Ekonomi modellerinde çok da karşılığı olmayan yaklaşımlarla para politikası karar alıcıları üzerinde dolaylı olarak yoğunlaşan yönlendirme ve siyasi baskılar, yükselen enflasyona rağmen Merkez Bankasının faiz kararlarında etkili olmayı sürdürmüştür. Merkez Bankası politika faizini Eylül ayında 100 baz puan, Ekim ayında 200 baz puan, Kasım ayında 100 baz puan, Aralık ayında ise 100 baz puan daha düşürmüştür.

Bu kararlar döviz kurunun giderek artan hızla yükselişini de beraberinde getirmiştir. İlk aşamada ihracat için olumlu bir tablo olarak algılansa da kur artışına bağlı bir ihracat artışının geçici olduğu, ihracat artarken ithalatta da artışın devam ettiği ve bu artışın üretimdeki hammadde ve ara mal ihtiyacından kaynaklandığı gerçeği iş dünyasını ve sanayiciyi giderek kaygan bir zemine sürüklemektedir.

Döviz kurlarındaki artış üretim maliyetlerinde baskı yaratmakta, ÜFE ile TÜFE arasındaki makas açılmakta, enflasyon körüklenmektedir.

Merkez Bankasının faiz indirim kararının ardından negatif net rezervlere rağmen satım yönünde piyasaya yapmış olduğu son müdahalenin sonuçları istenilen şekilde netice vermemiş ve endişeyle izlenmiştir.

Bugün geldiğimiz noktada ülkemizde öncelikle kurumsal ve düzenleyici ortamın güçlendirilmesi ve öngörülebilirlik ve şeffaflığın sağlanması gerekmektedir. Ayrıca Devletimizin karar vericilerinin ivedilikle ekonomi bilimi ve uygulamalarına dayananan politikalara ve gerçekçi kararlara geri dönmeleri elzem görülmektedir.

ESİAD olarak, sadece sanayi ve iş dünyası bakımından değil, ülkemizin tüm kesimleri adına ülkemizin telafisi zor bir ortama daha fazla sürüklenmemesi için acil olarak gereken önlemlerin alınması çağrısında bulunuyoruz.

Editör: TE Bilişim