Her 14 Ocak’ta, Anafartalar kahramanı, kurtarıcımız, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü doğuran Zübeyde Hanım’ı Karşıyaka’daki gömütü başında anarız. Bu kez de babalar gününde, babası Ali Rıza Efendi’yi, Atatürk Araştırmacısı Ahmet Gürel kaleminden dökülen kelimelerle “Son Mühür” gazetemizde anıyoruz.

Karşıyaka’daki Zübeyde Hanım Gömütü, Kadına Saygı Müzesi, Zübeyde (Latife) Hanım Anı Evi için keyifle ve de onurla katkı koydum. Ali Rıza Efendi,  için Karşıyaka Belediyesinin yaptığı Ali Rıza Efendi Parkı’nı da çok önemsiyorum.

Memuriyet hayatı…

Ali Rıza Efendi’nin kökeni, 1830'larda Selanik'e göç etmiş olan Kocacık Yörüklerinden geldiği bilinmektedir. Dedesi Ahmet Efendi ve amcası Hafız Mehmet Emin Efendi'nin taşıdıkları “Kızıllakabının, Kocacık Yörüklerinin Orta Asya'dan gelerek Anadolu'da Konya-Karaman Bölgelerinden geldiklerinin ispatıdır.

Ali Rıza Efendi, İlkokulu Abdi Hafız Mahalle Mektebinde okumuştur. Selanik Vakıf İdaresi’nde kâtiplik, sonra da Gümrük Muhafaza Teşkilatı'nda gümrük memurluğu yapmıştır. Memurluğunu, Osmanlı Rumelisi'nin Yunanistan sınırında, Olimpos Dağı eteklerinde, Çayağzı veya Papaz köprüsü denilen dağlık, ıssız, Yunan eşkıyanın herkesi haraca bağladığı tehlikeli bir sınır geçidinde yapar.

Memurluğu sırasında, 1871 yılında, kendisinden 20 yaş küçük Zübeyde Hanım ile evlenir. Yeni Kapı Mahallesinde bir eve yerleşirler ve çocukları Fatma, Ahmet ve Ömer'le birlikte, Selanik'in Islahane semtinin Ahmet Subaşı Mahallesi'ndeki bir eve taşınırlar. Ancak Fatma bu dönemde ölmüştür. Yunanistan sınırında Çayağzı’na (Papaz Köprüsü) tayin edildiği için evini taşınmış ve orada Ömer ve Ahmet de ölmüştür.

1876 yılında, Selanik Asakir-i Milliye taburunda 1. Mülazim (üsteğmen) olarak, 1876 Osmanlı-Sırp Savaşı’nın başladığı günlerde Şura-yı Devlet Başkanı olan Mithat Paşa’nın teşebbüsleri ile gönüllü kurulmuş taburlarda görev yapar. Bu tabur sonradan II. Abdülhamit tarafından, daha 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nin sonucu alınmadan lağvedilmiştir.

Atatürk’ün doğumu…

Mustafa Bey, Makbule ve Naciye Hanım’ın doğduğu ev, Lozan Antlaşması ile kaybedilmiştir. Bu ev, 1937 yılında Selanik Belediyesi tarafından Atatürk'e armağan edilir, günümüzde de müze olarak hizmet vermektedir. Ali Rıza Bey, 1881 yılında bu evde dünyaya gelen oğluna Mustafa adını verir. 1885 yılında Makbule, 1889 yılında Naciye doğar.

Ticarete atılıyor…

Ali Rıza, daha sonra da kereste ticareti yapmaya başlamıştır. Hacı Mehmet Somer bu durumu şu şekilde anlatıyor:“Ali Rıza Efendi kereste ticaretine varını yoğunu vermişti. İlk zamanlarda büyük başarılar gösteren bu teşebbüs, Katerin’in ezeli belası olan eşkiyaların hırslarını tahrik etti. Ali Rıza Efendi’yi para göndermesi için tehdit ettiler. Şayet para göndermezse, kerestelerini yakacaklarını bildirdiler. Bu sebeple orman mıntıkasına gitmek, işlerini kontrol etmek mümkün olmuyordu. İşlenmiş keresteleri sahile nakletmeğe korkuyordu. Çünkü bu keresteler eşkıyalar için rehine mahiyetinde idi. Nihayet Ali Rıza Efendi’den ümit ettikleri para gelmeyince, bütün keresteleri yaktılar. İşçileri de tehdit ettiler. İşçiler de dağılıp gittiler. Bunun üzerine Ali Rıza Efendi, yangından mal kaçırır gibi, mümkün olabileni kurtarmaya çalıştı.

Buradaki eşkiyaların hepsi siyasi çetelerdi. 1298 (1883) tarihinde Teselya’nın Yunanistan’a terk edilmesiyle, Yunan hududu Katerin Kazası’na ve Olimpos dağlarına dayanmakta idi. Bütün mesele bundan ileri geliyordu. 1877 Rus harbinden sonra Makedonya çetelerle dolmuş, artık buralardaki Türklere rahat kalmamıştı. Bu siyasi çeteler yüzünden Ali Rıza Efendi’nin ticareti de bozuldu.”

Ali Rıza Efendi’nin vefatı…

Memuriyetten ayrıldıktan sonra giriştiği her ticari faaliyet bu şekilde başarısızlıkla sonuçlanan Ali Rıza Efendi, bu olaylardan çok etkilenmiş ve büyük bir moral çöküntüsü içinde hayata küsmüş ve ağır bir hastalığa yakalanmıştır. Zübeyde Hanım anılarında bu gelişmeleri şöyle anlatmaktadır: “Merhumun, son günlerinde işinin fena gitmesinden çok müteessir oldu. Kendisini salıverdi. Daha sonra da derviş meşrep bir hal alarak eridi gitti. Kocamın hastalığı büyüdü, artık yaşamazdı.”

Makbule Hanım’ın ifadelerine göre Ali Rıza Efendi, “işlerinin kötü gitmesinden çok müteessir oldu... Nihayet barsak veremine tutuldu. Üç sene hastalık çektikten sonra vefat etti...”

Ali Rıza Efendi’nin ölüm tarihi ile ilgili olarak değişik tarihler verilmektedir. Mustafa Kemal hatıralarında, tarih vermeden,

“...Şemsi Efendi Mektebi’ne kaydedildim. Az zaman sonra babam vefat etti” demektedir.

Kız kardeşi Makbule Hanım ise anılarında, “Kendisinin doğduğu günlerde, babasının hastalığının başladığını, işine gidemediğini ve ilk yaşını doldurduğunda da hastalığın çok ağırlaştığını ve en küçük kız kardeşi Naciye kırk günlük iken babam vefat etti “ der.Mustafa Kemal de o sırada dokuzuncu yaşının içindedir. Ve Şemsi Efendi Okulu’nun üçüncü sınıfındadır. Dr. Ali Güler ise; “Ali Rıza Efendi’nin ölümünün 1899 veya 1990’ın ilk aylarına rastlaması gerekir” der.

Afet İnan, “Mustafa, daha ilkokul çağında babadan yetim kalmıştır” derken; Ali Fuat Cebesoy da, “babası öldüğünde Mustafa Kemal’in 9-10 yaşlarında olduğunu” yazmaktadır.

Bütün bu anılardan elde edilen bilgilere rağmen, Faik Reşit Unat, Ali Rıza Efendi’nin 28 Kasım 1893 tarihinde öldüğünü belirtmektedir. Unat, belgeyi yayınlamadan, bu tarih ile ilgili olarak, Makbule Hanım’a ilk kocasından ayrıldıktan sonra babasından aylık bağlanmasına ait dosyadaki belgeleri kaynak göstermektedir.

Mustafa Kemal’in Manastır Askeri Lisesi’ne girişi olan 13 Mart 1896 tarihinden geriye doğru gelindiği zaman, Askeri Rüştiye, Mülkiye Rüştiyesi ve çiftlikte geçirdiği yaklaşık dört buçuk aylık süre dikkate alınınca; Faik Reşit Unat’ın belirlediği tarihin doğru olması ihtimali yüksektir. Bu nedenle, Ali Rıza Efendi’nin ölümünü 1893 yılı kabul edersek, kendisi 54, babasının vefatında Mustafa Kemal 12 yaşında olmaktadır. Işıklar içinde yatsınlar, onlar bizlere ve vatana çok değerli evlat yetiştirmişlerdir. Ali Rıza Efendi’yi babalar gününde saygı ile anıyoruz.

Anıtkabir eski komutanı Dr. Ali Güler’e yaptığı “Ali Rıza Efendi” araştırması için kalben teşekkürlerimi sunuyorum.