Bebekliği ,çocukluğu hastanede geçmiş, asi bir havası olan bebektim . Hastalığımdan dolayı diğer çocuklar gibi olamadığım için adaletsizliğe, haksızlığa farklı tepkiler veriyordum. Hırslı biriydim, mütevazılığım hep ön planda idi... Ve bir gün kendime söz verdim. Hiç bir çocuk mutsuz olmayacak,benim yaşayamadım çocukluğu yaşayacaktı. 

Şu an karşıma çok güzel bir “boncuk gözlü”Sma hastası bir prenses çıktı. Adı Hafize Arya... Orta halli bir ailenin tek bebeği ... 

“Hafize Arya” hastalığı yenecek ve yaşayacaktı. Onda kendi çocukluğumu gördüm bile diyebilirim. Hafize Arya beni çocukluğuma götürdü.

"Doğduğumdan beri hastanedeydim"

Doğduğum zamandan beri hastanedeyim. Sadece doğduktan sonraki ilk bir ay,10 gün hastanede değilmişim, o da zaten ameliyat olamayacağım içindi. 40 günlükken ilk ameliyatımı oldum. Hastalığımın kırılma belirtilerinin kendini göstermeye başladığı arttı. Ben her şeyin farkında olan bir çocukluk geçirdim. Durumumun ne kadar ciddi olduğunun farkındaydım. Bu süreçte “cam kemik“hastalığından  kaybettiğim çocukluk arkadaşlarım bile oldu. Onlar benim kadar şanslı değillerdi. Hastaneden çıkacağımdan da umutluydum. Belki de beni bu ayakta tuttu. Her zaman yaşıtlarıma göre kendimi çok olgun hissettim. Güçlü olmak zorundaydım."

9 yaşımda babama sorduğum pencere de ki çocuklar ;Meğerse lösemi ile mücadele ediyorlarmış. Karanlık pencelerinden bana bakıyorlar. Yanlarına kimse gelemiyor,kimseyi göremiyor. Hatta temiz hava almaya bahçeye bile inemiyorlardı. O gün babam bana bebek almıştı,bebeğim para atılınca şarkı söylüyordu. Ve çocukluk aklı bu hoşuma gitmişti. Bir yandan ise;Lösemi ile savaşan çocukların tedavi için “yüklü miktarda paraya”ihtiyacı olduğunu öğrendim.
O gün kendime söz verdim,oradan tek kuruş harcamayacaktım.
Hastaneden,eve geldiğim gün “anneme” nefes almak istiyorum. Parka gidelim demiştim,koşamayacaktım,kaydırakta kayamayacaktım. Çünkü yürüyemiyor ve 2 ayağım alçılı idi.  Anneme kumbara bebeğimin içine para toplayıp,hastanede ki “lösemili” çocuklara vermek istiyorum dedim.Ve teyzelerim,amcalarım,diğer aile fertleri beni kırmayıp o bebek kumbarama yüklü miktarda para toplamıştı.
Hastaneye tekrar yattım,bir heyecanla babama “arkadaşlarıma”gidelim dedim. 
Lösemili çocukların yattığı polikliniğe gittik babamla. Doktorun yanına gidip,doktor amca bunu arkadaşlarıma getirdim dedim. Doktor bana baktı,gülümsedi. Sen vermek ister misin diye sordu. Ama onlar hasta mikrop kapar dedim,elimizi yüzümüzü yıkılayım tekrar dedi.
Güzel bir dezenfekte sonrası,onların yanlarına girdim. Lösemili çocuklar ilk kez yabancı bir çocuk görüyordu. Çocuklar başıma toplandı,tanıştık. Sonra kumbara bebeğimi açtım,doktor Mehmet o parayı eşit paylaştırdı. 
Ve 20 dakika kadar kısa bir süre çocuklarla oynayıp,beni çıkardılar.  O gün anladım ki;Ben cam kemik hastalığı ile mücadele ediyorsam,kalplere de buna rağmen dokunabiliyorum. Durmayacaktım ben daha çok kişinin  “Çağla” ablası,”Çağla annesi” olacaktım. Herkesin hitap ettiği o iyilik meleği. Şu an 27 yaşında bir genç kızım,bir çok bebeğin,gencin,yaşlının elinden tuttuğum için çok mutluyum. İyi ki hayat bana “lösemili” çocukları karşıma çıkardı. Ve iyi ki çocuk aklımda,o kadar çocuğun kalbine dokundum. En çok hayatla mücadelem bu yüzden...

Ne demiş Rahibe Teresa ;Tanrı'ya ve komşumuza büyük bir sevgi göstermek için büyük şeyler yapmamıza gerek yok. Tanrı'ya güzel bir şey sunmamızı sağlayan şey, ne kadar sevgiye verdiğimizdir.