Konda Araştırma'nın sahibi Bekir Ağırdır, iktidarın oy kaybetmesine rağmen hala birinci sırada yer aldığını anlattı. Seçmenin, AK Parti ve MHP'yi seçmelerindeki nedenleri sıralayan Ağırdır, muhalefeti işaret etti.

Oksijen'de, 'Muhalefet için ruh mu çağırsak siyaset duasına mı çıksak? başlıklı yazısında Ağırdır, altılı masa için bütüncül bir siyasal stratejiye sahip olduğunu ancak seçim stratejisini geliştiremediğinin altını çizdi. 

Ağırdır, her 10 kişiden 8'i büyük bir ekonomik krizin olduğunu düşündüğünü belirtti. Ayrıca Ağırdır, 10 kişiden 7 kişinin yönetim sisteminden, demokrasinin işleyişinden ekonomik gidişattan rahatsız olduklarını belirtti. 

Ağırdır yazısında şu tespitlerde bulundu: "Son iki haftada kamuoyuna yansıyan anketlerde Cumhur İttifakı ile Altılı Masa arasındaki fark 2-3 puan muhalefet lehine. Buna karşın Ak Parti 30-33 bandında ve hala birinci sırada seyrediyor. Bu veriler ışığında soru şu aslında, nasıl oluyor da son 20 yılın ve bugünkü durumun doğrudan sorumlusu olan iktidar hala birinci sırada olacak kadar toplumsal destek bulabiliyor?

İktidar blokunun oy oranları açısından bakınca ciddi bir oy kaybı var aslında. 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde Ak Parti ve MHP oyları toplamı yüzde 61’ken 2018 seçimlerinde yüzde 53’e gerilemişti, bugün de kamuoyuna açıklanan anketlerde yüzde 40 mertebesinde. Bu oranlar anketlerdeki kararsız seçmenler dağıtıldıktan sonraki oranlar.

Seçime katılmayan seçmenler dahil toplam seçmen üzerinden baktığımızda 2015’te her 100 kişiden 86’sı oy vermiş ve 53’ü Ak Parti ve MHP’ye mühür basmış. Benzer yöntemle bakınca, 2018’de iktidar blokuna 46 kişi mühür basmış. Bugün ise kamuoyuna açıklanan anketlerde doğrudan siyasi tercihini Ak Parti ve MHP olarak söyleyenler ortalama yüzde 30-34 aralığında. 

Mesele iktidarın oy kaybetmemesi değil esas itibarıyla, yoksa iktidar oy kaybediyor. Belki şunu tartışabiliriz, hala nasıl oluyor da yukarıda verilerini sıraladığım durumda seçmenin üçte biri Ak Parti ve MHP tercihinde bulunuyor?

Kimlik, duygusallık, Erdoğan’ın kitlesiyle kuruduğu liderlik ve güven ilişkisi, kazanımlarını kaybetme korkusu gibi bir dizi unsur var. Önümüzdeki seçimin sonucunu belirleyecek ana unsur iktidarın yaptıkları ya da yapamadıkları olmayacak. Aslında seçimi belirleyecek olan asıl dinamik yukarıdaki soruyu tersten sorarak vereceğimiz cevapta gizli. “Nasıl oluyor da muhalefet bu koşullarda hala büyük bir toplumsal desteğe ulaşamıyor?”, “Nasıl oluyor da toplamda yüzde 60’lar seviyesinde iktidar karşıtı ya da iktidara eleştirel bakan bir seçmen kitlesi varken, ortada bir iktidar değişimi umudunun estirdiği rüzgar yerine tedirginlik hakim kamuoyuna?”

Cevap açık ve sade, muhalefet hala büyük kitlelere umut ve güven veremiyor. O nedenle iktidarın birkaç vaatle yeniden oyunun arttığı fikri bu kadar kolay kabul görüyor. O nedenle gidişattan rahatsız herkes, hangi kimlikten, inançtan, ideolojiden, pozisyondan bakarsa baksın, muhalefetin hata yapabileceği duygusundan, muhalefetteki ittifakların dağılabileceği endişesinden, muhalefetin Erdoğan'ın karşısına seçimi kazanabilecek ortak bir aday çıkaramayacağı korkusundan kurtulamıyor.

Endişeler, kaygılar, korkular umuda dönüşemiyor. Toplumun tüm kümeleri umut yorgunu. Kusura bakmasınlar, bu tedirginliğin, tedirgin ve ikircikli umudun yaratıcıları bizzat muhalefetin aktörleri ve liderleri.

2023 seçimleri ülkenin kader seçimi, medeniyet seçimi olacak. Muhalefetin en büyük aktörü olarak Altılı Masa sanki bunun farkında değilmiş gibi davranıyor ne yazık ki. Halbuki başından beri seçimin “Erdoğan karşısında X” şeklinde kurgulanması doğru değildi. Çünkü muhalefetin karşısında yalnızca Erdoğan değil bir zihni koalisyon ve bu koalisyonun Ak Parti ve MHP’den öte devlet ve bürokrasi içinde de uluslararası sistem içinde de ortakları, destekçileri var.

Masada açık ve samimi bir tartışma ve kabule gelinmemiş ki hala medya üzerinden tedirginlikler, endişeler, uyarılar gönderiliyor. Kamuoyuna yansıyan bazı demeçler, bazı dolaylı söylemler, başkaca aday adaylarıyla verilen fotoğraflar gibi göndermelerden anlaşılıyor ki Akşener’in başından beri Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile seçimin kazanılabileceği konusunda endişeleri var. Haklı veya haksız olduğu ayrı bahis ama bu imaların kamuoyuna açık yapılması kamuoyundaki tereddütleri besliyor.

Muhalefetin bir başka aşamadığı, değiştiremediği ve güçsüzmüş algısını besleyen unsur da iktidarın çizdiği zihni sınırların dışında siyaset geliştirememesi. Özellikle HDP ile ilişkilerde iktidarın çizdiği sınırın dışına çıkamadılar. İyi Parti’nin sert ambargosu ve tavrı nedeniyle HDP ve Kürt seçmene güven vermek konusunda incelikli bir siyaset geliştirememiş olmak şimdi Ak Parti’nin HDP’yi doğrudan muhatap alan söylemiyle açığa düşmüş oldu. Ülkenin temel sorunlarını çözmek konusundaki kararlılığın eksik, çözümler için gereken siyasi esneklikleri ve uzlaşmacılığı gösteremeyecek denli pozisyonuna aşık olunduğu görüntüsü Altılı Masa'ya güven değil güvensizlik üretiyor.

Daha kaygı verici olanı bu konuların hemen hiçbirinde Altılı Masa’nın gerçekten bir zihni kopuşunun, yeniyi inşa iddiasının olmaması belki de. Aslında sorun daha basit bir noktadan başlıyor. Altılı Masa’ya dair tartıştığımız, eksik bulduğumuz, büyük siyasi anlamlar yüklediğimiz meselelerin önemli bir kısmı daha basit bir zihni sorundan vücut buluyor. Sorunların kökeninde süreç yönetimi sorunu var." 

Editör: TE Bilişim