Artık son saatlerini yaşadığımız 2020’ye felaketler yılı demek haksızlık olmaz sanırım. Oysa benim 2020’den çok beklentim vardı, nedendir bilinmez, her 10 yıla gelen bir dönemi ben hep yeni başlangıçlar olarak algılamışımdır.

İnanç işte, aklıma öyle kazanmış…

Diğer 10 senelerden pek şikayetçi değilim ama bu kez öyle olmadı, önce insanlığın kökünü kazımaya yemin etmiş bir virüs belasını sardı başımıza 2020.

Hem de ne virüs…

Ölüm korkusu yaşattığı yetmiyormuş gibi, bizi birbirimizden de etti. Biz Türkler, birbirimize sarılmadan, tokalaşmadan yaşayabilir miyiz'

Yaşattı namussuz… Ayırdı da ayırdı. Annemize, babamıza hasret gittik; eşimizi, çocuğumuzu göremez olduk.

Biz Avrupalı gibi değiliz; onlar kendi yaşam prensipleri olan, samimiyeti mesafeli algılayan tipler…

Asıl sorun bizlerde… Sarılıp öpüşmeyi çok seven, sevgiyi abartılı göstermeyi savunan bir milletiz. Mesafeye alışmak da zor oldu, zaman da aldı.

Maskeyi de taktık, gözlerden ibaret kaldık!

Koronavirüs bizi evlerimize tıktı, hatta odalara ayırdı.

Her türlü korunma tedbiri almamıza rağmen dünya üzerinde milyonlarca insanının ölümüne yol açtı. Bizden de nice değerler gitti…

Birbirimizden şüphe ederek yaşattı, yeni alışkanlıklar getirdi.

Söylenti çeşitli… Bazı bilim adamları laboratuvarda üretildiğini iddia ediyor, bazıları ise doğal yollardan oluştuğunu…

Nedeni ne olursa olsun, sonuçta insanlığı kırdı geçirdi.

Tam aşı bulundu, kurtuluyoruz derken, şimdi de virüsün mutasyon geçirdiği, insanoğlunun üzerine daha şiddetli geldiği ve geleceği söyleniyor.

İşimiz daha bitmedi, öyle görünüyor. Korona her yerde, deli gibi saldırıyor.

Dayan insanoğlu dayan.

2021, virüsü bertaraf ettiğimiz yıl olur umarım.

 

DEPREMDE ÇOK ACI ÇEKTİK

 

Bu süreçte Türkiye sadece virüsle de boğuşmadı. Ekonomik zorluklar, işsizlik ve parasızlıkla da mücadele etti.

En kötüsü ise deprem çaresizliği…

Birçok ilimizde art arda yaşanan deprem korku saldı yüreklerimize, güvenliğimiz enkaz altında kaldı. 30 Ekim’de İzmir’de meydana gelen deprem ise hem ölümü hem de umudu bir arada yaşattı bizlere…

117 vatandaşımızın enkaz altında hayatını kaybetmesine, 1094 kişinin ise yaralanmasına yol açan deprem, kurtarma çabalarıyla da Türkiye’nin kalbinin aktığı şehir olarak tarihe not etti İzmir’i…

Her İzmirlinin duyarlılığı, vefakar tavrı, depremzedeyle yaşadığı ortak acıda birleşmesi de örnek oldu dünyaya…

Tabak tabak yemek, koli koli gıda, paket paket battaniye taşındı, depremin simgesi olan Rıza bey apartmanına, diğerlerine, çadırlara, konteynerlere…

Depremzede yıkıntılar arasından gözünü açtığında, kurtarma ekiplerinin sesini, hemşehrisinin nefesini duydu…

Enkazdan sağ çıkarılan Elif bebek, Ayda bebek umut ekti yüreklere…

Ama çok acı çekti İzmir… Umarım bu son olsun.

 

SUSUZLUK BAŞA BELA

 

Koronavirüs, deprem derken bir başka doğal felaketin de eşiğinde, İzmir, Türkiye… Bir deprem kadar yıkıcı etkisi olan kuraklık, yanı başımızda bir tehdit olarak bizleri uyarıyor.

Bu yıl yağışların az olması, zaten kardan nasibini almayan bir bölge olan Ege’yi kasıp kavurdu. Susuzluk, kuraklığa kapı açtı.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in aylar öncesi gündeme getirdiği ve “Geceleri uykularım kaçıyor” dediği kuraklık endişesi, her geçen gün artıyor.

Nehirler kurudu, barajların dibini görmeye başladık.

Kuraklık doğal bir sonuç… Hovardaca davranan insanoğluna bir ders niteliği taşıyor. Yağmur yağmaz, su birikmezse, çeşmelerden de su akmaz.

O nedenle ‘aklını başına al, boşa su harcama’ uyarısı yapıyor doğa…

Kuraklık virüs gibidir, af dinlemez, bitirir insanoğlunu…

+++

Sözün özü, 2020 felaketler yılı oldu, hiç tartışmasız… Ayaklarına teneke bağlayıp göndereceğiz onu insanlık tarihinin karanlık sayfalarına…

Şimdi umut 2021’de…

Bu felaketlerden ders alıp kendimize çeki düzen verirsek ne ala… Yoksa umut olarak gördüğümüz 2021 de kabus gibi çöker omuzlarımıza…

Haydi bir dilek tutalım.

Yeni yılımız kutlu, mutlu, huzurlu ve bereketli geçsin.