Son günlerde bazı dostlarımızla “CHP’nin Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu” ile birlikte izlediği bir yol üzerine sohbetler gerçekleştirdim.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olacağı ayan beyan ortada.

Özellikle iktidar cephesinden ortaya atılan Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanı adayı olacağı söylentilerinin üzerine ise kalın bir çizgi çekildi.

CHP dışarıdan bir Cumhurbaşkanı adayı arama anlayışını ise bu kez olmayacak. Bunu büyük ölçüde Millet İttifakı’nın ortağı İYİ Parti’nin Genel Başkanı Meral Akşener “Ben Başbakan adayıyım” sözleri ile sonlandırdı.

CHP’liler de artık Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin adayının Kemal Kılıçdaroğlu olduğuna -kesin biçimde inanıyor.

Bu gelişmeyi bir kenara bırakalım.

Asıl değişiklik ise CHP önceki dönemlerden farklı olarak “AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarının peşine düşen” bir görünümden kurtuldu. Şimdi gündemi CHP’nin ortaya koyduğu söylemler ve tezler belirler hale geldi.

Bu söylemler Millet İttifakı bileşenleri ile uyumlu biçimde ortaya koyuldukça etkisi artıyor. Şimdi AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve yol arkadaşları CHP’ye cevap yetiştirmeye çalışıyorlar.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun son olarak “Helalleşme” ile ilgili açıklamaları siyasetin gündemine bomba gibi düştü. Burada satır aralarını iyi okumak gerekli.

CHP’nin bazı kurmayları, bu değişim ile birlikte ciddi bir oy artışı beklediklerini ifade ediyorlar.

İktidar içerisinde yüzde 50 artı 1 telaşı da büyüyor. Parti içerisinde zaman zaman yükselen endişeli sesler, Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşme” metni içeriğinde de belirtiliyor. Bu metinde; “Evet, gitmekte olan bir iktidar var. Korkunç bir enkaz bırakarak gidiyorlar. Malum demokrasiyi yok ettiler, devletin kurumlarını yok ettiler, halkı sefalete sürüklediler. Peki bunca olandan sonra sadece iktidarı değiştirmek yetecek mi bize? İktidarlar değiştikçe neden bu ülke gerçek bir demokrasiden ve müreffeh bir toplumdan sürekli uzaklaşıyor” diye seslendi.

Kılıçdaroğlu; açıklamasında iktidarı hedef alırken, “Tarihimizde de bunu en çok AK Parti hükümetleri yaptı. İnsanları birbirine düşürdü, nefreti körükledi, halkımız kavga ettikçe, bir grup insan zenginleştikçe zenginleşti. Bunun hesabını da verecekler tabii ki. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu olarak bana sadece iktidarı devralmak yetmiyor. Ben ülkeme bir miras bırakmak istiyorum. Bu ülkenin artık huzura kavuşmasını ve önüne bakabilmesini istiyorum” sözlerini kullandı.

Bu gelişmeler bir anda iktidarın “Muhalefete yanıt verme” zorunluluğunu da ortaya çıkardı. Son dönemde iktidarın “Muhalefeti Yönlendirme” çabaları da sonuç vermiyor, veremiyor.

Kılıçdaroğlu’nun son günlerde iki önemli açıklaması da gündemi sarstı. Bunlardan birincisi “Bürokratların imza attığı belgelere” dikkat etmeleri uyarısı oldu. Bu çıkışın bürokraside önemli bir karşılık bulduğu söyleniyor.

İkincisi ise Büyükelçilere yazılan ve “Kanal İstanbul yatırımına” yönelecek yabancı yatırımcılara yapılan uyarı mektubu oldu. Bu yöntemi eleştirenler olsa da CHP’nin attığı bu adım uluslararası piyasalarda yazılı bir metin olması sebebiyle dikkat çekti. Kamu kaynaklarının son yıllarda yap işlet devret modeli ile heba olduğu tartışmaları yıllardır ülkemizde yapıldı. Ama bu kez alışılmamış bir mektup dengeleri alt üst etti.

Geçmişte “CHP iktidarın kuyruğuna takılmış gidiyor” yorumları yapılırdı. Ancak son dönemde CHP’nin ortaya koyduğu isabetli tezler” daha çok tartışılır hale geldi.

Ve CHP’nin bazı çözüm önerilerini iktidar ister istemez yapmak zorunda kaldı. Son olarak asgari ücret tartışılıyor. İktidar eskiden olsa muhalefetin tezlerini bir santim bile dikkate almazdı. Bu kez sanki muhalefetin ötesine geçmek ister gibiler.