Başlıktaki ilk iki kelime şu sıralar ülkemizdeki hangi televizyon kanalını açsanız, hangi radyonun düğmesine dokunsanız veya karşı duruş sergileyen hangi gazeteyi elinize alsanız, hatta yandaş medya kuruluşları tarafından bile, sıkça dile getirilmeye başlandı. Farkındaysanız yayın kuruluşlarının hemen hemen hepsi ekonominin “1929 Dünya Ekonomik Bunalımı” sonrası yaşanan bütün krizlerden çok daha kötü bir durumda olduğunu, ülke hazinesi ile merkez bankasının çıkamayacağı bir bataklığa saplandığını ve çıkacak gücünün kalmadığını aktarıyor.

Ülkemiz 1939 yılında başlayıp 1945 yılında sona eren ve 65 milyon civarında insanın ölümü ile sonuçlanan İkinci Dünya Savaşı sonrası ilk devalüasyon nedeniyle 1946 yılında önemli bir ekonomik kriz yaşamıştı. Sonra dış borç, anapara ve faiz ödemelerinde zorluk çekmemiz nedeniyle 1958’de ekonomik kriz yaşandı. Daha sonra sırasıyla enflasyon ve işsizlik yüzünden 1974-1980 petrol krizi, 1982 bankerler krizi, 1990 körfez krizi, Tansu Çiller Dönemi Nisan 1994 krizi, Kasım 2000 krizi, Şubat 2001 krizi ve 2008 krizi ile ekonomik ve finansal sıkıntılar çektik. Ancak TÜİK’e göre nüfusumuzun 84 milyona ulaştığı ve son beş yıldır (2018-2022 yılları arasında) yaşadığımız döviz ve borç krizi ile yüz yüze bırakıldığımız bu dönemde dört kişilik bir ailenin bu yıl açlık sınırı 4.924 TL’ye yükseldi. Yoksulluk sınırı ise bu yıl için 15.013 TL oldu. Şu anda Orta sınıf dediğimiz emekçi kesim ile emeklilerin yüzde 69’u açlık sınırında…

31 Ocak 2022 Pazartesi ile bu konuyu yazmaya başladığım 12 Şubat 2022 Cumartesi gününe kadar İzmir, Aydın, Manisa, Denizli ve Muğla illeri ile bu illere bağlı ikişer ilçesinde gerçekleştirdiğim sokak röportajı ve iş insanları ile yaptığım görüşmelerde, neler söylendi neler, özetlemeye çalışacağım...

Yaş ortalaması 45 ile 75 arasında olan, 1994 yılından günümüze kadar ekonomik ve finansal krizleri yaşadıklarını söyleyen başta sanayiciler, işyeri sahipleri, esnaf, işsizlikle yüz yüze kalan liyakatli gençler, 3 ve 5 çocuk sahibi işsiz kalan insanlar ile milyonlarca emekli , “Bindik Bir Alamete Gidiyoruz Kıyamete. Ne 1994 yılında, ne 2001’de, ne de 2008 yılında böyle bir ekonomik çöküntü ve finansal belirsizlik yaşamadık. 2018 yılından günümüze kadar elektrik, doğalgaz, akaryakıt ve gıda sektörlerindeki yüzde 1000’e yakın rakamlarda fiyat artışları oldu. Ne ilgilenen ne de çözüm üreten var. Elektrikte TRT payı ile günlük tüketimin 5 kW’den 7 kW’ye çıkarılması gibi çocuk kandırır gibi yapılan açıklamalar” diye yorum yaptı.

Sonuç mu?

Gelin beraberce sıralayalım:

*İşsizlik…

*Ödenemeyen borçlar…

*Finansal baskı…

*İflaslar…

*Zamlar…

*Gübre fiyat artışı…

*Tarım ve veteriner ilaç zamları

*Tarım ürünlerinde azalma…

*Yüzde 300’e varan enflasyon…

*Üretim sektörünün kapanması….

*Sağlık sisteminin çöküşü…

*Temel ihtiyaçlar karşılanamıyor…

*Elektrikte kademeli saçmalığı ile soygun…

*Doğalgaz ve LPG tüp zamları

*Akaryakıt fiyat artışları…

*Ekmek fiyat artışı…

*Toplu taşıma zamları…

*Denetimsizlik…

*Adam kayırma…

*Hiçbir şey olmamış ise kesinlikle bir şey oldu” denilerek toplumun aptal yerine konulması…

*Ülkenin “Yeliz” adı altında bir zavallıyla itibarsızlaştırılması…

*Liyakatlı ve deneyimli kadroların yurt dışına gidişleri…

*Diplomasızların DEVLET kadrolarını ele geçirmeleri…

*“İtibardan tasarruf yapılmaz”  denilerek savurganlık ve talan…

*En üzücü olanı ise İslam Dini’nin siyasete alet edilmesi

*Ve ve ve en tehlikelisi  de “Bölücülük”…

Daha neler var neler, aklıma gelenler bu kadar….

Gelecek sayımızdea buluşmak üzere sevgilerimle…