Dün doğum günüydü. Özel bir adamdı. Annesiz ve babasız büyüdüğü için mi bilmem ama bir yanı hep hırçın, bir yanı inanılmaz yufka yürekliydi.

Yeşil gözlü bademini herkesçiklerden kıskanırdı. Yeşil gözlü badem annemdi. Çocuk yaşta evlenmişlerdi.

Babam iyi bir ustaydı. İşine aşık bir adam. Üç çocuğuna anlının terinden başka bir rızık yedirmedi. Ben son çocuk ve tek kız çocuğu olduğum için sevgisinin en güzel meyvelerini yedim. Hoş görüsünü, şefkatini, sevgisini doyasıya yaşadım.

Özel bir adamdı. İki erkek evladından sonra kızına “Özgür” ismini verecek kadar özel bir adam.” Kızım olacak adı Özgür olacak” diye daha anne karnındayken söylemiş. Doğduğumda ise tüm mahalleyi ayağa kaldırmış . Oysa Anadolu’da kız çocuğunu evlat diye saymazlar bile. Kaç çocuğun var diye sorduklarında erkek çocuklarının sayısını söylerler. Bence kız çocuklarına Özgür adını veren tüm babalar ve anneler özeldir. Özgürlüğün erkeğe ait bir kavram gibi hayatımıza empoze eden siyasi tarihimiz içinde, devrimciliktir kızlarına Özgür ismini vermek .

Çocukluğumda en sevdiğim şey babamın işten gelmesini beklemekti. Gelince ayak çoraplarını çekmek ve parmak aralarında biriken pamukçukları temizlemek benim en sevdiğim şeydi.

Babam Divriği Demir Çelik Fabrikasının Elektrik Usta Başıydı. Gecesi gündüzü belli olmazdı. Soğuk kış şartlarında çıkan arızalar, dikilen yüksek gerilim hatları, havayhatlar ( teleferik), lojmanların elektrikleri ve tüm madenin elektrik işletmesi onun işiydi. Ayakları bazen su çekerdi .Çorapları nem kokardı. Ben o çorapları çektikten sonra  nemli çorap kokusunu burnuma çekerdim. O kadar güzel bir kokuydu ki. Sonra onları sabunla yıkar, ertesi güne kuruması için kalorifer peteklerinin üzerine sererdim.Kimse bana bunu yapmamı söylemezdi, ben bunu yapmayı seviyordum. Koca ayaklı babamın nasırlı ayaklarını sevmeyi seviyordum. Tüm bunları 6 yada 7 yaşımda yaptığımı hatırlıyorum.

Zaman zaman bize dini ve manevi geleneksel duyumlarını anlatırdı. Hep beraber sofra başında dua eder, bazen ağlardık. Bazen de devrimci arkadaşlarını anlatırdı. Gencecik arkadaşlarının ölümüne ağlardı. Bizde beraber ağlardık. Babamın üzüldüğü her şey beni de üzerdi.

Grevler ve yoksul sofralar gördük. Akrabalarımızın eskimiş ayakkabılarını giydiğim zamanlarda oldu. Ayakkabımın içine naylon poşet giyip, yırtık olan kısmından içeri giren suyu engellemeye çalıştığımız zamanlar da. Bunlar bana oyun gibi geliyordu. Her sabah, okula giderken ayağa geçirilen poşetler için denge kurmaya çalışmak ve annemin omzuna yaslanmak, saçlarının sabun kokusunu içimde hissetmek harika bir duyguydu… Dostoyevski’nin romanının içinde gibiydik. “Hava gri ve soğuk, insanlar yoksul ve mutsuzdu” . Umutsuz değillerdi. Er yada geç aylar sürse de o grev kazanılacaktı. Zonguldak maden işçileri ile beraber başladıkları grevde çok trajik facialar yaşansa da sonuç direnen işçilerin olmuştu. Ailece bir zeytin bile alamadığımız zamanlar oldu. Babam biz aç kalmayalım diye akrabalarımızın yanına gönderdi.  Zengin dayımla o zaman çok güzel zaman geçirmiştim. Babam ve annem belki açtı ama ben hayatımın tatilini Antalya’da yapıyordum. Grev bitince ben ailemin yanına döndüm.

Dün babamın doğum günüydü. Annemin babamın doğum günlerinde hazırladığı pastalar aklıma geldi. Annem hep en önde pastayı taşır ve ilk “iyi ki doğdun  Kazım” derdi.

Babamla çok arkadaş olduk. Büyüme zamanlarımda çok tartıştık. Fikirlerim onun fikirleri olsa da benim inatçı ve eylemsel tavrım onu korkutuyordu. Bu yüzden zehirlenmişsin sen derdi. Her defasında Atatürk’ün gençliğe hitabesini ve Nutuk’u önüne kordum.  Artık Özgür ismini verdiği kızıyla tartışamıyordu . Sadece onu gücünün yetiği ölçüde korumaya çalışıyordu.

Son hastane günlerinde, hastane odasında haberleri izlerken küfür etti. Sonra ellimi tuttu ve sen haklıydın dedi. O günlerde bir TV programı için hazırlık yapıyordum 2014 yılıydı. Bana ellerinin sıcaklığı ile dokunarak “seninle gurur duyuyorum evlat, yürü bildiğin yolda “ dedi. Tabi ben yürümedim, çünkü babama daha çok zaman ayırmam gerektiğini anladım. Günler kısa, zaman daralmıştı. Bu yüzden her şeyin canı cehenneme . Benim kıyametime az kalmış, hayatımın en güzel aşkı babam ellerimin arasından yavaş yavaş kaymaya başlamıştı .

Gençlik fırtınalarımın, dolu dizgin inançlarımın canı cehenneme dediğim gün o gündü.

Tekrar başa dönersek eğer. Özgürlük güzeldir. Kadınlarda daha güzeldir. Ancak Özgürlüğü kadınlara yakıştıran erkekler daha güzeldir. Kız çocuklarına Özgür ismini veren adamlar özel adamlardır.

Doğum günün kutlu olsun Kazım Karasar.