Bugün sizlere antik bir hikayeden bahsedeceğim. Sophakles'in tragedyalarından birinden. Psikoloji biliminin kurucularından Freud'un kişilik kuramları ve tanımlarını bu mitolojik hikayelerin temelleri üzerine oturttuğu hikayelerden, "Antigone" isimli, Kral Oudipus'un  ölümünden sonra çocuklarının davranışlarını anlatan, ataerkil hegomonyanın ilk feminist hareketini içeren, bu egemenliğin ne pahasına olursa olsun gücünü koruma arzusunu anlatan bir hikayeden.

Tragedyanın içinde yer alan bir kaç cümle ile yılın en sert dolunayı olan, malum "Koç Dolunayı" nı ve etkilerini anlatmaya çalışacağım.

Kral Oudipus'un hikayesini pek çoğumuz biliriz. Hani, Sfenks'in bilmecesini bilip, Tebai kentine kral olan, annesi ile bilmeden evlenen. Freud'un bazı erkek çocukları ile ilgili travmalarının bilinçdışı hikayesi. Hatırladınız değil mi ?

İşte bu Oudipus'un Eteokles, Polinikos adlarında iki erkek, İsmene ve Antigone adlarında da iki kızı vardır. Oğulları babalarının ölümünden sonra birer yıl tahtta kalmak üzere anlaşma yapmışlardır. Oğullardan bir tanesi anlaşmaya uymamış ve tahtı bırakmak istemediğinde, ülkeden uzaklaşmış ve düşmanlarla işbirliği yaparak, Tebai kentinin kapılarına dayanmış. Burada çetin bir savaş olmuş. Sophakles'in tragedyasında bu durum şöyle dile gelmiş:

"Tebay şehrinde yedi kapının önünde karşılıklı dikildiler. Birebir yedişer komutan ve silahlarını adak olarak zafer kazandıran Zeus'a sundular. ( dolunayın aktörü Mars, Zeus astroidi ile Uranyen prensipte kavuşumda) Aynı anayla babadan olma sefiller kargılarını birbirlerine doğrulttular. Kargılar zaferi, kardeşlerde ölümü paylaştılar."

Tabii hikayenin asıl içkini bu bölüm olmasa da, benim sizlere aktarmak istediğim burası idi. Hikayenin devamında çok daha büyük ve bir o kadar trajedi saklı aslında. Oudipus'un kızları İsmine ve Antigone devreye giriyor sonrasında. Tabii bu hikayenin bütününe baktığımızda eril güçlerin, güçlü olanın otorite kurması ile alakalı aslında. Fakat bu güç büyük yıkım, üzüntü, felaketlere gebe olabilir. Bu sebeple güçlü olmakla, gücü doğru kullanmak arasında rasyonel bakış açıları geliştirmeliyiz. Nihayetinde Ay'ın Koç burcunda olması dişil enerjinin (Ay) içindeki eril (Koç) potansiyeli gösterirken, karşısına geçen Güneş'i (eril) Venüs'ün (dişil) yönettiğini; eril enerjinin içindeki dişil potansiyeli çok açık anlatmaktadır.

Astrologların korkulu rüya gibi anlattığı Mars - Pluton karesi formuna başka bir gözle baktığımızda Pluton' u( transformasyon,, dönüşüm) dişil olan Oğlak (toprak altı, düzen, takıntı), aktörü ise modern yöneticilikte cinsiyetsiz olarak tanımlamanın uygun olduğu Merkür (iletişim, zihin, bilgi akışı) Mars'ı(hareket, eylem, güç, asker, kan) ise eril olan Terazi (ilişkiler, diplomasi, ara buluculuk, nezaket) fakat aktörü dişil olan Venüs (para, değer, sanat, ihtişam) yönetmekte olduğunu, burada öne çıkan ve harita potansiyeli ile tetiklecek olan pek çok kuvvenin açığa çıkacağını, açığa çıkan içimizdeki dayanılmaz gücün her halükarda aydınlanmaya hizmet edeceğini Uranyen prensiple, oynak dial haritanın aksında yer alan Poseidon Transneptünyen'i ile görebiliyoruz.

Gelelim hikayenin sonuna.Eteokles ve Polinikos bu güç çekişmesinde ölünce, en yakın akrabaları olan dayıları Kreon tahta çıktı. Ölen kardeşlerden birini büyük bir törenle saygıyla gömdürürken, diğerini ise vatan haini ilan ederek, cesedini hayvanlara yem etmek üzere şehrin dışına yolladı. Buna dayanamayan Antigone, gizlice kardeşini gömmek üzere tören hazırladı. Şehrin dışında ne de olsa, kralın sözü orada geçersizdi. Fakat bunu duyan yeni kral (dayısı) Kreon çok hiddetlendi, belki de tarihte ilk defa eril güce karşı bir kadının başkaldırmasıydı bu olay. (Geçtiğimiz yıllarda televizyon programlarımda apaçık yaptığım kadın liderlerin devri geliyor öngörülerim. İşte bu süreçler bunlara da gebe) Feministliğin temeli diyebiliriz aslında. Antigone'yi kaya mezarı olan zindanda açlıktan ölmesi gibi cezaya çarptırdı. Antigone'nin kocası, yeni kral Kreon'un tek oğluydu. Bu haksızlık karşısında babasına karşı geldi. Ona ağır sözler söyledi. Kendisine hizmet eden kör bir kahin olan Tresyas "ölüleri yeniden öldürmenin anlamsız olduğunu"  söyleyerek, Antigone'nin kardeşinin cesedini hayvanlara yem ettirmesine tepki verdi. Bu işe bir son vermesi gerektiğini, aksi halde başına gelecek kehanet ve felaketi  Kral Kreon'a anlattı. Kreon onu dinlemedi. Zeus'un dahi onu yolundan döndüremeyeceğini (inat, kibir, kör inanç gökyüzünde bu enerjiler hakim) söyledi. 

Evet, geldik bu hikayenin sonuna. Ne mi oldu ?

Kral Kreon biricik oğlunu kaybetti, oğlu karısının zinda ölmesine dayanamamış kendini hançerlemişti. Bunu duyan annesi de kendisini hançerledi. Ülkeye kıtlık geldi. Kralda bu hazin sonla tahtından indi.

Bu hikayeden alınacak derslerin ne olduğunu tefekkür edecek bir kalp ile okumanızı arzu ediyorum.

Buraya kadar okuduysanız sizleri gönülden kucaklıyorum, teşekkür ediyorum. Hepimiz aldığımız kararlar, düşünce ve eylemlerinin ile dünya tarihinin tozlu sayfalarına birer iz bırakıyoruz. İçkin olan her şey, aslında dışkındır ve dışarıda tezahür eder diyorum. Sizleri sevgi ile selamlıyor, sakinlik, sükunet ve sağduyunun önemini bir kez daha anımsatıyorum. Bir sonraki farkındalık yolculuğumuzda buluşmak üzere diyor, saygılarımı tüm okurlarıma iletiyorum.

Aysel Yıldızbakan 

Astrogenomolog