Geçen yıl bu zamanlarda (14-15 Mart 2020) planlanan Efes Ultra koşumuzu maalesef gerçekleştirememiştik. Ekip olarak Selçuk’a gidip koşu kitlerimizi almak için müracaat ettiğimizde pandemi önlemlerinden dolayı iptal edildiğini üzülerek öğrenmiştik. Ama bizler hazır gitmişken, akşamüzeri antrenmanımızı yaptıktan sonra o gece konaklayıp sabah kahvaltımızdan sonra evlerimize dönmüştük.

Bu yıl da dört arkadaş; Muharrem, Rıdvan, Fahri ile birlikte Bursa'dan Efes Ultra 2021 için 12 Mart 2021 Cuma sabahı 09.30’da yola çıkıyoruz. Yol üzerinde Akhisar'da alışkanlık edindiğimiz üzere kelle paça çorbamızı Örnek Çorbacısı’nda içerek yolumuza devam ediyoruz. Yaşlı çorbacı amcamızı tezgahın başında göremedik, sorduğumuzda, içeride olduğunu söylediler; inşallah sağlıklıdır, mesleğini icra etmeye devam eder.

Yolculuğumuz yaklaşık dört buçuk saat sürüyor. saat 14.00’ te, Selçuk İstasyon Meydanı’nda, çip dağıtım alanındayız. Göğüs numaralarımızı, çiplerimizi, koşu çantamızı teslim alıyoruz ve ilk gol organizasyondan: Eskiden Müzekart Anlaşması doğrultusunda koşucular Efes Antik Kenti ücretsiz gezebiliyorlardı. Organizasyon görevlilerinden Ali Cem Bey’e sorduğumuzda bu yıl böyle bir anlaşmanın gerçekleşmediğini öğrenmiş bulunuyoruz, üzülerek.

SOSYAL BELEDİYECİLİK (!)

Yapılacak ilk işi, konaklamamız için her zaman olduğu gibi Pamucak sahiline gidip Selçuk Belediyesi'nin sahil kenarındaki kamp alanına çadırlarımızı kurmak, olarak planlamıştık. Sahile vardığımızda tesislerden bunun mümkün olmadığını, belediye tarafından izin alınması gerektiği söyleniyor bizlere. Geçmiş yıllarda orada kalıyorduk, hatta ücretsiz kalıyorduk; ama yine de belediyeye gidiyoruz, onlardan izin almak için. Eminim Belediye Başkanı Sayın Filiz Ceritoğlu Sengel Hanım’ın haberi yoktur (zira geçen yıl tesadüfen kendisi sosyal tesiste idi, izni bizzat kendi vermişti) ama işgüzar çalışanlardan sosyal belediyeciliği (!) öğrenmiş olduk… Sezon açılmamasına rağmen çadır başına 80 lira ücret isteniyor bizlerden. Bu korkunç bir şey! Spor, sporcu böyle mi desteklenir?

Bizler de orada kalmaktan vazgeçip yan tarafta özel sektöre ait bir tesiste çadır başı  -ilk defa ücret ödeyerek- 50 liraya konaklamaya karar veriyoruz. İkinci golü Selçuk Belediye Başkanlığı’ndan yemiş oluyoruz böylece.

Çadırlarımızı kurduktan sonra kamp ateşimiz yakılıyor elbet: Kampın olmazsa olmazı... Sağ olsun tesis çalışanları, mangal, ızgara temini hususunda bizlere yardımcı oluyorlar. Yiyeceklerimizi güzelce pişirip afiyetle yiyoruz. Sabah koşumuz için iyi bir beslenme bu. Teşekkürler Fahri. Hava ciddi soğuk, akşam 21.30 gibi çadırlarımızı çekilip uykuya geçiyoruz; çünkü sabah 05.30’da kalkılacak, saat 06.00’da start alanında olunacak. 06.30’da karanlıkta başlayacak 25 kilometrelik bir dağ koşusu bizleri bekliyor.

Sabahtan toparlanıp kıyafetlerimizi giyerek, aracımıza atlayıp Efes Antik Kenti'nin park alanına varıyoruz. Etraf karanlık ama bir şenlik, bir festival yeri gibi… Yerli, yabancı epey bir katılım var -pandemi koşullarına rağmen. Herkeste tepe lambaları… Gezen, ışık yayan objeler (ufo) olarak etrafta dolaşıyoruz. Önlemler gereği sıralı startla bizler de kuyruğa girip sosyal mesafeye dikkat ederek -dört arkadaş- yarışımıza başlıyoruz.

Belli bir süre, bir 15-20 dakika arkadaşlarla beraber koşuyorum; ancak onların temposu biraz düşük. İzin isteyerek ayrılıp, hızlanıyorum. Karanlıkta ayağımıza, bastığımız yerlere dikkat ederek etrafı da çok gözlemleme fırsatı bulamadan gün ışıyıncaya kadar en az bir yarım saat da böylece koşuyoruz. Bu yıl 25 kilometrelik güzergâh değişmiş, eski güzergâhla kesişen yerler de vardı, bu arada. Gün ışıyınca etraf, manzara harika… Yamaçlarda yükseldikçe altımızda Selçuk, Pamucak Sahili, Havaalanı Pisti, Efes Harabeleri… İzlemeye doyum olmuyor. Hafif bir sis; fotoğraf çeken, çektiren koşucanlar…

Harika manzara eşliğinde koşumuzu sürdürüyoruz. Kâh bizi geçenler oluyor, kâh bizim geçtiklerimiz... Güzel bir parkur oluşturulmuş. Baharın habercisi papatyalar eşlik ediyor patikalar boyunca. Meryem Ana yolu altlarında doğal kırmızı lalelerle de kesişiyor yolumuz, keşke fotoğrafla ölümsüzleştirseydim; ama zamanla yarışıyoruz, bunu da unutmayalım.

HARABELER ARASINDA…

Dönüşte tekrar Efes Harabelerinin içerisinden, Havaalanı pistinin sınırıyla Efes Harabeleri arasından Selçuk yoluna… Selçuk yolunda da tabii ki dev okaliptüs ağaçlarının arasından ilerleyerek merkeze geliyoruz. Güzergâh bizi, merkezden Saint Jean (Aziz Yuhanna) Kilisesi'ne, Selçuk Kalesi’ne, oradan da Yine Selçuk İstasyon Meydanı’na yönlendiriyor, yani yarışın sonuna.

Yarışmamızı sağlıkla tamamlıyoruz. Arkamdan Fahri, Rıdvan ve Muharrem sırasıyla gelerek, onlar da yarışlarını tamamlıyorlar. Hatıra madalyalarımızı alıyoruz. Yarış organizasyonu tam profesyonel. Her şey planlı, düzenli, hiçbir aksaklık yok. Başarılı… Kutluyoruz Limitsensin ekibini. Latmos Ultra’da (Bafa Gölü, Kapıkırı) tekrar görüşeceğiz iki hafta sonra. Bize ikram edilen atıştırmalıkları alıp, biraz da dinlendikten sonra aracımızla kamp alanına dönüyoruz. Çadırda yarışın yorgunluğunu biraz attıktan sonra kamp alanımızı toparlıyoruz. Dönüş başlıyor.

PAZARA UĞRAMADAN OLMAZ

Dönüşte Selçuk Merkez'de cumartesi günleri kurulan pazara uğramadan olmaz. Pazardan, Ege otlarından satın alıyoruz: Şevketibostan, arapsaçı, cibez ve adını bilmediğim bir ot, ısırgana benziyor. Tarifleri hep aynı: Suda kaynatacağız, zeytinyağında kavurup yumurta kıracağız. Satıcılardan aldığımız tarif bu; ama en güzeli tabii ki internetten tarifleri desteklemek. Selçuk'a gelmişken çöp şiş yemeden olmaz. Çöp şişlerimizi de yol üzerindeki bir lokantada afiyetle götürüyoruz.

Bizi dört buçuk saatlik bir dönüş yolu bekliyor. Akşam 20.00 gibi Bursa'da olmayı planlıyoruz, sağlıkla. Tam da planladığımız saatte evlerimize varıyoruz.

Uzun zamandan sonra kaleme aldığım ilk koşu yazısı bu. Önümüzdeki hafta Atatürkçü Düşünce Derneğinin Alanya Şubesi’nin Alanya'da düzenlediği Atatürk Yarı Maratonu’na katılacağız.

Bir sonraki yazımız Alanya Yarı Maratonu üzerine olacak.

Sporla kalın, sağlıcakla kalın.

Spor İyidir, birlikte!