Yeşilçam'a damga vurmuş Cüneyt Arkın'ın ölüm haberi sonrası toplumda oluşan tablo, gerçk bir efsanenin ardından duyulan içten bir özlemin nasıl olacağını gösterir nitelikteydi. 85 yaşında yaşama veda eden ünlü aktör için en çarğıcı tespitleri kaleme alan isimlerden biri de sadece şairliğiyle değil entelektüel birikimiyle de dikkat çeken Cemal Süreya'ydı...

Cüneyt Arkın'ın hem sinema macerası hem de dönemi üzerindeki etkisini Türk şiirinin büyük ismi Cemal Süreya'dan okuyalım..

''Cüneyt Arkın'ı adı henüz Fahrettin Cüreklibatur'ken tanımıştım 1957'de. Eskişehir'de Vergi Dairesi'ni teftiş ediyordum. Edebiyat ve şiir meraklısı arkadaşlarıyla gelip beni bulmuşlardı. Dostluğumuz daha sonra İstanbul'da sürdü. 1937 doğumlu, hekim, öyküler yazan ve tiyatroyla ilgilenmek isteyen bir delikanlı. Ama yazgısı sinemaya götürdü onu. Tıptan da kopardı onu.

Hava Kuvvetleri'nde yedek subaylığını yaparken Halit Refiğ'in dikkatini çekti. Halit Refiğ 'Şafak Bekçileri' adlı filmini gerçekleştirirken bu yakışıklı Asteğmen'den de yararlanmak istedi. Ancak yönetmelikler izin vermiyordu buna. Bir süre sonra, yani Fahrettin terhis olduktan sonra gidip Halit Refiğ'i bulacak ve onun 'Gurbet Kuşları' adlı yapıtında rol alacak.

Fahrettin adının Cüneyt'e nasıl dönüştüğünü de dostu Halit Refiğ'den öğrendim. Gazeteci Vecdi Benderli bulmuş bu adı. 'Cüneyt', Cüneyt Gökçer'in adından, 'Arkın' da Ramazan Arkın'ınkinden alınmış. Böylece genç Fahrettin'deki, tiyatro ve edebiyat tutkusu sinemada bir araya getirilmek istenmiş.

Önce duygusal filmlerde boy gösterdi. Tango duygusu... 60'lı yılların sonlarında vurdulu kırdılı kurdelelerde, serüven filmlerinde görünmeye başladı. 'Malkoçoğlu' dizisi, söz gelimi. Tango duygusallığı içinde yetiştirilmek istenen gençteki bu değişimi nasıl tanımlayabiliriz? Önce tam anlayamamıştım. Sonra öğrendim, Cüneyt Arkın bir ara Medrano Sirki'ne girmiş. Bedava çalışmış bir süre orada. Ağları, ipleri kaldırma işini üstlenmiş. Bu arada parende atmayı, hareket olayını öğrenmiş ve geliştirmiş.

Ben Jean Marais'in Fantoma dizisindeki ortada görünüşüne benzetiyorum. Hali ise başka şey diyor: 'İlk filmlerinde Alain Delon'a benziyordu; ama vurdulu kırdılılardan sonra onu Avrupalılar Burt Lancester'a benzettiler.'

Galiba bunların hepsi doğru. İşaret dile yöneldi. İpek Yolundaki Süpermen, böyle diyorum. Jean Marais dedim, ne var ki öykünmeci bir sanatçı değil Arkın. Benzer, ama taklit etmez. Yineleme kötü. Ama zorunluysa yinelemede iyi yanlar da vardır.

Yineliyorum: Ulysseus'un Doğudaki karşılığı Denizci Sinbad'dır. Ya da Denizci Sinbad'ın Akdeniz'deki karşılığı Ulysseus. Sinbad'ın daha çok akrobasi planında var olduğunu belirlemek istemiştim. Bir çeşit karacı Sinbad oldu Cüneyt Arkın.

Evet, Medrano Sirki'nde bir yaz bedava çalıştı. Ata da en iyi binen, binmesini bilen sinema oyuncusu. O karateyi, hareket niteliğini öyle kolay bulmadı. Öz olmadan o iş olmaz. Sağ'a kaymış göründü. Biraz öyle. Ama tam da öyle değil. A. Dorsay'ın da belirttiği gibi, 'Maden' gibi filmlerde toplumsal eleştiriye de girdi.

Son yıllarda yönetmenliği de denedi. Reklam filmlerinde göründüğü için eleştiriliyor. Bence bir sinema sanatçısı için büyük bir kusur değil bu. 'Gök Bayrak' adlı romanda bir Can Bey vardı. Bence o kitabın bir ikinci cildi yazılmış olsaydı Cüneyt, Can Bey'i kim bilir nerelere götürürdü!''

(Cüneyt Arkın - Adını Unutan Adam)

Editör: TE Bilişim