım. 1920’li yıllarda Rum Niko ve Yahudi Raşel’in İzmir’de başlayan aşkları. Mübadele sonucunda Rumların buradan gitmesi, Yahudilerin yani Raşel’in burada kalması ama 40 sene sonra tekrar İzmir’de buluşmalarının öyküsü. Sözsüz bir şekilde sadece danslarla ve şarkılarla sahne alacağız. 16-17 Mayıs’ta Adnan Saygun’da sahneye çıkıyoruz. Herkesi bekliyoruz." dedi.

Editör: TE Bilişim